Erzurum ve Palandöken Gezisi

Her şey uykulu bir ses ile açtığım telefon ile başladı. Arayan ablam. Kaç gündür üst üste tuttuğum nöbetlerin yorgunluğu ile zar zor duyuyorum. Yine bana bir yerlere gidelim diyor, olur konuşuruz diyorum. Sonra uyku sersemi fark ettim ki kayağa gidiyoruz diyor. Toparlandım ve geri aradım. Önümüzdeki hafta sonu ben de Palandöken’e giden gruba katılmaya karar verdim. 
Nöbetler, tez teslimi ve uzmanlık sınavı hazırlıkları arasında aslında bu seyahat benim için de güzel bir soluklanma olacak.
 
Gideceğimiz gün geldi çattı. Sabah erken saatlerde havaalanında buluştuk. Oldukça kalabalık bir kadroyuz. Tam 18 kişiyiz. Birçok kişi zaten daha önceden birbirini tanıyor. Bir kısmı ise diğerleri ile yeni tanışıyor. Ancak herkes ortak paydada gezmeyi sevdiği için sıcak bir ortam var : )
 
Biraz rötarlı da olsa sonunda bindik uçağa. Yaklaşık 1 saat sonra karlı dağlar görünmeye başladı. Açıkçası her yeri bu kadar beyaz bir yere ineceğimizi tahmin etmemiştim. Havadan kar altındaki Erzurum görüntüsü gerçekten çok etkileyiciydi.

Doğu Anadolu'nun en büyük kenti olan Erzurum aynı zamanda doğudaki en önemli öğrenci kentlerinden. Romalılar bu topraklarda hüküm sürdüğü dönemde burası Rum ülkesi olarak anılıyormuş. Daha sonra bölgeye gelen Selçuklular buraya Rum toprağı anlamına gelen Arz-u Rum demeye başlamışlar. Zaman içinde kentin adı Erzurum olarak değişmiş.

Biz de bu topraklara ayak basar basmaz hemen bizi bekleyen araç ile otele transfer edildik. Onca rötar sonrası biraz acıkmıştık tabii ki.

Ancak yemekten çok beni kar ve kayak heyecanlandırıyordu. Otel oldukça modern ve yeniydi.

Hızlıca bir yemek sonrası otelin pazarlama müdürü Selin Hanım bize 2 gün boyunca olanaklarından yararlanabileceğimiz oteli tanıtmaya başladı. Birçok kişi gibi beni de Spa bölümü oldukça etkiledi. Zaten bence bir kayak otelinde mutlaka olması gereken en önemli yer bir Spa merkezi. Tüm gün soğukta kaydığınızı düşünün. Bu yorgunluk en güzel nerede atılır? Sauna, buhar banyosu bir de üstüne masaj alırsanız, sizden keyiflisi yok.

Buranın ardından sıra geldi kayak odasına. Otelde kalacağımız 2 gün buraya sık sık girip çıkacağız ne de olsa… Sistemi çok güzel yapmışlar. Her odaya ait bir dolap var. Yani kalacağınız gün kayak malzemelerinizi kiralarsanız, ayrılacağınız zamana kadar kiraladığınız bu malzemeleri kendi dolabınızda muhafaza edebiliyorsunuz. Dolayısı ile ilk gün memnun kaldığınız malzemeyi ikinci gün ya bulamazsam endişesinden de otomatik olarak kurtulmuş oluyorsunuz.

Burada bize hem merkezi tanıttılar hem de malzemelerin nasıl bir ortamda hijyenik temizlikten geçtiğini anlattılar. Beni burada en çok etkileyen 2 yaşındakilere sağlanan minicik kayaklar oldu : )

Miniklere özel dersler de veriliyor burada : )

Oteli tanıdıktan sonra kaymayı kafasına koyanların buluşma yeri elbette ki kayak odası oldu. Saat 17.00, hava karanlık ama pistler aydınlatılmış. Bu gerçekten çok güzel bir olay. Çünkü kayak keyfinizi daha uzun süre yaşamanız önemli.

