Dünyanın İkinci En Küçük Ülkesi Monaco

Monaco, 18 kilometrekarelik yüzölçümü ile Vatikan’dan sonra dünyanın en küçük ikinci ülkesi.

Fransa’nın Akdeniz sahillerinde Fransız Rivierası boyunca uzanan ve Nice şehri ile komşu olan Monaco 35.000 kişilik nüfusu ile, küçük bir ülke olsa da nüfus yoğunluğu en yüksek olan bir ülke aynı zamanda. Başkenti 2.000 nüfuslu Monaco Ville ama en bilindik şehri 27.000 nüfus ile Monte Carlo. Diğer şehirleri ise La Condamine ve Fontveille. Fontveille şehri daha sonradan denizler beton ile doldurularak oluşturulmuştur.

Monaco deyince ilk aklınızda neler canlandı? Monte Carlo, Prenses Grace Kelly, kumarhaneler, gece hayatı, Grand Prix , yat limanı, zenginlik, Prenses Stephanie ve lüks arabalar? Evet, hepsi bir arada.

Monaco’nun sınırları tamamen Fransa tarafından kuşatılmış olup, diğer tek sınırı Akdeniz sahilleri ile. Monaco’ya en rahat erişim Nice’den tren ya da araç ile. Üstelik tren ile sadece 15 dakika sürüyor. Ama araba ya da otobüs ile gelmenizi tavsiye ederim. Çünkü yol boyunca seyahatinize mükemmel manzaralar eşlik edecek. Bu sahilde yol üzerinde birçok ünlünün evini de görebilirsiniz. Tren istasyonundan doğruca limana inan birde asansör var. Eğer asansör ile limana inerseniz, sol tarafınızda Monte Carlo’yu, sağ tarafınızda ise Monaco Kralı’nın Sarayını görebilirsiniz.

Nasıl oluyor da bu minicik ülkede bir de Formula 1 pistine yer ayırıyorlar derken, Formula 1 pisti olarak kentin sokaklarını kullandıklarını öğreniyorum. Çünkü şehir bir yamaçta kurulduğu için çok güzel virajlı yolları var. Bu yollarda manzaraya bakarak araba kullanmakta çok keyifli. Hele de üstü açık bir araba kiralayıp başınıza doğru bir eşarp takarsanız kendinizi Grace Kelly gibi hissedebilirsiniz. Bu şehirde sokaklar araba galerisi gibi. Lüks arabalar, Amerikan arabası tarzında devasa araçlar, yarış arabaları... Bizim kiraladığımız araç ise gayet mütevazi bir Palio’ydu. Sokakta kurulmuş önünde Ferrari bulunan bir stand ilgimizi çekiyor. Olay şöyle, 45 Euro karşılığında bu güzel Ferrari ile yardımcı pilot olarak Turnuvanın yapıldığı sokaklarda dolaşabiliyorsunuz tabii 15-20 dakika. Ama 90 euro verirseniz şoför de siz oluyorsunuz. Hatta 300 Euro verirseniz, bu Ferrari tüm gününü size adıyor.

Bu ufak ülkede bir de Avrupa kupalarına ev sahipliği de yapan futbol stadı var. Ülkenin sanırım onda birini de bu stat kaplıyor. Kendi takımları ise Fransız liginde mücadele ediyormuş.

Monaco ilk olarak 1228 senesinde Ceneviz sömürgesi olarak kurulmuş. 1297 senesinde ise bu toprakları Francois Grimaldi ele geçilmiş. O gün bugündür de Monako Grimaldi ailesi tarafından yönetilmekteymiş.

Tabii Grimaldi ailesinin yönetiminde olsa da 1793-1814 yılları arasında Fransa'nın egemenliğinde yaşamış. Daha sonra Sardinya-Piemonte Krallığı'na bağlanmış. 1861’den itibaren ise Monako bağımsız bir prenslik haline gelmiş. 1911’de kabul edilen anayasa ile Monako Prensi Monako'nun mutlak hükümdarı sayılmaya başlanmış. Şu an ülkenin prensi 2.Albert. Babası Rainier hastalanınca 2005’te görevi oğluna devrediyor ve vefat edince de tahta oğlu Albert geçiyor.

Monako en büyük kayıplarını 2. Dünya savaşı sırasında Nazi işgalinden sonra vermiş. Çünkü o dönemde de çok sayıda Monakolu Yahudi toplama kamplarına gönderilmiş.

Monako ilk kurulduğunda Monaco Sarayı etrafında yerleşim oluyor. Monako Sarayı Monako’da mutlaka görülmesi yerler arasında. Özellikle de sarayın önündeki nöbetçi askerlerin nöbet değişimi izlenmelidir. Burada görev alan askerler, yani kraliyet sarayını ve kraliyet ailesini koruyan askerlerin tamamı Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelip, bu işi para karşılığında yapıyorlarmış.

