Güney Tayland'da Bir Güzel: Trang

Tayland denince genelde aklımıza gezilecek yerleri olarak Bangkok, Phuket, Pattaya geliyor değil mi? Ancak Tayland bunlardan çok daha fazlasını sunuyor ziyaretçilerine.

Biz bu kez Tayland’ın güneyine, Trang ve Satun bölgesine misafir olduk. Trang güney kesimin kültür-sanat ve festival başkenti olarak anılırken, Satun Güney Tayland’ın Maldivler’i olarak biliniyor. Yani bu ikili size Güney Tayland’da gezilip görülecek yerler konusunda çok şey vaat ediyor.

Yerel halkın “Mueang Thap Thiang”olarak adlandırdığı Trang, Malay yarımadasının batısında ve AndamanDenizi kıyısında yer alıyor. Kuzeyinde Krabi, güneyinde Satun, doğusunda ise Nakhon Si Thammarat ve Phatthalung bölgeleri ile komşu.

Bir efsaneye göre burası ilk liman olduğu dönemde gemiciler bu limana sabahın erken saatlerinde daha hava aydınlıkken ulaşırlarmış. Trang adı Malay dilinde “aydınlık” anlamına gelen “terang” sözcüğünden işte bu şekilde türemiş.

Trang ilk olarak dış ticaret yapmak için bir liman kenti olarak kurulmuş. Burası Tayland’da kauçuk ağacının ilk yetiştirildiği yer. 1899 senesinde Phraya Ratsadanupradit Mahison Phakdi tarafından Malezya’dan getirilen kauçukların bu bölgede ekimine başlanmış. Günümüzde ise kauçuk sadece bölgenin değil tüm Tayland’ın da önemli ihraç maddelerinden biri haline gelmiş.

Düz alanı kısıtlı ve dağlık alanı oldukça yoğun olan bölge içindeki en büyük nehir Khao Luang Dağı’ndan doğan ve bölgeye de adını veren Trang Nehri. Bir diğer önemli nehir ise Banthat dağlarından doğan Palian Nehri.

Trang hiç öyle zannettiğiniz gibi küçük bir alan değil. Andaman kıyısı boyunca 199 km uzanan sahil şeridi ile toplam yüzölçümü yaklaşık 5.000 kilometrekare. Ana karaya ek 46 tane adacıktan oluşan Trang, özellikle adaları ile kesinlikle görülmeye değer bir nokta.

Burası tarih boyunca antik Kedah Tua krallığına ve Kedahan Malay krallıklarına ev sahipliği yapmış. Kral 2. Rama döneminde daha da güçlenen bölgeye ticaret yapmak için gelen ilk batılı denizcinin 1838’de Kaptan James Low olduğu biliniyor. 1916 senesinde Kral 4. Rama döneminde yoğun su baskınları yaşayan yerleşim 26 km içeriye taşınarak şu anki bölgeye gelmiş.

Trang Havaalanı, Trang’ın merkezine 7 kilometre mesafede. AirAsia ve Nok Air’in Bangkok’tan Trang’a düzenli uçuşları var. Biz de Bangkok’tan sabah erken saatlerde bir uçuş ile vardık Trang’a. Oradan önce Trang Turizm Ofisi’nin ziyareti ardından da Trang’ın en meşhur kahvaltıcısı olan Ruan Thai Dim Sum (Çin mantısı) restoranına gittik.

Trang, Malezya sınırına yakın olduğu ve burada yaşayan nüfus içinde Çinli ve Malaylar yoğun olduğu için mutfağına da bu durum yansıyor.

Trang, farklı farklı bölgelerden oluşuyor. Biz ilk olarak Huay Yot City bölgesine giderek burada Wang Thep Taro’yu ziyaret ettik.

Burası aslında çiftçilikle uğraşan ama aynı zamanda da büyük sanatkâr olan Jarum’a ait bir çiftlik. Bu çiftliğin en önemli özelliği ise Thep Taro isimli bir çeşit ağacın dalları kullanılarak yapılmış çok sayıda irili ufaklı ejderha figürüne ev sahipliği yapması. Neden ejderha derseniz, Taylılar için ejderha hem kutsal hem de gücü temsil ediyor.

Bu ejderhaların yapımında kullanılmış olan ağaç cinsi Thep Taro, aynı zamanda masaj salonlarında da hoş koku yayması için kullanılıyormuş.

Burada biraz Jarum ile sohbet edip sanatının detaylarını öğrendikten sonra bu kez de Jarum bize bahçesini gezdiriyor. Thep Taro ağacının farklı farklı cinsleri var. Bazı cinslerinin yaprakları aynı limon otu gibi kokuyor (bu ot Tayland’da çok ünlü), bir diğer cinsi ise kök biranın aromasını taşıyor. Bu türlerin her birini tek tek inceledikten sonra dev bir ejderha figürü altından dolana dolana diğer bahçeye gidiyoruz. Her yerimiz ejderha : )

Bu bahçede Jarum ilk yaptığı ejderha figürünü gösteriyor. Gerçekten ilk yaptığı ile son yaptıkları arasında dağlar kadar fark var. Ama ilk yaptıklarını sanattaki gelişimini göstermek için burada sergilemeye devam ediyormuş.

