Kalimera Atina

Sabahın ilk ışıklarına kadar dünyada, geleneksel eğlence sunan kentlerden biri olan Atina’da, etrafımdakilere bildiğim birkaç Yunanca sözcükten biri olan “Kalimera” dışında ne diyebilirdim? Günaydın Atina!

Bir kenti anlayabilmenin en iyi yolunun, onu gelenekselliğinin ötesinde birde modern yüzüyle tanımaktan geçtiğine inanıyorum. Görkemli tarihinin ve dünyanın en eski başkentlerinden biri olma özelliğinin dışında, Atina, benim için bir anlamda vazgeçilmez olma duygusunu çoktan uyandırmıştı. Bugüne kadar altı kez ziyaret etme fırsatı bulduğum bu kente her gidişimde ayrı bir değişim görüyordum. Özellikle kentin yeni, modern ve dinamik yüzünde inanılmaz aşamalar sağlanıyordu.  Bir kent kendisini bu kadar hızlı yenileyebilirdi.

2500 yıllık tarihe, Akropolis’ten bakmak dışında Atina’nın bir de yenilenen yüzünü, kısa aralıklarla da olsa gözlemlemek sanki bana ayrı bir zevk veriyordu.

Eleftherios Venizelos Havalimanı’na indikten sonra E96 şu an (X96) numaralı otobüsün koltuklarına kurulup, aklıma elli beş dakika sonra, her yönüyle farklı ama bir o kadar da aynı iki kenti Atina ve İstanbul’u kıyaslamak geliyordu. Bunu her seferinde yapıyordum. O kadar aykırılıklar ve benzerlikler var ki bu iki kent arasında ancak bunu o havayı solumaya başladığınızda anlayabiliyorsunuz.

Kentin aşağı yukarı 30 km kadar güneydoğusundaki havaalanından şehrin en önemli meydanı olan Syntagma’ya her 15 dakikada bir kalkan otobüslerle ulaşmak mümkün.

Atina kenti özellikle olimpiyatlardan önce hummalı bir çalışma ile baştan başa büyük bir restorasyon geçirdi. Olimpik tesislerin yanı sıra, metro, tramvay gibi toplu taşıma araçlarına, Yunanistan’ın diğer kentlerine de bağlantı sağlayacak çok şeritli otobanlara, ve belki de en önemlisi 2500 yıllık tarihi çok daha yakından gözlemleme imkanına sahip olacağımız trafiğe kapalı yollara kavuştu.

Hiç değiştirmeden her gittiğimde Paleo Faliro’daki Poseidon Hotel’de konakladım. Ulaşım açısından son derece rahat bir konumda olan bu bölge, İstanbul’dan göç etmiş olan Rumların oluşturduğu bir semt. Atina’nın 5 km kadar dışında yer alan ve deniz kıyısında son derece şık ve müstesna bir alan. Son derece lüks bir marinaya da ev sahipliği yapıyor. Hatta Yunan 1. ligindeki AEK takımının  da İstanbul’dan göç eden Rumların kurduğu bir takım olduğunu  burada öğreniyorum.

Taksi ücretlerinin belki de Avrupa’da en düşük olduğu kent olan Atina’da ulaşım son derece rahat ve ekonomik. Birçok yere taksiyle 3-5 Euro arasında ulaşmak mümkün.

Kayda değer tüm mekânların birbirine olan yakınlığı bir avantaj gibi görünse de liman tarafı hariç, her bir yanı dağlarla çevrili olan bu şehir, inişli çıkışlı yollarında, yürümeyi sevenleri dahi bazen yorabilir. Arkeoloji Müzesi ve buraya  yürüyüş mesafesinde bulunan Omonia ve Victorias Meydanı, bitpazarının bulunduğu Monastraki, çok ünlü markaların satıldığı ve kentin modern yüzünün sunumunun yapıldığı ve şehrin en aristokrat semti olan Kolonaki, Agora’nın bulunduğu Thission, havalı, şık bar ve tavernaların bulunduğu Psiri, Atina’yı doyasıya yaşamak için sadece birkaç nedenden biri.

7000 yıl boyunca bir yerleşimin hâkim olduğu Atina, Akdeniz’in en önemli limanı olma özelliğini de uzun yıllar boyunca muhafaza etmiş. Akdeniz’in geneline yönelik bir alanı kontrol altına alabilecek bu derece önemli başka bir sığınak belki de o dönem için mevcut değildi. M.Ö. 5.asırda en güzel günlerini yaşamış bu kent. Akropolis, Agora, Parthenon ve Dionisos gibi bu döneme ait yapıların birçoğu şehrin en merkezi bölgesi olan güney tarafında yer almakta.

