Atina ve Akropolis

Eğer tatiller nedeniyle kısıtlı zamanınız varsa bazı şehirleri küçük tatillere sıkıştırmak gerekebiliyor. Atina  bu açıdan iyi bir seçenek.

Yunanistan havayolundan uygun bir fiyatlı bilet bulunca bunu kaçırmayalım dedik, Cuma akşamı Atina'ya uçtuk Pazar akşam da geri döndük.

2 günde şehrin altını üstüne getirmeyi planladığımız için kalacağımız yerin konumu bizim için çok önemliydi. Hem eğlenceye hem gezilecek yerlere yakın olsun hem de güvenli olsun diyorsanız Monastiraki Meydanı'na yakın konumda bir otel seçmenizi tavsiye ederim. Bizim kaldığımız Pella Inn Hostel manzarası, konumu ve fiyatı ile oldukça iyi bir seçenekti. Tabi otelden yüksek beklentileriniz varsa burayı tavsiye edemem.

Otelimizden Akropolis manzarasıOtelden Akropolis Manzarası

Atina yürüyerek gezmeye oldukça uygun bir şehir. Biz havaalanı otobüsü ve tepeye çıkmak için füniküler dışında araç kullanmadık. 

Kullandığımız harita için bakınız. Haritaları sokaklarda bedava dağıttıkları alanlar var, havaalanından da bulabilirsiniz daha geniş kapsamlı bir haritayı.

Havalaanından çıkınca şehir merkezine gitmek için X95 yazan otobüsler ileSyntagma Meydanı'na 5 Euro'ya gitmek mümkün. Biz geç gittiğimiz için metro kapanmıştı o yüzden o yolu kullanamadık ama otobüs oldukça rahat ve kolay bir seçenek oldu. Syntagma Meydanı son durak ve Parlemento Binası da burada bulunuyor. Buradan Ermou Caddesi'ne girerek dümdüz gidince Monostiraki Meydanı'na ulaşmak mümkün. Ermou Caddesi'nin paralellerinde bulunan Mitropoleos ve Perikleous da oldukça hareketli caddeler. Ermou Caddesi tıpkı bizdeki İstiklal Caddesi gibi, mağazaların ve cafelerin bulunduğu, trafiğe kapalı bir cadde. Ortasında ise 11. yüzyıldan kalma Bizans Kilisesi bulunmakta (Kapnikarea). Haç biçimli zemin planı ile yol üstünde geçerken görülesi yerlerden.

Gittiğimizde gece 12'ye yaklaşıyordu ve cuma akşamının hareketliliği devam etmekteydi. Eşyalarımızı otele bırakıp Agia Irini'nin çevresindeki cafeleri keşfetmeye çıktık. Buradaki ara sokaklarda hem gündüz hem gece oturabileceğiniz, kahve konusunda da oldukça iddialı olan mekanlar var. Fiyatlar da Avrupa'daki diğer şehirler ile kıyaslandığında hesaplıydı. Biz Tailor Made'de oturduk. Meydanı gören konumuyla gece gündüz popüler olan bir yer burası. Bana biraz Alaçatı çarşıdaki cafeleri anımsattı. Bunun dışında Lukomades bizdeki lokmanın farklı bir yorumuyla denenesi yerlerden. Üstüne beyaz veya normal çikolata sosu dökebileceğiniz gibi lokmanın içlerini bunlarla doldurtup kalori bombası haline de getirebilirsiniz. Ben şerbetli tatlıları sevmiyorum pek o yüzden lokmanın böyle yorumlanması daha çok hoşuma gitti. Hemen yanında bulunan Tylihto Aiolou da karnınız acıktıysa sokağın diğer bir gözdesi.

Monastriaki Meydanı ise hareketliliğin kalbini oluşturuyor. Meydanda oturan, eğlenen, biralarını içen bir kalabalık var. Burası da gece gündüz hep kalabalık. Metronun da bulunduğu bu meydanda olan Dzami Dzisdaraki hemen kubbesi ile dikkatinizi çekecektir. Ama boşuna minare aramayın yok. 1821'de yıkılmış. Osmanlı döneminden günümüze ulaşan bu cami şimdi Yunan Dekoratif Sanatları Müzesi'ni barındırıyor. Bu meydanda bulunan A for Athens Oteli'nin barı hem meydanın tadını çıkarmak hem de Akropolis manzarasıyla büyülenmek için ideal konum. Hatta konaklama açısından da seçenekleriniz arasında olmalı. Monastiraki Meydanı'na açılan sokaklardaki tavernalar da hemen dikkatinizi çekecektir. Akşam saatlerinde canlı müzik de eklenince bize hiç de uzak olmayan tatlarla keyif yapabilirsiniz. 

