Dilerim herkes bir gün zengin ve ünlü olur ve hayalini kurduğu her şeye kavuşur; böylece aranılan esas cevabın bu olmadığını anlar. "Jim Carrey"
Merhaba, Barselona'dan ayrıldıktan sonra, yolumuza devam ederek gece 23.00 gibi Marsilya'ya vardık.Otele yerleştikten sonra Marsilya'yı kısa bir keşfe çıktık.Bence güzel bir Akdeniz kenti Marsilya, zaten deniz kenarı her kent benim için ayrıdır. Sahil boyu yürümek, gece ışıl ışıl Marsilya'yı dolaşmak, bir Akdenizli olarak yabancı olmadığın bir coğrafyada, turist hissi duymadan dolaşmak, bence gezmenin en keyifli tarafı bu hissedilenler.
Ne yazık ki sabah erkenden Marsilya'dan ayrıldık fakat gece yarısı 15 Türk Marsilya sahilinde kasap havası oynamadan ayrılmadık, farklılığımızı ortaya koyarak yolumuza devam ettik. Öncelikle meşhur Cannes'da zaman geçirdikten sonra aksam serinliğinde saat 18,00 da Monako Prensliği'ne ulaştık. Bu arada Cannes şirin bir Akdeniz kenti ama inanın Ege sahil kentlerimizden hiçbir farkı yok, sadece Fransızlar dünyaya pazarlamasını çok iyi yapıyorlar.
Dünyanın, Vatikan'dan sonra en küçük ikinci şehir devletindeyiz. Küçük dediğime bakmayın, dünyanın en zengin ülkesindeyiz.
Dar bir kayalık alanda kurulmuş Monako, Monte Carlo semti sayesinde dünyanın en popüler kumarhaneler şehri. Lüksün, zenginliğin artık rahatsız edici noktaya geldiği farklı bir şehir burası.
Kayalık ve küçük bir alanda kurulduğu için tüm binalar sıkış tıkış halde sanki şehir bir anda üstünüze yürüyecek gibi görünüyor. Gündüz o zenginliğin, o debdebenin varlığını anlayamıyorsunuz, sıradan sahil kenti işte, ne farkı var diyorsunuz. Hava kararınca üstünüze yürüyecek gibi duran bütün o binalar, ışıl ışıl halleriyle farklı bir atmosfer yaratıyor.
Dünyanın en zenginlerinin kumar oynamak ve Akdeniz kıyısında tatil yapmak amacıyla yerleştiği veya mülk aldığı Monako küçük bir şehir, kısa zamanda bir uçtan diğer ucunu gezebiliyorsunuz. Şehir sahil şeridi ve yukarısında oteller, kumarhaneler semti Monte Carlo ve kalesiyle ve hemen devamında tropikal iklim havası verilmiş parktan oluşmakta.
Tüm kenti gezdik bitti ne yapacağız dediğinizi duyar gibiyim, işte bu anda gelmişken bir makinede şansınızı deneyebilirsiniz.Ben bile hiç anlamadığım ve sevmediğim halde bir defaya mahsus şansımı denedim (Not:10 Euro kaybettim).
Otellerin önündeki sizin olmayan ve muhtemelen hiçbir zaman olmayacak olan Ferrarilerin ya da Lombardinilerin önünde fotoğraf çekebilir veya kumarhanelere giren çıkan multi milyarderleri ya da rıhtımdaki nedense adına inatla tekne dedikleri yüzen sarayları seyredebilirsiniz.Öyle demeyin kabul edin enteresan bir tecrübe işte, insan hayatında bu kadar lüksü kaç kez görebilir ki?
Oteller bölgesine çok yakın noktada bulunan küçük ama tropikal iklim hissi uyandıracak şekilde tasarlanmış parkta dinlenebilirsiniz. Yine yüksek bir noktada bulunan Monako Kalesi'nden, tüm şehri seyredebilirsiniz.
Bence Monako'nun en keyifli kısmı sahil kıyısında banklarda ya da kafelerde oturup, ışıl ışıl Monako'yu seyretmek, bir şeyler içmek, akşam serinliğinde Akdeniz'den gelen rüzgarla birlikte denizin kokusunu içinize çekmek, ötesi de yok...
Bu arada şehir tahmin edebileceğiniz gibi inanılmaz pahallı, alışveriş işlerine girmemenizi tavsiye ederim. Sizi bilmem ama benim için Monako, eskiden evlerimizde genellikle salondaki vitrinlerde olan büyük boy dünya atlaslarında renkli resimleri ile bildiğim, eski Türk filmlerinde "Monte Carlo'da kumar oynadık" replikleri ile aklıma yerleşmiş bir farklılık. Eskiden kalma bir merak...
Bu kadarına da gerek var mı acaba dedirtecek zenginliği ve lüksü ile Akdeniz kıyısında farklı bir coğrafya, mutlaka demiyorum ama yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim, her gözlem ayrı bir bakış açısıdır..
İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle...
SaygılarımlaEgemen ÇINAR