İstanbul'un Güzeli: Ayasofya Müzesi

6. yüzyıla ait muhteşem Ayasofya (ilahi Bilgelik) Müzesi, tarihi yarımadanın en ünlü ve en çok ziyaret edilen eserlerinden biri. Mozaiklerine ve çağımız insanını bile hayrete düşüren büyüklükteki kubbesine hayran kalacağınız yapı, Sultanahmet Camii ve Yerebatan Sarnıcı'na birkaç adımlık mesafede yer alıyor.

Bizans tarihçilerine gore ilkAyasofya, imparator Büyük Konstantin'in oğlu Konstantinus tarafından 390 yılında yaptırılmış. Bazilika planlı olan ilk yapı ahşap malzeme ile yapılmış ve bütünüyle yanmış. Bugünkü Ayasofya'nın yapımına ise 532 yılında imparator Justinianus zamanında başlanmış ve 537 yılında ibadete açılmış. Bu projede iki mimar Miletos'lu İsidoros ve Trallesli Anthemios beraber çalışmış. İnşaat süresince yaklaşık 10 bin işçinin çalıştığı ve imparatorun çok büyük bir servet harcadığından bahsedilir.

İlk önce şehrin en büyük kilisesi olduğu için büyük kilise anlamına gelen "Megali Ecclesia" diye adlandırılmış. Kısa bir süre "Thea Sophia" diye de anılan yapıya 5. yüzyıldan itibaren kutsal bilgelik anlamına gelen "Hagia Sophia" adı verilmiş. 

Ayasofya'nın ilk yapıldığıda neye benzediğini tam olarak anlayabilmek için önce Sultanahmet Meydanı'nda durmanız ve yapıyı zihninizde daha sonra eklenen bölümler olmadan canlandırmanız gerek. İşe fetihten sonra eklenen dört minareden başlayın. Sonra önünde sıralanmış olan sultan türbeleriyle devam edin. En son Mimar Sinan tarafından ilave edilen devasa payandaları da çıkarın. Tepeye de hac koyarsanız ilk yapıldığı halini canlandırmış olursunuz.

Ayasofya'nın 553, 557 ve 559 yıllarında peşpeşe yaşanan depremlerle kubbesinin yıkılan doğu kısmı mimar İsidoros tarafından onarılmış. Ancak 869 ve 986 yıllarında meydana gelen depremlerde büyük hasar görünce bir süre ibadete kapatılmış. Kapsamlı bir onarımdan geçerek mozaiklerle süslenen Ayasofya 13 Mayıs 994'te tekrar ibadete açılmış.

Ayasofya'nın Haçlı istilası sırasında Hristiyanlarca yağma edilişi, kapılarının ve kaplamalarının altın sanılarak sökülüşü tarihe büyük bir trajedi olarak geçmiştir. Kilisedeki pek çok değerli eşya ve Hristiyanların kutsallık atfettiği birçok nesne çalınmış. Depremler 14. yüzyılda da bu büyük mabedi etkilemiş, 1317 ve 1346 yıllarında yaşanan depremler sonucu büyük kubbenin bir bölümünün çökmesiyle kilise tekrar ibadete kapatılmış. Halktan alınan özel vergilerle 1354 yılında tekrar onarılarak ibadete açılabilmiş ancak bu Ayasofya'nın kilise olarak son kez ibadete açılış öyküsü olmuş.

Kilise olarak 916 yıl Hristiyanların kutsadığı Ayasofya 1453 yılında İstanbul'un fethiyle kilise camiye dönüştürüldükten sonra 481 yıl boyunca da Müslümanların ibadetine sahne olmuş. Cami haline dönüştürüldükten sonra Fatih Sultan Mehmed'in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler ince bir sıva ile kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribatlardan korunmuştur. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün yüzüne çıkmıştır.

Bizans döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de şehrin en büyüğü payesiyle birinci ibadet yeri unvanını korumuş. Bundan sonra da çeşitli onarımlar görmüş ve anıtsal görkemi Türk çini ve hat sanatının örnekleriyle yeni bir değer kazanmış. Yapılan eklemelerle mimari görünümü de zaman içinde epey değişmiş.

Kayıtlara göre birçok Osmanlı Sultanı Ayasofya'ya cami niteliği kazandıran eklemeler yapmış. İstanbul fatihi II. Mehmed, Ayasofya'yı camiye çevirdikten sonra ahşap bir minaret ekletmiş. Ahşap minare 16. yüzyıla kadar kullanılmış. Yerine tuğladan yapılan minarenin mimarı ise Sinan'mış. Ayrıca birçok kez çöken kubbesi ise Mimar Sinan'ın binaya istinat duvarı eklemesinden sonra bir daha çökmemiştir. Saray kapısının önündeki minareyi Fatih Sultan Mehmed'in oğlu 2. Beyazıd yaptırmış. Kanuni'nin oğlu 2. Selim'in yaptırdığı diğer iki minareyle de Ayasofya dört minareli son haline kavuşmuştur. 