Cumartesi sabah erkenden kalkıp Akropolis keşfi için yola çıktık. Akropolis en yüksek tepe anlamına geliyor. Her şehrin bir Akropolisi bulunuyormuş eski Yunan kentlerinde. Burada tapınaklar, hazineler bulunuyormuş ve savaş durumunda korunacak yer durumundaymış. Milattan önce 5. yüzyıldan kalmış olması da amacına ulaştığının bir göstergesi. Atina Akropolisi demokrasinin doğuş noktası olması nedeniyle ayrı bir özellikli tabi.

Bu alan sıcaklık ve kalabalık nedeniyle sabahın erken saatlerinde gezmenizi tavsiye edeceğim bir yer. Turist otobüsleri nedeniyle daha popüler olan ön giriş yerine Anafiotika tarafındaki girişi tercih ettik biz. Hem Monastriaki Meydanı'ndan buraya ulaşmak da daha kolay. Bu girişi kullanmak isterseniz Roman Agora'nın bulunduğu alana çıkın. Buranın önünden dümdüz yukarı çıkarken ilk sol ve ardından ilk sağa dönünce dümdüz çıkarak giriş kapısına ulaşabilirsiniz. Oklarla da yön gösteriyor zaten. Bu bilet ile 4 gün boyunca Akropolis, Ancient Agora, Theatre of Dionysos, Roman Agora, Kerameikos, Zeus Tapınağı, Hadrian's Library gezilebiliyor. O yüzden akropolis biletini almadan diğer yapılara gidip boşuna para vermeyin. Akropolis Müzesi ve Panathinaiko Stadio içinse ayrıca bilet almak gerekiyor.

Propylaion'dan (giriş kapısı) girmeden önce yukardan Irodio (Herodes Atticus Odeonu) ve Dionysos Tiyatrosu'nu görmelisiniz. 161 yılında inşa edilen bu mermer odeon, Atina festivallerinde kullanılmakta. Mükemmel akustiğini duymak için gelmeden festival tarihlerine göz atmakta fayda var. M.Ö. 5. yüzyılda inşa edilmiş en eski tiyatro olan Dionysos Tiyatrosu'nda Aristofanes'in komedileri ile Euripides ve Sofokles'in trajedileri sahneleniyormuş zamanında. Tiyatroyu ve akropolisi gezdikten sonra aynı biletle müzeyi de gezebilirsiniz.

Akropolis'in giriş kapısı Propylaion. Yüzünüz kapıya dönük olarak durduğunuzda sağ üstte bulunan yapı ise Nike Tapınağı. İçeri girdiğinizde sizi karşılayan buranın assolisti Parthenon ve karşısında Erehteion bulunuyor. Alanı gezmesi kolay. Zaten çoğu yapı Akropolis Müzesi'nde bulunduğundan orayı ayrıca gezmek gerekiyor. Akropolis'e çıkmışken manzaranın keyfini çıkarmak ve gezeceğiniz yerleri kuş bakışı görmek de şehrin planını kafanızda oturtmak için iyi bir avantaj oluyor.

Nike tapınağı
Nike Tapınağı (Orantıları mükemmel bir İyon tapınağıdır. M.Ö. 424 yılında yapılmış. Yunan askerlerinin zaferlerini betimleyen frizlerle süslü bir alınlık ve onu destekleyen altı sütundan oluşmakta)

Parthenon şehrin koruyucusu Athena'ya ithaf edilmiş olan en büyük tapınak. Savaşlarda hazineler burada saklanırmış. Osmanlı'nın fethinden sonra için camiye dönüştürülmüş. Venedik ile savaşırken cephanelik olarak kullanmaya karar vermişler ve patlama olmuş. Maalesef hala bu zarardan alınan izleri restorasyon ile gidermeye çalışıyorlar. Dor tapınak tasarımı ile yapılan bu yapının mimari özellikleri öyle coşmuş durumda ki benim haddim değil burada yazmak. Görmeden önce kaynaklardan araştırmanızı tavsiye ederim. 

