Birinci Bölüm
Erzurum… Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden tarihi kentimiz..
Eylül başı, bir hafta sonuna sığdırdığımız, tarihi ve doğal güzellikleri ile mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken şehirlerimizden birine gidiyoruz. 3271 metre rakımlı, tektonik (yerkabuğununbiçim değiştirmesi sonucunda ortaya çıkan) Palandöken Dağının eteklerinde kurulu, tarihi kalıntıları ve kış sporları ile yılın her mevsiminde turistlere ev sahipliği yapan, Dadaşlar kenti Erzurum’dayız.
MÖ 4900 yıllarında kurulduğu tahmin edilen kent, tarihi yapılarının yanı sıra doğal güzellikleri ile de ünlü bir kentimiz. Çok sayıda tarihi yapıların olmasına şaşmamak gerekir zira tarih boyunca çok sayıda kavim ve milletler, son olarak da Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar bu topraklarda hüküm sürmüşler.
Anadolu bölgesinin en büyük illerinden Erzurum’a birçok hava yolu ile ulaşmak olası. Akşamüzeri saatlerinde vardığımız kentte şehir merkezi yakınındaki otelimize yerleştikten sonra, ünlü çağ kebap yemek niyetiyle meydana, Cumhuriyet Caddesine doğru yürüyoruz. Meydana yaklaştığımızda birden karşımda beliren müthiş ışıklandırılmış muazzam bir yapı çıkıyor karşıma.
Yakutiye Medresesi -1310 tarihinde, İlhanlı hükümdarı Sultan Olcayto döneminde Emir Hoca Cemalettin Yakut tarafınca yaptırılan Medrese, 1991-95 yıllarında restore edildikten sonra İslami Eserler Müzesi olarak hizmet vermeye başlamış. Anadolu'daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medrese, süslemeleri, pars ve kartal motifleri Orta Asya Türklerinin önemli simgelerini bir araya getirirken, mukarnaslı kubbe ve kapıları, tonozları ile Erzurum'un en gösterişli ve muhteşem yapılarından biri.
Günümüze kadar oldukça iyi durumda kalmış. Tarihi yapıyı gece ışıklandırılmış haliyle de mutlaka görmelisiniz, ben fotoğraf çekmeye bile doyamadım.
Hemen yanında, sayısız camilerden biri yer alıyor. Kıbrıs Fatihi olarak bilinen ve bir dönem Erzurum beylerbeyi olan Lala Mustafa Paşa Camii, Erzurum'da Osmanlı döneminde yapılan ilk cami özelliği taşımakta. Erzurum Beylerbeyi görevini yürüttüğü dönemde, 1562 yılında yaptırdığı cami bir Mimar Sinan eseri. Camii, şadırvan, hamam, sübyan mektebi ve saraydan oluşan bir külliyenin parçası olan Caminin avlusunda yer alan şadırvan sekiz köşeli ahşap ve konik çatılı, sütunlar ise çok güzel taş işçiliği sergilemekte, pencere alınlıkları üzerinde bulunan çiniler ise şehrin Ruslar tarafından işgal edilmesi sırasında atılan kurşunlarla zedelenmiş.
Kentin sayısız tarihi camilerinden… 1748 de Erzurum valisi Yazıcızade Hacı İbrahim Ethem tarafınca yaptırılmışolan İbrahim Paşa Camii ve şehrin en büyük ibadet yeri, 6000 kişi kapasiteli Erzurum Ulu Camii (Atabey cami) 1178 de Saltuklu Melik Muhammed beyin döneminde inşa edilmiş. Adını Irak Selçukluları Atabeğ Kızıl Arslan’dan alan, Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri.
Kentin muhteşem eserlerinden biri, Erzurum’un sembolü Çifte Minareli Medrese (Hatuniye Medresesi) bir Selçuklu şaheseri. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanlarından Padişah Hatun tarafından 13'üncü yüzyılın sonlarında yaptırıldığı tahmin edilmekte.
Medresenin özellikle taç kapısındaki bitkisel bezemeler, Selçuklu taş süslemeleri muhteşem bir estetik sergiliyor. Yine Orta Asya Türklerin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki yılan ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlemeler de ayrı bir güzellik. Günümüzde hem müze hem sergi salonu olarak hizmet veren medrese Erzurum Kalesi'nin karşısında yer almakta.
