Çılgınca akan Fırtına Deresi’nin kenarında, yemyeşil Kaçkar Dağları'nın eteklerinde kurulmuş bir yer Çamlıhemşin. Küçük kasabayı gezdikten sonra bizi çok güzel bir manzara karşısında (Yeşil Vadi Restoran) çok özel bir yemek bekliyor. Nihayet “mıhlama” yiyeceğiz. Özel bir gösteri, bir rituel ile sunuluyor. Mısır unu, peynir ve tereyağıyla yapılan, yörenin en ünlü yemeklerinden mıhlama. Çok lezzetli, hele de yanında mısır ekmeği varsa... Ana yemeğimiz güveçte alabalık, tavsiye ederim.
Yemek sonrası heybetli Zilkale’ye doğru yola çıkıyoruz. Karadeniz Bölgesi'nin belki de en güzel yaylalarının olduğu bölgede, bir cennetteyiz. Sağlı sollu muhteşem manzaralar ve yeşil bir yoldan ilerliyoruz. Çamlıhemşin yakınındaki Konaklar Mahallesi'nden geçerken dostum Ali Atakan’ın kulaklarını çınlatıyorum. Ruslardan kalma yaklaşık yüz yıllık, tarihi Tarakçı Konağı, dedelerinden kalma. Ziyarete açık olmasa da arkadaşım sağ olsun gezebileceğimizi söylemişti; ancak vadinin dik bir yamacında yer alan konağa grupla çıkmak, gezmek programımızı çok aksatacağından sadece uzaktan fotoğraflamakla yetiniyorum. Yukarı yaylada, yeşillerin arasında çok hoş görünüyor. Yine bu yöre insanı dostum Hüseyin Gültan annesinin Pokut Yaylası'nda olduğunu ve yöre yaylaların ondan sorulacağını söylese de ne yazık ki orası da programımızda olmadığı için gidemedik.
Tarakçı Konağı'nı gezmek, Pokut ve Elevit yaylalarında kalmak için buralara bir kez daha gelmeliyim; insanın can dostlarının olması ne güzel…
Cennet bir yörede ilerliyoruz ve nihayet uzaktan, ağaçların arasından, doğal bir kaya kütlesi üzerine kurulmuş bir kale birdenbire karşımızda yükseliyor. İşte ünlü Zilkale göründü.
Muhteşem bir kale: Zilkale
Çamlıhemşin’in bir başka güzelliği, Fırtına Vadisi'nde bir geçide hakim; denizden 750 metre, Fırtına Deresi'nin yatağından ise yaklaşık 100 metre yüksekte konumlanmış. Güzel bir noktada durarak köprüyü uzaktan, ağaçların arasından fotoğraf karelerimize ve anılarımız arasına aldıktan sonra virajlı bir yoldan kalenin eteklerine ulaşıyoruz. Kalenin hemen önündeki terastan aşağı bakmak biraz ürkütücü gibi görünse de gerçekten muazzam bir manzara upuzun önünüzde aşağı doğru akmakta. Bir karış bile toprağın görünmediği yemyeşil sık ve asırlık ağaçlarla kaplı Ayder Dağları yamaçlarının ortasından Fırtına Deresi akmakta. İlerdeki dağların zirveleri bulutların ardından ara sıra kendini gösterdiğinde bu mevsim de bile hafif de olsa karlı olduğunu görebilirsiniz.
Heybetli kaleye ana yoldan 55 metre kadar uzaklıkta olan giriş kapısının kalınlığı 2 metreye yakın ve ebatları buradan kervanların ve yüklü katırların geçtiğini düşündürmekte.
Kaleye girdikten hemen sonra oldukça büyük ve derin boşluğun hayvanların kapıdan girer girmez yüklerini boşalttıkları bir depo; oldukça büyük ebatlardaki sahanlık ise kaleye girişte ilk kontrollerin yapıldığı alan, kervanların mallarını boşalttıktan sonra kalenin içine girmeden bu alt bahçede konakladıkları anlaşılmakta. Surlar, 22 metre yükseklikte gözetleme kulesi, önemli yapılar var kale içinde. Aşağıdaki manzaraya ise doyum olmuyor.
(Yapımının kesin tarihi bilinmemekle birlikte, Trabzon İmparatorluğu döneminde Komnenoslar ya da imparatorluğa bağlı Lordlar tarafından 14-15. yüzyıllarda, gelebilecek tehlikelere karşı bir gözetleme kalesi olarak yapıldığı tahmin ediliyor. Osmanlı döneminde ise ticari ve askeri açıdan önemli olan doğu yolunun gözetlenmesi ve ticaret kervanlarının konaklaması amacıyla hizmet etmiş. Zilkale’nin yanısıra Varoş, Cihar ve Pazar Kız kaleleri hem yörenin hem de Bayburt'a ulaşan önemli bir ortaçağ kervan yolu üzerinde güvenliği sağladığı, Osmanlıların bölgeyi fethinden sonra da kullanılmaya devam ettiği bilinmekte. 6. yüzyıllarda ahşap bir yapı olarak inşa edildiği tahmin edilse de iç konstrüksiyon ahşapları çürüyerek yok olmuş.)
Kale gezimizi tamamladıktan sonra muhteşem yollarda Ayder Yaylası'na giderken şipşirin bir köyden, Çamyuva’dan geçeceğiz.