Hemen karşısında bulunan Erechtheion Atina şehrinin tanrısı olmak için Athena ve Poseidon’un mücadele ettiği yer olduğundan da akropolisin en kutsal alanı olarak kabul edilmekte. Atina kralı Erechtheus'dan alıyor adını. 

Tapınağın Parthenon'a bakan güney yüzünde karyatidler (kadın şeklinde figürler) yer alıyor. Toplamda altı tane olan bu karyatidlerin asılları Akropolis Müzesi'nde. Lord Elgin tarafından alınan figürlerin bir tanesinin British Museum’da olduğunu söylemeyen rehber yok nerdeyse.

Erectheus'un hemen yanında bir zeytin ağacı bulunmakta. Mitolojiye göre Poseidon elindeki üç çatallı mızrağı yere vurmuş ve bir çeşme ortaya çıkmış. Önce herkes sevinmiş ancak Denizlerin Tanrısı Poseidon’un çeşmesi tuzlanmış ve pek bir işe yaramamış. Athena da elindeki mızrağı yere vurmuş ve ortaya bir zeytin ağacı çıkmış. Barışı ve refahı temsil eden bu zeytin ağacı insanlar tarafından benimsenmiş  ve Athena şehrin tanrısı ilan edilmiş. İşte tapınağın batı kısmındaki zeytin ağacı bunu simgelemekte. Hatta denilen o ki Persler akropolise saldırarak bu ağacı yok ettikten sonra bile ağaç yine aynı yerde kendiliğinden yeşermiş.

Buradan çıkınca muhakkak gidilmesi gereken yer Akropolis Müzesi. Biz gittiğimizde hiç sıra yoktu kolayca aldık biletimizi. Modern yapı çevresiyle tezat oluştursa da oldukça güzel. Tarihi kalıntıların üzerine yapılmış bu müzenin cam tabanından kalıntıları da görmek mümkün. 3 katlı bu yapı akropolise tırmanma hissi verilerek yapılmış sanki. Müze planında hangi katta hangi eserlerin olduğu açıklanıyor. Girişte akropolisin zaman içindeki gelişimi ile ilgili maketler var. En üst kat ise en etkileyici yer. Çepeçevre Parthenon’un çatısında yer alan heykel ve resimlerden kalanlar sergileniyor. Bir de Parthenon’un tarihini anlatan bir video gösterim yeri var. Akropolis manzarası ile birlikte katı dolaştığınızda sanki Parthenon'un etrafını dolaşmışsınız tadını alıyorsunuz. 

Burası oldukça büyük bir müze, 3. katın hepsi çok özel olmakla birlikte mutlaka görün diyeceğim eserler:

- Erechtheion Tapınağı'ndan Karyatidler 
- The Tripple Bodied Monster (Su, ateş ve havayı simgeliyorlar)
 -Nike Tapınağı'nın Frizleri
- The Persian Horseman
- The Calf Bearer
- Marble Acroterion
- The Kritios Boy- The Poplos Kore/ The Antenor Kore

Ayrıca 1. katta bulunan arkeologdan ayrıntılı bilgiler de alabilirsiniz.

Akropolis Müzesi'ni gezdikten sonra Dionissiou Arepagitou'dan Zeus Olympias Tapınağı yönüne doğru yürümeye başlıyoruz. Bu patika yürümesi kolay ve popüler mekanların olduğu bir yol, o yüzden çevrenize bakınarak yürürken Hadrianus Kapısı'na nasıl geldiğinizi anlamayacaksınız.

Kapı 131 yılında yapılmış. Antalya'da da Üçkapılar olarak bilinen ve buradakine çok benzeyen bir Hadrianus Kapısı var, onun da Roma İmparatoru Hadrianus'un Antalya ziyaretinde yaptırıldığı söyleniyor.

1

Burada karşınıza çıkan bir diğer yapı da Zeus Olympias Tapınağı. 108 m. uzunluk ve 43 m. genişlikteki bu yapı antik dünyanın en büyük tapınağıymış. Yapıldığında 108 adet sütunla çevriliymiş. Bugün geriye sadece 15 sütunu kaldığından pek popüler değil tabi şimdilerde. Tapınakların anası olarak adlandırılabilecek bu yapı biraz hayal gücü ile eski günlerini hayal edebilenler için hâlâ görkemli ve görülmeye değer. Tapınağın yapımına MÖ 6. yüzyılda başlanmış ve tam 650 yıl sürmüş.