Ayasofya kaba bir tanımla, büyük bir orta mekan, iki yan mekan, apsis, iç ve dış nartekslerden oluşan bölümleriyle kareye yakın dikdörtgen bir plan üstüne oturur. Kubbesi 55 metre yükseklikte, ortalama 30-31 metre çapıyla devrinin bir mucizesi olarak nitelendirilir. Göğü kapatan bu genişlikte bir kütlenin oluşturacağı karanlık, kubbeyi çevreleyen pencerelerle önlenmiştir. Yapının ağırlığını taşıyan 107 sütunun 40 tanesi aşağıda, 67 tanesi ise yukarıdadır.

1847-49 yılları arasında Sultan Abdülmecit, İsviçreli Fossati kardeşleri binayı restore etmeleri için görevlendirmiş. Kazasker İzzet efendinin elinden çıkan ve üzerlerinde Allah, Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Ali'nin oğulları Hasan ve Hüseyin'in isimlerinin hat sanatıyla yazılı olduğu sekiz yuvarlak tablo yine aynı dönemde galeriye asılmış.

Mozaikleri açısından ayrı bir değer taşıyan Ayasofya'daki en eski mozaikler, iç narteks ve yan raflardaki altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olanlardır. Uzun bir süredir süren restoransyonda ilginç bir gelişme yaşandı. 2009 yılında Ayasofya'nın 160 yıldır üstü örtülü mozaiklerinden biri, Serafim adlı meleğin betimlendiği mozaik gün ışığına kavuştu. Kubbedeki bu mozaiğin 900 ile 1300 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor.

Ayasofya'nın heybetinin farkına varacağınız en iyi yerler binanın üç tarafı boyunca uzanan ve kadınlar için ibadet yeri sağlayan galeriler. Alt kattan üst kata çıkmanızı sağlayan rampayı tırmanıp galerileri gezmenin en büyüleyici yanı buradaki eşsiz mozaikler.

Ayasofya'daki mozaiklerin en etkileyici olanı Vaftizci Yahya ve Meryem Ana'yı tüm insanlar adına Hz. İsa'dan şefaat isterken gösteren ve "Deesis" olarak adlandırılan alt kısmı yok olmuş mozaik.

Galerideki panellerden birinde Pantakrapor Manastırı kurucuları İmparator John Kommenos ve eşi İriene, Meryem Ana ile Hz. İsa'nın yanında tasvir edilmiş. Daha sonradan oğulları Alexious'un tasviri de mozaiğe eklenmiş.

Bir diğer önemli mozaikte de Hz. İsa'nın İmparator 9. Konstantin Momomachos ve eşi Zoe'yi takdis edişi gösteriliyor. İmparatoriçe Zoe, birçok evlilik yapmış olmasına rağmen 50'li yaşlardan sonra ilk evliliğini yaptığı Romanos Argyros'la beraber tasvir edildiği Ayasofya'daki mozaik ile ölümsüzleşmiş. Ancak kocalarının ölümünden dolayı yaptığı her evlilikte mozaikteki Zoe tasviri sabit dururken kocasına ait yüz kazınıp yenisi resmedilmiş. Şu an mozaikte son kocası Momomachos'un yüzü bulunuyor.

Narteksin dışında kalan yan kapıyı kullanarak müzeden çıktığınızda kapının üstünde göreceğiniz ayna aslında arkanızda kalan ve muhtemelen kaçırdığınız muhteşem bir mozaiğe dikkatinizi çekmek için yerleştirilmiş. 10. yüzyıldan kalan mozaikte İmparator Konstantin, Meryem Ana'ya adını taşıyan şehrin maketini, İmparator Jüstinyen ise Ayasofya'nın modelini sunarken betimlenmiş.

Sultan TürbeleriGirişin hemen sağ tarafıda orjinal olarak Ayasofya'nın vaftizhanesi olarak yapılan ama daha sonra padişahların türbeleri haline getirilen bina var. Hemen yanında ise Mimar Sinan tarafından yapılmış türbeler bölümü bulunuyor.

Bu muhteşem güzellikteki müzeyi pazartesi günleri hariç hergün ziyaret edebilirsiniz. Müze Kartı ile giriş ücretsiz. Tüm mozaikleri incelemek, muhteşem galeriyi ve ana holü gezmek için en az 2-3 saat ayırmanızı öneririm, inanın pişman olmayacaksınız.

http://kahverengitabelalar.blogspot.com.tr/2016/05/ayasofya-muzesi.html

 

Gülçin Kaymak Sağkol

Yazar Hakkında

Gülçin Kaymak Sağkol

Her fırsatta gezmek için fırsat kollayan, her yeri merak eden bendeniz gezip gördüğüm yerleri sizlerle paylaşmak için yazıyıyorum. Detaylı bilgileri bloğumda bulabilirsiniz...