Telesiyej ile 1.istasyona kadar çıkıp, yılın ilk kayak sezonunu böylelikle kendim için açıyorum. Kar nefis, pistler nefis. Pistten kayarken ışıldayan Erzurum manzarası nefis. Kayarken düşünüyorum daha önce neden buraya gelmedim ki? Gerçekten ulaşımı çok konforlu. Hele de benim gibi havaalanının dibinde oturuyorsanız : ) 10 dakikada İstanbul Havaalanı. Yaklaşık 1,5 saat uçuş. En fazla 20-25 dakika havaalanı otel transferi. Yani İstanbul’da evden çıktıktan 3-3,5 saat sonra pistlerde kayıyor olabilirsiniz. Üstelikte virajlı yollarda savrulmadan, gayet konforlu bir yolculukla : )

İlk akşamın yorgunluğu ve öncesinde tutulan nöbetler sonucunda ilk akşamı biraz erken noktalamak durumunda kaldım. Grubun şömine başı sohbetine katılmama yorgunluğum müsaade etmedi maalesef.
 
Bir sonraki sabah kahvaltı sonrası Erzurum turu yapmak üzere düştük yollara. Hava o kadar soğuk ki her tarafımızı sarıp sarmaladık. İlk gittiğimiz yer Aziziye Tabyaları oldu. Burası Osmanlı-Rus savaşı açısından çok önemli bir nokta. Çoğu yıkılmış durumda olan tabyalarda bir de Aziziye Anıtı var. Bu anıt savaşta şehit olan erkekler, kadınlar, gençler, yaşlılar yani tüm Erzurum halkı anısına dikilmiş. Hemen ardında ise zamanında halkı birlik olmaya yüreklendiren Nene Hatun’un mezarı var. Biz de kahraman Türk kadınları olarak Nene Hatun’un mezarı başında pozumuzu veriyoruz.

Ardından gezimize Erzurum merkezinde devam ediyoruz. Aslında Erzurum çevresindeki Narman Peribacaları’nı çok merak ediyordum ama artık bir sonraki sefere kaldı. Yine Tortum Gölü ve şelaleleri de daha ılıman bir mevsimde ziyaret edilmek üzere not alındı.
 
Merkezdeki ilk noktamız Çifte Minareli Medrese. Diğer adı ise Hatuniye Medresesi. Burası tadilatta olduğu için içini gezemedik. Rehberimizin anlattığına göre üzerindeki pek çok motif tamamlanmamış ve yarım bırakılmış. Bunu da pek çok tarihçi 1400’lü yıllarda Moğol istilasına bağlıyormuş. Moğollar saldırınca yarım kalmış. Buranın özellikle minareleri etkileyici idi.

Hemen arkasındaki Hatuniye kümbetini gördükten sonra Erzurum’un eski taş evleri arasından geçerek Üç Kümbetler’i görmeye gittik.

Üç Kümbetler Erzurum kartpostallarına damgasını vurmuş simgesel yapılar. Kar altında görmesek daha mı az etkilenirdim bilmiyorum ama bu yapılara karın çok yakıştığı bir gerçek. Silindir tarzda kesme taştan yapılmış olan kümbetler aslen mezar. Bu mezarların birinin Emir Saltuk’a ait olduğu diğerlerinin ise kime ait olduğu bilinmiyor. Üç kattan oluştuğu söylenen kümbetlerin tepesinde ise farklı hayvan motifleri resmedilmiş.

Sırada bir başka medrese var; Yakutiye. Burası 1994 senesine kadar çok bakımsız kalmış. İçine hayvanlar falan girip barınıyormuş. Sonra restore etmişler ve günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Rehberimizin anlattığına göre bu medrese 1310 senesi İlhanlılar dönemine tarihleniyormuş. Çatı yapısı değişikti. Dersliklere giren kapılar ise ilimin karşısında saygıyla eğilinmesi gerektiğinden küçücük yapılmış. Yeterince eğilmemiş olmalıyım ki Murat beni azarlıyor : )

Burada grupça çektirdiğimiz poz sonrası mücadele, milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı Erzurum Kongresi’nin gerçekleştirildiği binaya gidiyoruz.