2

3

Zeus Tapınağı'ndan çıkıp Ulusal Bahçe'yi sağımıza alarak yolumuza devam ettiğimizde Panathinaiko Stadyumu'na geliyoruz. Akropolisten aldığınız bilet burada geçerli değil, ayrıca bilet almanız gerekiyor. MÖ 330 yılında yapılan antik Lykurgos Stadyumu üzerine 1896 Olimpiyatları için inşa edilmiş bu U biçimli stadyum. Hem tarihteki ilk olimpiyatların hem modern çağdaki ilk olimpiyatların burada yapılmış olması ayrı bir değer katıyor tabi. 2004'teki yeni olimpiyat yapılarının yapılmasından sonra sadece atıcılık ve maraton koşularına ev sahipliği yapıyor şimdilerde. 3 Euro vererek içeri girebilirsiniz. Ancak biz sıcağın etkisiyle üşengeçlik yaptık ve "İçeri girsek ne olacak, buradan da aynısı gözüküyor nasıl olsa" diyerek fotoğraflarımızı çekip Ulusal Bahçe'nin gölge alanına kaçtık.

Ethnikos Kipos yani Ulusal Bahçe, Atina'nın yeşillikten yoksun yapısı içinde kurtarılmış bölge. 1839 yılında planlanmış; çeşmeler, taş yollar ve o dönemdeki şairlerin heykellerini barındıran kocaman bir alan. Bilgilendirici panolardan yönünüzü bulabilirsiniz. İçeride küçük bir hayvanat bahçesi de bulunuyor. Amerika, Güney Afrika, Avustralya ve Çin’den getirilen bitki türlerine ek olarak Güney Yunanistan’dan getirilen birkaç endemik bitki türleri ile zenginleştirilmiş. Parkta yaklaşık 7000 ağaç (yaprakları dökülmeyen) ve 102’si endemik olmak üzere 519 çeşit bitki bulunuyormuş. Mermer güneş saati ve su kaynakları da parkın diğer tarihi yerleri.

4

Parkın içinden geçerek Sindagma Meydanı'na çıktık. Burada Parlamento Binası bulunuyor. Dev mitinglerin düzenlendiği bu alan televizyonlardan, haber programlarından oldukça tanıdık geliyor.

Parlamento'nun önündeki Meçhul Asker Anıtı önünde bekleyen ulusal muhafızların kendine has giysileri ve ritüelleriyle adeta bir şov havasında gerçekleştirdikleri nöbet değişimi ise asıl turistlerin ilgisini çeken mevzu. Her gün genellikle saat başlarında nöbet değişimi yapılıyor.

5

Sintagma Meydanı'nın karşısında Kolonaki denilen, bizdeki Nişantaşı'na benzetilen bir bölge yer alıyor. Evet hoş kafeler ve lüks mağazalar var ancak herhangi bir kozmopolit şehirden farkı yok. Böyle yerleri göreyim ama almayayım modunda olduğum için şöyle bir dolaşıp çıkıyoruz.

Kolonaki bölgesinden yukarı doğru çıktığınızda Aristopou sokağında Lofos Likavitou'ya çıkaran füniküler bir sistem mevcut. Yürüyerek de çıkılabilir aslında ama tüm gün gezerek yorulduğumuz için biz gidiş-dönüş füniküler biletini 7,5 Euro'ya aldık. 30 dakikada bir kalkıyor ve kısa sürüyor. Yoğun olduğu gün batımı saatlerinde daha sık kalkıyor. Yukarda cafeler ve kilise var. Kilisenin avlusu en popüler mekan. Tüm şehrin panoramik görüntüsü ve gün batımı buradan seyredilmeli. Eğer vaktiniz de varsa Akropolis manzaralı masalardan birine oturup içeceğinizi yudumlayarak hava yavaş yavaş kararırken manzaranın tadını çıkarmanızı öneririm. Cafesindeki fiyatlar normaldi. Garsonlar hadi bir şey al ya da kalk ısrarcılığında değildi. Ben burada keyif yapmayı çok sevdim. Buraya güneş batımına yakın bir zamanda gelin ki güneş yüzünden hemen kaçmayın.