Grace Kelly'li, Kaptan Cousteau'lu Eski Monako

Sarayın da bulunduğu bu Eski Monako denilen bölge tamamen kale içerisinde. Ve bu kale Monako’yu tepeden seyrediyor adeta. Bu kalenin içindeki yerleşim alanı Monaco Ville diye geçiyor ve bu bölgede kraliyet ailesine mensup kişiler yaşıyor. Tepeden Monaco’nun manzarası çok etkileyici. Üç tarafı denizlerle kaplı bu tepenin altında yer alan marina ve sıra sıra dizilmiş lüks yatlar ayrıca etkileyici.

Kalenin çevrelediği bölge içerisindeki Kraliyet kilisesinin tavan süslemelerinde tonlarca altın kullanılmış olması, bu kiliseyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik. Diğer önemli özelliği ise kraliyet ailesi mensuplarının öldükleri zaman bu kilisenin içerisine gömülüyor olmaları. Prens Rainier ile Prenses Grace Kelly de zamanında bu kilisede evlenmişler hatta kilisenin önünde evlilik fotoğrafları var.

Rivayete göre Prens Rainer Grace Kelly’yi koyu bir Katolik ve çocuklara aşırı düşkün olduğu için eş olarak seçmiş. Ama maalesef Prenses, 1982 senesinde henüz 52 yaşındayken kızı Stephanie'nin kullandığı araba kaza yapınca trajik bir şekilde hayatını kaybediyor. Yine bir rivayete göre, prenses rol aldığı Hitchcock filmi To Catch a Thief’teki hızlı araba kullanma sahnesini kızına canlandırmaya çalışırken kaza gerçekleşmiş. Bu dedikodu bir yana prensesin ölümü tüm Monako’yu yasa boğmuş. Bu olay ardından bir daha evlenmeyen Prens Rainier de 2005 senesinde vefat ettikten sonra eşinin yanına gömülmüş.

Halk Grace Kelly’i hala seviyor ve saygı duyuyor. Sokaklarda Prensesin o sokaklarda yürürken çekilmiş bir çok siyah beyaz fotoğrafları var.

Yine bu bölge içerisinde yer alan Adliye sarayını da görebilirsiniz. Kilise önünden yürürken çok güzel yapılandırılmış evler, parklar tepeden Monako’ya ve Akdeniz’e bakıyor. Bu manzaraya ise mis gibi kokan begonviller eşlik ediyor.

Monte Carlo ile Monaco Ville'nin arasında büyük bir yat limanı var. Bu yat limanı aynı zamanda Monako’nun deniz yolu ulaşımında çok önemli rol oynamaktadır. Bu marinalarda göreceğiniz yatları bir daha başka yerlerde görmek zor. Sanırım büyük çoğunluğu da Kraliyet ailesine ait.

Tabii denize kıyısı olan bu ufak ülke de bir de önemli bir deniz müzesi yer alıyor. Captan Cousteau’nun da birçok değerli eşyasının bulunduğu bu müzede çok çeşitli deniz canlısını akvaryumlar içerisinde görmeniz mümkün. Ama bana sorarsanız çok çok etkileyici bir müze değil.

Bu nedenle biz burayı hızlıca gezdikten sonra, hızlıca para kazanabileceğimiz ya da kaybedeceğimiz ünlü Monte Carlo şehrinin kumarhanelerine gittik.

Daha kumarhaneler bölgesine geldiğimiz gibi sinirlerim bozuluyor. Çevredeki arabalar neredeyse daha dergilerde bile modellerini görmediğim Porche’ler, Ferrariler. Kumarhane önündeki valeler birini alıp diğerini getiriyor. Burada vale hizmeti veriyor olsam aldığım bahşişler ile sanırım yatları, katları çoktan dizmiş olurdum. Öyle rulet falan bilmem ama şu kollu makinaların her biri bir farklı cilveyle göz kırpıyor. Neyse ki fazla kayıp vermeden çıkıyoruz buradan.

Kumar oynamayacak olanlar ise bu kumarhaneleri yine turistik olarak gezebiliyorlar. Kumarhaneler 24 saat açık. Ama girişte cep telefonları, kamera ve benzeri eşyaları kasaya teslim ediyorsunuz.

Çıktığımızda karşımızda Hotel de Paris olacak şekilde bir kafede oturuyoruz. Ortada kocaman bir havuz ve içerişinde güzel ışıklandırılmış bir çeşme yer alıyor. Burada birer dondurma söyleyerek gelen giden arabaları ve insanları izliyoruz. Saat sanırım sabah 4 civarı. Bu şehir uyumuyor. Monako eğlencede sınır tanımıyor. Tam bir eğlence ülkesi...Her köşede yer alan eğlence mekânları sabahlara kadar hizmet veriyor.

Yemek konusunda ise endişelenmenize hiç gerek yok. Burada en yaygın mutfak Akdeniz mutfağı ama her tarz mutfağı bulmak mümkün.

Ufak ama sevimli ülke Monako, eğlence arayanlara, macera arayanlara ve kumar tutkunlarına kucak açan bir ülke.

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.