Aynı cadde üzerinde yer alan, 2500 yıllık Erzurum Kalesi’nin tarihi Urartulara kadar uzanmakta. Bizans imparatorluğu tarafından yapıldığı tahmin edilen ve Kanuni Sultan Süleyman ve II. Mahmuttarafından onarılan kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış.
Şehrin güvenliğini sağlayan muhafız askerlerin bulunduğu, halen halkın yaşadığı mahalleleri ile 415 de Bizans İmparatoru Theodosius tarafından inşa ettirilen kalenin dört yana açılan kapıları, Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ve Yeni Kapı. Bu kapılardan günümüze kadar gelmiş olan İstanbul Kapısının bizim için önemli yanı iseOsmanlı döneminden kalma eserler arasında ve Atatürk’ümüzün Erzurum’a girdiği kapı olması. Erzurum Kalesi de görülmesi gereken yerlerden.
İç Kale camiine minare olarak yapılmış, ancakgözetleme kulesi olarak da kullanılmış, bir de saat bulunduğu içinErzurum Saat Kulesi olarak bilinen kule 1124- 1130 yapımı ve kentin önemli tarihi eserleri arasında.
Erzurum’un tarihi güzelliklerini gezmeye devam edeceğiz.
*Bu arada birçok restoranda ünlü “Çağ Kebap” denedik, favorim “Şakir Usta” oldu.
İkinci Bölüm
Erzurum’daki ikinci günümüzde benim için önemli iki ziyaretimiz var.
Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi” – Tarihi Erzurum Kongre Binası 1864'de Mıgırdıç Sanasaryan tarafından yaptırılmış.
Sivas Kongresi’ne bir ön hazırlık çalışması niteliğindeki kongre, önemli kararların alındığı ve Batı Anadolu'da Yunan kuvvetlerine karşı mücadele eden Kuva-yi Milliye üzerinde büyük moral olan ve tarih sayfalarımızda yerini almış çok önemli bir toplantı.
Atatürk ve kahraman silah arkadaşlarının toplantılar yaptığı salonda Kurtuluş Mücadelesi’nde önemli ölçüde belirleyici ve değerli imzalar atılırken, oturdukları ahşap sıralara oturuyor ve gözlerimi kapatıyorum. O günlerin sıkıntılı ve zorlu anlarını düşünürken duygulanmamak elde değil. Koridorlarda yürürken çizmelerinin seslerini duyar gibi oluyor, gözyaşlarımı tutamıyor ve onlara minnet ve saygılarımı gönderiyorum…
Önceleri bir Ermeni Okulu olan, günümüzde ise müze olan tarihi binayı ziyaret etmenizi ve mutlaka bir kez de gece ışıklandırılmış haliyle de görmenizi öneririm.
Erzurum Atatürk Evi - 1919 yılında,Atatürk’ün Erzurum Kongresi çalışmalarını sürdürmek için 52 gün kaldığı konak “Atatürk Evi” adı altında ziyarete açık bir müze. (Çaykara Caddesi, Çaykara Sokak'ta) (4)Cumhuriyetin ilanından sonra Belediye Başkanı Nazif Bey tarafından Erzurumlu bir kuyumcuya yaptırılan altın anahtar ve evin tapusu şehir adına Mustafa Kemal Paşa'ya armağan edilmiş.
Atatürk'ün ölümünden sonra kardeşi Makbule Hanım'a, onun ölümünden sonra da isteği üzerine Çocuk Esirgeme Kurumu'na devredilmiş, 1984 yılında ise Sağlık Bakanlığı tarafından Kültür Bakanlığı'na devredilmiş ve müze olarak ziyaretçilere açılmış.
Üç Kümbetler,Erzurum’un tarihi yapılarından, ilginç mimarileriyle şehrin en önemli tarihi yapılarından ve Anadolu’nun Selçuklu mezar yapılarının en güzel örneklerinden.
Kümbetlerin en büyüğü (12-14.yüzyıl) Emir Saltuk’a ait, üzerinde kitabe bulunmayan, Anadolu’nun en eski ve farklı mezar anıtlarından. Diğer kümbetlerin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığına dair fazla bilgi olmamakla birlikte 13.yy.sonu, 14. yüzyılda yaptırıldıkları tahmin ediliyor.