6

Cumartesi gecemizi ise taverna eğlencesine ayırarak Plaka bölgesindeki Anafiotika kısmına gittik. Buradaki yerler hemen hemen birbirinin aynısı ve oldukça kalabalık. Aşırı turistik ve fiyatlara da yansıyor bu durum. Ben otelimizin sokağında bulunan başka bir mekanı tesadüfen önünden geçerken görüp daha çok beğendim ve geceyi biraz da burada oturarak sonlandırdık. Ama bilseydim daha erken gelirdim buraya. Müzik çok başarılıydı, ortam samimiydi. Kahve içip tatlı yedik ,çok da lezizdi hem. Mekanın adı Dipylo. Ermou Caddesi üzerinde tam köşede kalıyor.

Pazar sabahının olmazsa olmaz ritüeli ise bitpazarıydı. Eğer Atina geziniz pazar gününe denk geldiyse sabah kahvaltı sonrası yapmanız gereken bitpazarına gitmek.

Fotoğraftaki kadar korku filmi sahnesi gibi değil tüm stantlar :P

6

Bitpazarı (Platia Avissinias) eskiden Osmanlı çarşısı olan Monastraki bitpazarının günümüze yansıması. Antikalar, süs eşyaları, eski plaklar, eski oyuncaklar hep burada. Sokaklar arasında gezinirken her stantta farklı bir şeyler ile karşılaşabilirsiniz. Astingos ve Ifestou sokaklarının arasından tren yolunun karşısına doğru uzanıyor. Bazı stantlar adeta salı pazarı tabi ama yine de ilginç hatıralık eşyalar bulabilirsiniz.

Buradan Apostolou Pavlou Caddesi'ne çıkarak gitmeden son bir akropolis manzarasına bakalım dedik. Bu yoldan sağa doğru giderseniz Pnika tepesine ulaşırsınız. Hatta Filopapou Hill de gene bu kısımda kalıyor. Mermer ve çömlek kırıklarıyla döşeli yollardan tepeye çıkarken manzaranın da tadını çıkarabilirsiniz. En tepede bir de anıtmezar varmış üstelik. Mış dıyorum çünkü biz daha kolay ve pratik olan bir gözlem noktasını seçtik. Akropolise çok yakın bir konumda olan bu yeri Akropolis Propylees'den bakınca göreceksinizdir. Ag. Paraskevi kayalık bir tepe. Akropolis ve şehir manzarasını kayalıklara oturup çıkarabilirsiniz. Hatta yere atılan çöplerden anladığımız kadarıyla akşam biralarını alıp buraya keyif yapmaya gelebilirsiniz ama tabi siz çöplerinizi yere atmayın. Asıl yola çıkış amacımız Plika olduğundan Apostolou Pavlou üzerinden gittik buraya ancak hemen Akropolis kapısının metronun olduğu çıkışından sağa doğru gidilirse daha kolay olarak ulaşılabilir buraya. Akropolis bölgesi genel olarak kaygan bir taş zemine sahip, o yüzden giyeceğiniz ayakkabıyı ona göre seçmenizi öneririm. Hele bu kayalığa çıkarken dikkat etmek gerekiyor. Gerçi metal bir merdiven de yapmışlar iniş çıkış için.

7

Manzaranın tadını çıkardıktan sonra Ancient Agora'yı görmek için Dioskouron'dan aşağıya doğru indik. Burası harabe durumunda tabi ama içerde burada bulunan çanak çömleğin sergilendiği bir müze ve Hephaistos'a adanmış Dor sütunlu tapınak Theseion bulunmakta. Burası eski kentin idari, kültürel ve dini yapıları ile merkezi durumundaymış. Akropolis biletiyle burayı gezmeniz mümkün.

Buradan çıktığımız Ermou Caddesi üzerinden Teknopoli ve Keramikos'a gittik. Keramikos Atina'nın en eski mezarı (M.Ö. 6. yy). Girişte de bir müze var. Burası da yine oldukça döküntü durumda ama dingin bir gezinti noktası halinde.

8

Teknopoli ise Keramikos'un biraz ilerisinde bulunuyor. Eski bir havagazı kompleksine kültür merkezi açılmış. Gazi semtinde bulunan bu alan gazölçerler, bacalar ile farklı bir atmosfer oluşturuyor. Burada bulunan sergileri gezebilirsiniz. Gazi bölgesinin akşam eğlenceleri meşhur bu arada. Ancak bizim zamanımız olmadı gitmek için. Gece kulübü sizin tarzınızsa bu bölgeye gelmenizi öneririm.