Kongrenin yapıldığı salona giriyor ve o sıralarda yerimizi alıyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında önemli rol oynamış olan Erzurum da Atatürk’e çok değer veriyor. Hatta Gaziantep’e biraz gönül koyarak Atatürk’ün nüfus kaydının ısrarla Erzurum’da olduğunu söylüyorlar.

Alışveriş deyince akla elbette oltu taşı geliyor. Oltu taşından yapılmış türlü eşyaların bulunabileceği yer ise Taşhan. Ama neyse ki burada hiç kimse çok fazla alışverişe dalmıyor ve hızlı bir tur atıp meşhur Koç’a Cağ kebabı yemeğe gidiyoruz. Burada döneri yatay biçimde yatırmışlar ve öyle pişiriyorlar.

Kesilen parçalar şişe takılarak masalara servis ediliyor. Şişi biten bir şiş daha istiyor. Lezzetliydi. Servis edilen ayran da benden 10 puan aldı : ) Ardından gelen kadayıf dolması bana biraz ağır geldi.
 
Buradan sonra tekrar otele dönüyoruz : ) Önce kızak sonra kayak var sırada : )

Hep beraber fotoğraf çektirdikten sonra her birimiz elimize birer kızak alıp telesiyej ile birinci istasyona gidiyoruz.

Önce Rus asıllı kayak hocası bize nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor. Murat ile aynı anda başlayacağız. Hatta Murat biraz geriden gelerek beni ve ablamı Go-Pro ile kayda alacak derken daha 1 dakika geçmeden Murat karlara gömülüyor. Neyse ki hasar yok. Ben ve ablam ise herhangi bir yuvarlanma yaşamadan indik. Gerçekten keyifliydi.

Ardından apreski terasına geçtik. Burada bizim için hazırlanmış olan sofraya kurulduk.

Gösteri için ise pist hazırlanmaya başladı. Çok geçmeden de şov başladı. Önce kayak hocaları akrobasi hareketleri yaparak teker teker kaydılar. Ardından kayak hocalarından biri ateş ile gösteri yaptı. Bu gösteri aslında diğer şov için küçük bir araydı.

Hemen ardından müzik yükseldi ve kayak hocaları ellerinde meşaleler ile aşağıya doğru kayarak pistin ortasında Xanadu yazısını ateşlediler. Gerçekten hoş bir görüntüydü.

Bunun yanı sıra kar koşulları müsait olsa karda rafting de izleyecektik. Ancak kar durumu o gün için bu aktiviteye müsaade etmedi  : (

Yemek sonrası ablama doğum günü sürprizi yapıldı. Gerçi sürpriz sadece ablamaydı. Çünkü Murat öncesinde hepimize haber vermişti. Pastalar da yendiğine göre sıra tavla turnuvasında : )
 
Şömine başına geçtik. Herkes oynamadı. 5 grup olarak toplam 10 kişi katıldık, finale ise ablam ve ben kaldık. Ama artık evde hesaplaşırız diyerek turnuvayı sonlandırmadık. Hala oynayacağımız bir oyun var yani : )
 
Ertesi gün tüm gün kayak keyfi yaptık. Kaç defa telesiyeje bindim hatırlamıyorum ama bu kez genelde 2. istasyondan kaydık. 2. istasyon ile 1. istasyon arası oldukça dik ama bir o kadar da keyifliydi. Her çıkışımda kendimdeki gelişmeyi gördükçe daha da mutlu oldum.

Artık yorgunluktan bayılma noktasına gelince gezimizi spada sonlandıralım dedik.
 Tüm gün kayak sonrası Spada geçirdiğimiz 40-45 dakikalık zaman ilaç gibi geldi. Ama maalesef tatil bitti, şimdi dönüş vakti. Bir sonraki gezide görüşürüz : )

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.