Kümbetlerin hemen yanında tarihi bir konak göze çarpıyor, Paşa Bey Konağı.
Ziyarete açık olduğunu görünce hemen giriyoruz. Bizi kapıda sımsıcak gülümsemesiyle “hoşgeldiniz” diyerek Hakem Akgül karşılıyor. Erzurum’un yerlisi olan Hakem Bey konağın sahibi… Dedelerinden kalan bu konak ve yine dedesinden kalma eski eşyaların yanı sıra çevre köylerden topladığı antika eşyalarla, Osmanlı dönemine ait konak ziyaretçilerine tarihi dokuyu yansıtmakta.
Tarihi konak, eski Erzurum evlerinin tüm özelliklerini sergiliyor ancak ne yazık ki oldukça harap durumda. İşte Hakem Bey de bu tarihi konağı maddi olanaksızlık nedeniyle turizme açmış, konuklara rehberlik de yaparak tüm konağı gezdirirken bizi adeta tarih sayfalarına götürüyor ve hiçbir ücret de talep etmiyor.
Bir ara beni salonda bulunan hoş bir nişin içine oturtuyor ve ninesinin başlığını takarak “Evin Sultanı oldunuz..” diyor :))
Çıkışta verdiğimiz ufak meblağı utanarak ama muhtaçlıktan alıyor ve “Bu ev benim değil, sizin, bizim, hepimizin... Lütfen bir daha geldiğinizde burada kalın, misafirim olun..” sözleri ile bizi duygulandırırken devam ediyor; “Atalarımın yaşamlarını, kültürlerini yeni nesle tanıtmak için kapım herkese açık..” İşte Anadolu insanı, işte gerçek bir dadaş…
Erzurum’da görmeye değer daha sayısız tarihi yapı bulacaksınız, Caferiye Camii, Cimcime Sultan Türbesi bunlardan bazıları. Alışveriş yapmak isterseniz ki akla ilk gelen elbette Erzurum’un ünlü “Oltu Taşı” olur, bunun için 1560 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı ve damadı Rüstem Paşa tarafından inşa ettirilmiş, tarihi Rüstem Paşa Bedesteni - Taşhan’a gidebilirsiniz.
Erzurum yakınlarındaki doğal güzellikleri yine birlikte gezmek isterseniz, yarınki yazımda...
**Erzurum’un ülkemiz için çok önemli mekanlarından Kongre Binasını görünce birbirini tamamlaması için, bu geziden bir hafta sonra Sivas’a.. bu kez Sivas Kongre Binası ve Müzesini de görmeye gittim, yine birlikte gezeceğiz….
Üçüncü Bölüm
Erzurum’un tarihi yerlerini gezmeye devam ediyoruz.
İlk durağımız 1877-1878 yılları arası Osmanlı ile Rus savaşının yaşandığı yıllarda Kars yolunun geçtiği Hamam Deresi’ni tutmak amacıyla kurulan Aziziye Tabyası.
Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan üç ayrı tabya, Top Dağı’nın eteklerine kurulmuş.
Şimdilerde ziyarete açık olan, 93 harbi esnasında ele geçirilen Aziziye Tabyası’nın geri alınması için kadın, erkek herkesin hücumuna önderlik eden, ismini hemen hatırlayacağınız Nene Hatun’unadı verilen Milli Park da burada.
Erzurum'u ele geçirmek isteyen Ruslar Aziziye Tabyası’ndaki nöbetçileri öldürünce, kardeşi şehit olmuş, babası ise ağır yaralan 20'li yaşlardaki Nene Hatun; kundaktaki bebeğini ve oğlunu evde bırakıp elinde satırla tabyaya koşar. Onun koştuğunu gören Erzurumlular da peşinden koşar ve tabyayı kurtarırlar. Aziziye Şehitleri Anıtı yanı başında Nene Hatun'un mezarı, bir de heykeli de bulunuyor. Erzurum’un 10 kmetre yakınındaki tabya, büyük kahramanlıklara, kadınlarımızın cesaret ve vatanseverliğinin bir başka örneğine sahne olmuş.
Milli park, Mecidiye ve Aziziye Tabyalarının bulunduğu alan, Erzurum’a 10 kilometrelik bir mesafede yer alıyor.