Akropolis, Atina’nın ilk kurulduğu yer olarak mitolojide yerini alıyor. Kente adını veren ünlü zafer tanrıçası Athena’ya ithaf edilen Akropolis, Poseidon ile süren uzun mücadelesini de burada yapmış. Ziyaret için en iyi zaman günbatımından 2-3 saat kadar öncesi. Özellikle yaz akşamlarında şehrin griliği ile birleşen günbatımı anındaki ışık, antik yapılarda lila renginde bir görünüm oluşturmakta. Dolunay’ın olması durumunda Akropolis’e çıkmaya izin verildiğini de hatırlatmak da fayda var. Giriş için 12 Euro ödeniyor. İki farklı yönden girişe sahip olan Akropolis’e, Dionyssiou Caddesi üzerinden biraz tırmanarak çıkılabilir. Tırmanma yolu son derece dik ve kaygan olduğundan dikkat edilmesi ve buna uygun ayakkabılarla çıkılması son derece önemli. Antik sahada, her şeyin çok pahalı olduğu da göz önünde bulundurulmalı. Bu nedenle su ve sair ihtiyaçlar için tedarikli olmak son derece yararlı olacaktır.

Atina’nın en önemli meydanı olan Syntagma aynı zamanda Yunanistan Parlamentosu’na da ev sahipliği yapmaktadır. Parlamento binasının meydana bakan ön cephesinde, Meçhul Asker Anıtı’ndaki nöbet değişimi çok ilginç ve görülmeye değer nitelikte. İlginç bir anekdot aktarmak gerekirse; ponponlu ayakkabıları ve pileli etekleriyle nöbet değişimi yapan askerlerin giydikleri eteklerdeki 400 pileden her biri ülkenin Osmanlı dönemimde geçirdiği her bir yılı temsil ediyormuş.

Atina’nın en ünlü semti olarak bilinen Plaka ise meydanın hemen karşısındaki Ermou Caddesi üzerinden rahatlıkla ulaşılabilecek, yürüyüş mesafesinde, Nevizade Sokağı andırır meyhaneleri ile son derece turistik ve hoş bir bölgedir. Günün ilk ışıklarına kadar uzo kadehlerinin birbiri ardına içildiği, leziz mezelerin ve Yunan mutfağının spesiyallerinin sunulduğu kendine özgü birçok taverna, burada bir aradadır.

Plaka, turistler kadar Atinalıların da uğrak yeri olsa da 8 Euro taksi ücreti ödeyerek Atina’nın limanı olan Pire’ye yolculuk seyahate daha güzel bir anlam katacaktır. Pire’deki Mikrolimani ve Makrolimani ile Paşalimani, bir nebze olsun Atina’nın griliğinden uzaklaşmayı sağlayabilecek ölçüde. Burada da sayılamayacak kadar çok eğlence mekânları, tavernalar ve lokantalar bulunmakta. Ancak yine de benim gözümde, Atinalıların uğrak yerleri olan Kalithea bölgesindeki küçük, salaş ama son derece temiz ve lezzetli günlük taze balıkların yapıldığı meyhaneler bir başka güzel. Rehber kitaplarda yer almayan, ancak orada yaşayanların bildiği Yunan gelenekselliğine uygun çok fazla yer var Atina’da.

Yüksekliği 280 metre olan ve tüm Atina’yı 360 dereceden izleyebileceğimiz Lykavittos Tepesi ise şehrin biraz daha kuzey kısmında yer almakta. Ara parkurlardan, dik ve merdivenli patikalardan aşağı yukarı çıkışının 45 dakika kadar olduğu düşünülürse bu yolu inişte kullanmak daha makul olabilir. Çıkışta Ploutarchou Caddesi üzerinde bulunan füniküler sistemdeki teleferikten 5 Euro karşılığında faydalanmak sanırım daha akılcı. Zirvede yer alan Ayios Georgios Şapeli bembeyaz dış görüntüsü ile ilk bakışta pek bir ilgi çekici özellik yaratmasa da içerisinin ziyaret edilmesi durumunda kendine özgü, bir klasik Yunan dağ şapeli havasını verdiğini seziyorsunuz. Tüm şehre hakim bir lokanta ve kafeterya da bu tepede mevcut.

Büyükelçilik binalarının aşağı yukarı yan yana sıralandığı Vassilissis Sofias Caddesi üzerindeki kapısından girilmek suretiyle Yunan Meclisinin arkasına düşen National Garden ve Kraliyet Sarayı da görülebilir. Yine ilk olimpiyatların yapıldığı Atina Stadyumu da buraya yakın bir mesafe de olup yürüyerek ulaşılabilir.

Komşunun başkentinden aktarılabilecek o kadar çok şey var ki bundan fazlasının da gezginlere bırakılması sanırım daha mantıklı bir davranış olacaktır. 

Atina, yaşamın bir başka şeklidir. Unutmayın! Siz görmeden hiçbir şey tam değildir. 

Avukat Suat Şimşek

Suat ŞİMŞEK

Yazar Hakkında

Suat ŞİMŞEK

Avukat, eğitmen, yazar, gurme, rehber ve gezgin. 19 Ocak 1973 tarihinde Berlin’de doğdu. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.