Heidi ve Yoodle'ın Ülkesi: İsviçre

Müthiş dağları, doğası, çikolatası, çakısı, saatleri ile meşhur İsviçre’yi ziyaret edip yoodle dinlemeye ne dersiniz?

Turlarınıza genelde İsviçre, İtalya arasinda bulunan dağların arasında kalmış  şirin bir göl olan Lugano Gölü ile başlayıp araya Liechstenstein’ı eklemenizi öneririm. Dünyanın en küçük ülkelerinden biri olan Liechtenstein’da ülkenin şirin başkenti Vaduz’u görüp, Prensin Şatosu’nu fotoğraflayıp, soluğu Zürih’te alabilirsiniz. Luzern ve Platus dağına çıkmayı ihmal etmeyin. Dağlara çıkarken teleferikten seyretmeye doyamayacağınız İsviçre’nin dağ orman göl manzarası, dağların yamaçlarındaki devasa çam ağaçları, ahşap evler görürsünüz. Fonda çalan orijinalinde İsviçre Alpleri’ne özgü bir haberleşme biçimi olan yoodle şarkıları bu manzarayla bütünleşmiş gibidir.

1500 metrelik zirvede Luzern Gölü’nün etkileyici manzarasından kopmak mümkün olmaz, nedense sonra aklınıza bir kahve içmek gelir. Sıcak sütlü kahvenizi bu coğrafyada yudumlamak gibisi yoktur. Her anından zevk alırsınız, Platus’un zirvesinde.

Bir an  yamaçlardaki  Saint Bernard köpeklerinin boyunlarında çan takılı inekleri kovalarken çıkardığı  çan seslerini duyar gibi olursunuz, yamaçlardan asağı dağ treniyle inerken.

 
Zürih’ten Basel’e ulaştığınızda, katedrali ve Marktplatz'da bulunan Rathaus binası ziyaret edilmeli. Kunstmuseum'da bulunan Picasso’lar, Cezanne’lar, Renoir’ler, Van Gogh’lar, Monet’ler, bol miktarda Pissarro’lar sanatseverleri aşık edecektir kendine. Ardından bir nehir turuyla taçlandırılmalıdır Basel ziyareti. Kafeleri, şık restoranları, müzeleri ve atmosferiyle zaman durur bu kentte sizin için. Basel tam bir bisiklet şehridir. Bisiklet kullananlar icin özel yollar, özel trafik ışıkları da mevcut. Her "bisiklet sever"in günün birinde mutlaka gitmesi gereken bir yer.

Bir şehri ziyaret ettiğimde oranın yiyecek içecek marketini ziyaret etmeyi çok severim. Kulağınıza cok seyler fısıldar bu pazarlar kent hakkında. Basel'de kurulan şirin pazarlarda da her türlü sebze meyva satılır. Yerel peynirler özellikle emental peyniri, gravyer, çikolata şarap ve dağlarda yetişen mantarlar gözünüze ilk çarpanlardır. Çevresindeki kafelerde oturulup tadı cıkarılmalıdır usulca bu eşsiz kentin.


 
Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine alınmış olan Ortaçağ izlerini taşıyan Bern şehir merkezi bizleri adeta büyüleyen saat kulesi, Avrupa’nın en büyük kapalı alışveriş alanı olarak adlandırılan eski şehir; Einstein'ın Evi, Tarih Müzesi, parlamento binası ve meydanı ile panoramik olarak görülecek yerler arasındadır. Meşhur faytonlar ile gezinti yapabilirsiniz. Bern kentinin değişik yerlerine yayılmış 100'ün üzerinde fıskiyenin her biri şehrin tarihinde yatan bir olayı ve kahramanını anlatır.

Yorulunca hemen bir restorana girip fondü soylemek gerekir. Eritilmiş İsviçre peynirleriyle yapılan ve şişe batirilmis ekmekleri  banarak yenen fondünün tadına doyum olmaz. Hemen ilave edelim; masada fondüyü yerken fondü kabına ekmek düşüren tüm masanın hesabını ödermiş İsviçre’de. Dilerseniz tatlı niyetine cikolata ve meyvalı fondüyü de deneyebilirsiniz yemek sonunda.


 
Bern’den ver elini 150 km’lik mesafede olan Cenevre’ye. Evian sularının kaynağına yakın olan Leman Gölü, Mont Blanc Köprüsü, Büyük Katedral, Birleşmiş Milletler ve Kızılhaç binaları, Notre Damme ve eski şehir merkezini görmeye.

Ertesi Gün Lozan - Ouchy- Montrö ve Chillon Şatosu turunda 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı İsviçre'nin kültürel başkenti Lozan, şirin kenti Montrö ve ülkenin sembolü haline gelmiş muhteşem Chillon Şatosu ki mutlaka gölle birlikte fotoğraflanmalıdır. Hatta vakit varsa gölde yemekli tekne gezintisiyle beraber tadı çıkarılmalıdır.


  İsviçre’nin güzellikleri ne belleğinizden ne de hatıralarınızdan uzun zaman silinmeyecektir.