Burası bizler için sadece sanatsal ve doğal güzellikleri ile ilgi çeken bir yer iken Budistler için bu kadar fazla ejderhaya ev sahipliği yaptığı için kutsal saydıkları bir mekân. Özellikle de hediyelik eşya dükkânı girişinde sergilenen heykele pirinç, muz gibi hediyeler sunanlar bile var.

Buradan sonraki durağımız Lam Phura kasabası. Bu kasabanın özelliklerinden biri Tayland genelinde, özellikle güney bölgede ünlü olan ve pek sevilen Kook Mingkeklerinin yapıldığı ve yapım tekniği ile tarifinin 100 yıldır yaşatıldığı yer olması. Tarifin sahibi olan Kook Ming’in torunu Sofia halen işin başında, Kook Ming pasta evini yönetiyor. Bizi mutfağa davet ediyorlar. Halen çok eski alet edevat kullanılsa da içerisi tertemiz. Burada kekin hamurunun hazırlanmasından pişirilmesine ve de ardından tadılmasına kadar tüm sürecini deneyimliyoruz.

Kekin tadı gerçekten müthiş. O kadar hafif ki utanmasam bir kalıp keki tek seferde yiyebilirdim. Burada hazırlanan kekler sadece Trang çevresinde değil aynı zamanda ülkenin farklı yerlerinde de satılıyor. Tabii sadece ikramla kalmayıp bu leziz keklerden otelde yemek üzere satın da alıyoruz.

Tam biz gittiğimiz dönemde burada Vejetaryen Festivali vardı. Bu nedenle festivalin kimliğine uygun şekilde kostümlere bürünmüş çok sayıdaki genç müzik eşliğinde dükkânlara uğrayıp şeker topluyordu.

Bir sonraki durağımız ise Na Muen Sri dokuma atölyesi. Burası Trang’da el sanatlarının korunduğu bir alan. Halen eski teknikler ile Trang’a has yüzyıllık motifler buradaki dokuma tezgâhlarında hayat buluyor.

Yaklaşık 15-20 tane dokuma tezgâhının olduğu atölyede her dokuma tezgâhı başında bir kadın farklı renkler ile farklı desenler çalışıyor. Sadece el değil ayakla da idare edilen tezgâhlardaki kadınların el ayak koordinasyonundaki kusursuzluğu izlerken benim kafam karışıyor. Bu müthiş el ayak dansı sonucunda farklı motifler kumaşa dökülüyor. İsteyenler buradan el dokuması kumaşlardan da alabiliyorlar. Fiyatları mı? O kadar emek karşılığında çok daha pahalı olması gerekirken oldukça ucuz. Motifine göre değişse de 1 metre kumaş yaklaşık 25-30 TL aralığında diyebilirim.

Ardından günü taçlandırmak için leziz Thai yemekleri yemenizi ve günün yorgunluğunu atarken Thai yemeklerinin acısı ile yenilenmenizi öneririm. Hatta bir de akşam yemeği sonrası ayak masajı yaptırırsanız sizden mutlusu olmaz.

Trang’da ikinci gün yapılabilecek en güzel etkinlik şüphesiz ki çevre adalar turu. Bunun için Trang’ın merkezinden yaklaşık 40-45 dakikalık yolculukla Pakmeng limanına gidiyoruz.

Buradan bindiğimiz teknelerde hemen hepimize can yeleği giydiriyorlar.

15 dakikalık tekne yolculuğu ardından Koh Muk’a ulaşıyoruz. Tay dilinde Koh “ada” demek yani Koh Muk, Muk Adası anlamına geliyor. Bu adanın en büyük özelliği gizli bir lagüne ev sahipliği yapması. Nasıl mı?

Önce adaya ulaşıyorsunuz. Saatin öğleden önce 12 olduğundan emin oluyorsunuz. Çünkü 12 civarı med-cezir nedeniyle tünelden girip su yükselirse çıkamayabilirsiniz. Bu durumda da geceyi sular geri çekilene kadar lagünde geçirmek durumunda kalırsınız.

Evet, mağaranın başına geliyorsunuz, önde rehber herkes sıralanmış 80 metrelik mağaranın içinde yüzmeye başlıyorsunuz. Sonunda çıktığınız yer ise cennet olmalı. Suyun rengi zümrüt rengi olduğundan buraya Emerald Cave, yani zümrüt mağara demişler. Tay dilindeki adı ise Tham Morakot.

Bazı gruplar ise buraya yüzerek değil kano ile geliyorlar. Ancak kano ile gelenler su yükselmeye başladığı için mağara tavanına çarpmamak için saat 12’den daha önce lagünden çıkmak durumundalar.

Buraya ismimizi yazıp lagünden çıktıktan sonra bu kez de adanın çevresindeki mercan resiflerinde şnorkel ile yüzüyoruz.

Denizin altı, rengârenk mercanlar ve deniz canlıları ile dolu. Yaklaşık 30 dakika süren hayranlık dolu yüzme sonrası teknemize geri dönüyor ve Trang’dan ayrılmak üzere tekrar Pakmeng limanına geri dönüyoruz.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni