Uzun süredir aklımızda olan, merak ettiğimiz komşumuz İran'a gidiyoruz. 2-3 arkadaşım İran’ı çok merak ettiklerini ve gitmeyi çok istediklerini söylerken, birçok kişiden de “Ne işiniz var orada, başka yer mi bulamadınız, asla gitmem.” gibi tepkilerle karşılaştım. Oysa katı İslam rejimine karşı olsam da İran önemli bir tarihe ve kültüre, muhteşem İslami eserlere, dünyanın en büyük ve paha biçilemeyen hazinesine, gözle görmeden inanılmayacak güzellikte seramiklere, ayna dekorasyonlu eserlere sahip. Gerçekten görülmeye değer, çok güzel halıları ve minyatürleriyle ünlü. Ayrıca İranlıların gurur kaynağı olan Ömer Hayyam, Firdevsi, Şems-i Tebrizi, Hafız gibi çok değerli filozoflar, şairler, bilim adamları da bu topraklarda yetişmiş.
Bizler hem keyifle eğlenmeye hem de UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ndeki yerleri de görmeye özen göstererek dünyayı dolaşan, ülke ayırımı yapmadan gezen "gezgin" leriz. Ben mümkün olsa dünyadaki tüm ülkeleri görmek isterdim. İşte bu nedenle bu kez yolumuz İran’a düştü ve bu gezimizden de dolu dolu, çok güzel eserler, tarihi yerler görerek, güzel bilgiler edinerek ve İran hakkındaki birçok konuda, düşüncelerimizde şaşırarak döndük.
Bu arada midelerimiz de dolu döndük zira kebap ve pilava doyduk. Her öğünde bol pilav (çilav) yeniyor, ancak yağsız. İsteyen yanında gelen tereyağını katarak yiyor. Sade, sebzeli, yabani meyve ya da kurutulmuş portakal kabuğu ile servis ediliyor. Bir de altını tutturdukları ve börek gibi dilim dilim servis ettikleri bir pilavları var. Bildiğimiz cacık burada da popüler bir yan yemek ama sarımsak çok yoğun. Yemek sonrası meyve ya da tatlı adetleri yok, ama biz rehberimizden rica ettiğimiz için bol meyve yedik. İran fıstığı ve tatlılar da cabası… Kısacası İran'da kesinlikle aç kalmazsınız, hatta porsiyonlar oldukça büyük, dikkat etmezseniz kilo bile alabilirsiniz.
Otellerimiz 5 yıldızlı, temiz ve güzel otellerdi. Sanırım tek sıkıntımız hiç alışık olmadığımız, kendimizi buna hazırlamış, kıyafetlerimize göre şık eşarplar almış olsak da başımızı bağlamak oldu. Neyse ki fular ve şallarımızla hafifçe, saçlarımızın tamamını değil de kabristan ziyaretlerimizde, cenazelerimizdeki kadar, İranlı kadınların çoğunluğu gibi hafifçe örttük, halimizden çok hoşnut olmasak da biraz daha şık olalım diye değişik bağlama şekilleri denedik, şapka taktık.
Yine sizlere anlatacağım çok şey ve çok güzel yerler var. Gezmeye başlamadan önce çok kısa İran hakkında genel bilgi vermek gerekirse;
İran, M.Ö. 4000'lere dayanan tarihi ve var olan yerleşmeleriyle dünyadaki en eski uygarlıklardan birine sahip. Bugün ise konumu nedeniyle bölgesel bir güce sahip. İran nüfusunun %60’tan fazlasını Farslar, geri kalanını ise Azeri Türkleri, Kürtler, Lurlar, Beluciler, Araplar ve % 2’sini de Kaşkay Türkleri ve diğer Türkmen gruplar oluşturuyor.
Baba Rıza Şah Pehlevi'nin tahttan çekilerek yerini bıraktığı oğlu Muhammed Rıza Şah, Şii din adamlarının gücünü kırmaya yönelik çalışmaları ve dış politikada ABD doğrultusunda bir çizgi izlemesinin yanı sıra, modernleşme politikasında ve muhalefete karşı otoriter ve baskıcı yöntemler uygulaması sonucu muhalefet, Fransa'da sürgünde olan ve dini hareketi yöneten, Ayetullah Homeyni'ye yönelir. Ayetullah’ın 1 Şubat 1979'da ülkeye dönmesiyle Şah Rıza Pehlevi dönemi sona erer. Pehlevi'nin devrilmesiyle belki de neye evet dediklerini bile bilmeyen halkın % 90’a varan oylarıyla kabul ettikleri anayasa ile 1 Nisan 1979'da resmen İslami İran Devleti kurulur.
Son yıllara gelecek olursak, 2005 ve 2009 seçimlerinde, muhaliflerin yoğun gösterilerine rağmen Mahmud Ahmedinejad 2 kez üst üste devlet başkanı seçilir. 2013’te ise reformist, ılımlı ve yüksek lisans, doktora yapmış olan Hasan Ruhani ülkenin yeni cumhurbaşkanı olur.
Duyduklarım ve gördüklerime dayanarak şunu söyleyebilirim; bugün İran başladığı yerden çok daha iyiye doğru gidiyor. Örneğin; "Ahlak Polisi" yani insanların hak ve özgürlüklerine karışan sivil polisler artık yok. Kadınlar uzun etek veya pantolon giymek zorunda, pantolon giyenler ise üzerine kalçaları örtecek, uzun kollu tunik, kazak vs. giyiyor. Başlarını da bağlamak zorundalar, ancak biçimi serbest, birçoğu kara çarşaflı ancak, başörtüsü takan kadın sayısı da oldukça fazla, saçların önden ya da arkadan görünmesinde mahsur yok, bizim büyükannelerimizin eşarplarını bağladığı gibi ya da çeşitli süslemelerle bağlıyorlar. Ayaklarda sandalet, el ve ayaklarda oje de serbest. Arap ülkelerinden çok farklılar ve aslında özgürlükleri çok da kısıtlı değil. Her şeyden önce oy kullanma, seçme ve seçilme, kanunen istedikleri mesleği yapma hakları, Suudi Arabistan gibi ülkelerin aksine araba kullanma hakları var. Dolayısıyla taksi şoförlüğü de dahil olmak üzere her işte çalışabiliyorlar. Parklarda kadınlar erkeklerle birlikte koşu yapıyor, el ele dolaşabiliyor, gündüz olduğu gibi akşamları da erkekler olmadan yemeğe çıkabiliyor.
Bir otelde rastladığımız bir düğünde ise kadın ve erkekler ayrı salonda eğleniyorlardı, biz de hanımlara konuk olduk. Oldukça cömert dekolteler, miniler, saçlar, makyajlar ve mücevherler ise görülmeye değerdi doğrusu.
Şiilik ile bilinen İran'ı anlatırken, Kerbela ve Nevruz'dan bahsetmemek olmaz elbette. Zira İranlılar kültürel geçmişine de çok bağlı ve yaşama dönük insanlar. Şiiler için Hz. Muhammed'in damadı ve amcasının oğlu olan Hz. Ali, onun manevi varisi ve ondan sonra halifelik-imamlık hakkını taşıyan kişidir. Daha sonra halk üç ana kol (İmamiye, Zeydiye ve İsmailiye) ve çok sayıda mezhebe bölünse de nüfusun aşağı yukarı % 90’ı Şii.
Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesiyle başlayan Kerbela olayının anısı ve Sünni baskısından dolayı çekilen acılar Şii’ler için çok önemlidir. Yüzyıllardır O’nun için yas tutulur ve gözyaşı dökülür, ağıtlar, mersiyeler söylenir. Her yıl düzenlenen Kerbela'yı anma törenlerinde insanlar Hüseyin'in çektiği acıları, çileleri anlamak, yaşadıklarını yaşamak için kendilerine eziyet eder ve acı çekerler.
İranlılar da tıpkı bizim gibi bu ay "bereketli yemek" ve bereketli bir ziyafet yiyeceği olan aşure pişiriyorlar. Aşure yapmak bir ibadet değil, gelenek olmuş, ağızlar tatlandırılarak dua alınır, sevabı ise ölmüşlere bağışlanırmış.
Nevruz da Kerbela kadar önemli İran'da. Nevruz, günümüz İran’ında da büyük coşkuyla kutlanmakta. İslâmiyetle bir ilgisi yok ancak İran'ın “Yeni Yılı”. İran’ın kendi dilinde Nevruz (No Roz) yani “Yeni Gün” diye adlandırılan ve aynı zamanda yılbaşı festivali olarak da kutlanan bahar bayramı her yıl 21 Mart’ta başlayan ve iki hafta süren Nevruz şenlikleri, inançları, yaşamı ve her şeyi aydınlatan "Mutlak Işık" kavramının kutsallığında düzenleniyor.
Camiler
Şii camileri ile ilgili kısa ama bence önemli bilgi vermek gerekirse; İmam, namazını mihrabın önünde bulunan bir çukurda kılıyor. Bunun anlamı da kendini halktan bir seviye aşağı koyarak, insanların sadece rehberi olduğunu, onlardan daha üstün ya da ayrıcalıklı olmadığını vurgulamak. Camilerde büyük kutular içindeki taşlar dikkatimi çekti, isteyen alıyor ama ne için? Secde taşı imiş, anlamı ise toprağın temizliğine baş koymak.
İran ve diğer Şii ülkelerinde namaz 3 vakit kılınır, beşi bilirler ama sabah öğle akşam. Çok cami yok ama olanı da çok güzel, ezanı sadece sembolik kabul ettikleri için duyulmuyor, nedeni de çevreye saygıdan, ne kadar hoş ve anlamlı değil mi!
Kur’an’ı olduğu gibi kabul ediyorlar ama bazı hadisleri özellikle de Ali soyundan gelmeyen hadisleri kabul etmiyor, kuşkulu bakıyorlar. Kurban, hac, oruç var. Abdest alma şekilleri farklı. Namazda elleri bağlamıyor, sarkıtıyorlar.
İran Halısı
Ülkemizde muhteşem halılar dokunur; halılar köylümüzün, kızlarımızın alın teri, göz nurudurlar. Biz Türkler halı ve kilimleri ile ün yapmış bir ülkeyiz, bu net ancak dünya çapında en ünlü ve değerli halılar "İran (Acem) Halıları". Gerek desenlerin inanılmaz güzelliği, gerekse sık dokunma özelliği, çok ama çok ince desenleri ile gerçekten nefes kesecek kadar güzeller. Gerek müzede gerekse gittiğimiz halı dükkânında gördüklerimiz tüm söylenenleri doğruluyor. Halı değil, ince bir kumaş adeta, öyle ki satın aldığımız halıları paket yaptılar, içinde halı değil de ceket var sanki. Desen ise sanki desen değil de incecik bir fırça ile yapılmış birer tablo. Modeller ve desenler gerçekten de hiçbir yerde göremeyeceğiniz kadar olağanüstü güzellikte. Fiyatları da düşündüğüm kadar pahalı gelmedi bana doğrusu.
İran Yemekleri
İran’da öğlen ve akşam yemeği için gittiğimiz tüm restoranlar yer altında. İran'da dışarda yemek yemek hala çok popüler değil, çok az restoran olduğu söylendi. Buna rağmen her gittiğimiz restoranda yerli insanları da gördük, hatta bir akşam gittiğimiz müzikli restoranda 8 hanım yanlarında erkek olmadan gelmişlerdi, eğlendiler ve gittiler. Tabii canlı performans, müzik de hareketli olunca biz de alışkanlık… Grubun hanımları kıpırdanmaya başlasa da uyarı alıp uslu uslu oturduk, müziğin ritmiyle yerimizde durmakta zorlansak da bazı şeyler yasak. :) Neyse gönlümüzü almak için bize üzeri Türk bayrağı ile dekore edilmiş pasta ikram ettiler de neşemiz yerine geldi.
Yazımın başında da söylemiştim ancak tekrar hatırlatmak isterim. İran; et ağırlıklı bir mutfak, bir kebap ve pilav ülkesi diyebiliriz. Her restoranda her öğünde çeşitli seçeneklerin arasında hiç değişmeyen seçenek Kubide (kebap) oluyor. Kebap dışında genellikle yağsız yedikleri pilavları da ünlü. Bizim aksimize yemek sonrası meyve ya da tatlı adetleri yok.
İran'dan Kısa Notlar – Faydalı Bilgiler
Aklınızda bulunsun…
- İran Türklerden vize istemiyor.
- Perşembe yarım gün çalışılıyor, cuma tatil.
- Cep telefonları çalışıyor. İnternet her otelde var, ancak genelde çok iyi değil. Facebook ve YouTube şu an için yasaklı.
- Zorunlu bir aşı uygulaması yok.
- Kredi kartı halı, minyatür vs. gibi büyük miktar alışverişlerde kullanılabiliyor ancak size daha pahalıya gelebilir. ATM’ler sadece yerel banka kartlarına hizmet veriyor.
- Elektrik 220 volt ve ikili priz kullanılıyor.
- İran'a Nevruz zamanı gitmemeye özen gösterin zira her yer kapalı ve inanılmaz kalabalık oluyormuş.
- Ülkede kıyafetlerin bir sınırı var. Pantolon veya bileklere kadar etek, bluz kalçayı örtecek uzunlukta ve hatları belli etmeyecek bollukta. Eşarp mecburi ama üzerine şapka takabilirsiniz, hem güneşten koruyor, hem daha şık oluyor, sorun yok. Sadece yanınıza saç tokası alın, alışık olmayınca eşarp sürekli kayıyor.
- Yemek sorunu yok, aç kalmazsınız. Acı seviyorsanız pul biber vs. yok restoranlarda.
- Devlet binalarının fotoğraflarının çekilmesi yasak.
- Ülkede elbette alkol vb. şeyler yasak.
- Cami ve kutsal yerlere girerken orada bulunan, herkesin giydiği terlik vb. giymemek için yanınıza bol galoş veya ucuz çoraplar alın, sonra atarsınız.
- İran bir "İslam Cumhuriyeti" olsa da namaz vaktinde yüksek tonda, hele mikrofonla ezan okunmuyor. Hatta ezan sesini dahi duymuyorsunuz, çok alçak tonda okunuyor. Günde 3 vakit namaz kılıyorlar.
- Cami sayısı da az, cuma namazı adeti de yok, sadece belli camilerde kılınıyormuş.