Çoban Dede Köprüsü – Erzurum’un Pasinler kasabasını geçtikten sonra 21 kmetre ileride, 1298 de Vezir Salduzlu Emir Çoban Noyin tarafından yaptırılan köprü, Aras Nehri üzerinde yer alıyor. Tarihi İpek yolu üzerindeki köprünün bezemeleri Selçuklu ve İlhanlı mimari üslubunu yansıtmakta. Yedi yuvarlak kemer gözlü olarak inşa edilen köprünün günümüze 6 göz ve köprünün 130 metresi ulaşmış. Dönemin önemli yapılarından biri olan tarihi köprü, günümüzde koruma altına alındığından kullanılmıyor.
Daha sonra geldiğiniz yöne geri dönerek Narman Sapağı’na dönerseniz Narman-Pasinler yolunun 7. kilometresinde yer alan müthiş bir güzellikle karşılaşacaksınız. Narman Peri Bacaları... 2 ila 3 milyon yıl öncesinde oluşmaya başlayan ve 6350 hektarlık bir alana yayılmış olan peri bacaları gerçekten çok şaşırtıcı ama bir o kadar da müthiş. Vadi ve toprak rengi olarak Amerika’da bulunan Colorado Kanyonu’na benzetiliyormuş. Bana biraz da Kapadokya’yı anımsatan peri bacaları şehrin en güzel ve ilgi çekici doğal güzelliklerinden. Erzurum’a yolunuz düşerse buraya da mutlaka uğramalısınız.
Tortum Gölü ve Şelalesi - Türkiye’nin en heybetli ve en görkemli şelalelerinden biri olan Tortum Şelalesi’ne, Tortum Gölü’nün eşsiz görüntüleri, etrafındaki ilginç ve muazzam dağ oluşumlarını izleyerek ve Cam Teras’ta bir mola vererek ulaşıyoruz.
50 metre yükseklikten dökülen ve 20 metre genişliğindeki şelale, dünyanın en yüksek üçüncü şelalesi olma özelliğine de sahip. Tabiatın tüm güzelliklerini sergileyen şelale tıpkı Karadeniz gezimde gelişimdeki gibi, üst bölümünde yine bize harika bir gökkuşağı sundu. Şelalenin önünde oluşan havuza girmek yasak olduğu halde çok sayıda genç serinlemeye çalışıyordu, ancak çok tehlikeli olduğunu unutmayın ama doğanın bize sunduğu eşsiz yerlerden biri olan şelaleye mutlaka uğrayın.
Az ileride Uzundere ilçesinde bir mola vererek kendinize alabalık ziyafeti çekebilir, sonra da isterseniz bir sandal kiralayarak Tortum Gölü’nün sularında keyifli bir tur yapabilirsiniz.
Erzurum’a dönmeden iki mola daha vermenizi öneriyorum. Uzundere, Çamlıyamaç Köyü’ndeki Öşvank (Öşki) Manastırı, 963- 973 yılları arasında Gürcü Kralı Kuropalat’ın oğulları tarafından yaptırılmış. Görkemli mimarisi ile bölgedeki en büyük haç planlı Gürcü Kilisesi, Hıristiyan Gürcüler için kutsal bir mekan. 19.yüzyıldan 1980 yılına kadar cami olarak kullanılan yapı, 1985 yılında TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından korunması gereken kültür varlıkları arasında alınmış, halen yenileme çalışmaları devam etmekte.
Haho (Hahuli) Manastırı – Tortum, Bağbaşı beldesindeki manastır, Haho Çayı yakınlarında, 300 metre ötesindeki kalesiyle korunaklı bir yere kurulmuş. Ancak yapı bakımsız ve kaderine terk edilmiş ne yazık ki. Burası da yine Gürcü Kralı Kuropalat tarafından 978 -1001 yılları arasında haç planlı olarak inşa ettirilmiş ve Meryem Ana’ya adanmış. Bölge Türklerin denetimine geçtikten sonra camiye çevrilmiş, Rus işgali sırasında kısa bir süre kilise olarak kullanıldıktan sonra tekrar camiye çevrilmiş. 1981 yılında da TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından korunması gereken kültür varlıkları arasında alınmış... Ancak boynu bükük beklemekte. Bence acil ilgi gerekiyor. (13)
Yarın sabah, birçok medeniyete, şimdilerde ise ünlü bir müzemize ev sahipliği yapan Bayburt’a doğru yola çıkıyoruz.