Geldiğimiz yolu takip ederek tekrar çarşıya döndük. Tren hattına paralel uzanan ve bir sürü cafenin bulunduğu Adrianou Sokağı'ndan Pandrossou'ya doğru devam ettiğinizde, bizdeki turistik çarşılara çok benzer şekilde hediyelik eşyalar satan turistik çarşıya çıkabilirsiniz. Anafiotika bölgesini ve dar sokaklar arasındaki çiçekli evleri bir de gün yüzüyle görmek istediğimiz için bu bölgeye geri çıktık. Burada bulunan cafelerde gölgelik bir alanda oturup günün keyfinin çıkarmanızı öneririm.

9

Buradan istikamet farklı ve rengarenk bir sürü çeşidin bulunduğu likör barı Brettos. Plaka bölgesinde bulunuyor burası (Kydathinaion 41). Tadımlık olarak istediklerinizden içip,100 ml'lik küçük şişelerde yanınıza da alabilirsiniz. Bizim için bu küçük şişeler çok iyi bir seçenek oldu. Bagaja bavul vermeyeceğimiz için uçak içine alınması kabul edilecek sınırda olması nedeniyle çok mutlu olduk.

Ve dönüş uçağı için Syntagma'dan indiğimiz yerden kalkan otobüs ile havaalanına gittik.

Sonuç olarak Atina iki günde gezilebilecek bir şehir. Biz Pire denilen liman bölgesine ve plajlarına gitmedik. Eğer fazladan zamanınız varsa buralara da gidebilirsiniz. Ancak gitmek için çok kasmaya gerek yok genel edindiğim bilgiye göre. Klasik bir liman bölgesi Pire. Buraya giden tren hattı var. Ayrıca x96 havaalanı otobüsü ile de gitmek mümkün.

Mekan olarak be yapalım ne edelim derseniz şayet, bol bol kahve için derim. Syntagma Meydanı'na yakın konumda olan Sokolata (VOULİS 35), çikolatalı içecekleri ile favorilerimden. Burada kahve de bulunuyor. Ucuz, doyurucu ama güzel bir yerde yemek yemek isterseniz Yunan lezzetlerini bulabileceğiniz ki kendileri Türk yemeklerine çok yakın, Roomie-b (Perikleous 30) gidilesi yerlerden. Kahve içmek ya da içki için Roomie-b'nin devamında Platia Agias'da Tailor Made var.

Taverna için ise Anafiotika bölgesindeki tavernalara gidebilirsiniz. Çoğu birbirinin benzeri zaten. İçinize sinen bir yerde oturabilirsiniz. Psirri bölgesinde bulunan Taverna Tou Psirri, Krasopolio Tou Kokkora, Voliotiko Tsipouradiko gitmeden önce araştırıp gidilesi tavernalar listesine aldığım yerlerdendi. Biraz nostaljik olsun derseniz ise şehrin en eski tavernası olan Klimataria (Platia Theatrou 2) seçeneklerinizden olabilir.

Bayraktaris ve Thanassis adlı restoranlarda “Soulvaki” yiyebilirsiniz. Bir nevi tavuk şiş ama soslar katarak farklı bir lezzet katıyorlar.

Deniz ürünlerinin ve mezelerin hepsi çok lezzetliydi.

Mini bir menü sözlüğü:

Avgolemono: Bu lezzetli bir yemek. İçinde yumurta, limon, pirinçli tavuk suyu bulunuyor.
 
Briam: Kızarmış sebzelerle yapılan bir yemek türü. Genellikle domates, patates, soğan, kabak, patlıcan, sarımsak konuyor.
 
Brizoles: Pirzola

Fricasse: Bir tür kuzu eti yemeği. Ispanak, limon ve yumurta katılıyor.
 
Gemista: Bir tür dolma. Etsiz, sıcak yemek olarak sunulur. Domates, patlıcan ve biberler, aynen ülkemizde olduğu gibi, pirinç ve sebze karışımı ile doldurulur ve servis edilir.
 
Gopes: Bir tür balık yemeği. Küçük ve lezzetli balıklar ızgara yapılarak servis ediliyor.
 
Horta: Bir tür fırında pişirilmiş sebze yemeği.
 
Horiatiki: Bir tür salata. Domates, salatalık, soğan ve zeytinden oluşuyor, bunların üzerine beyaz peynir serpiliyor.
 
Khirini: Domuz etinden yapılan bir tür yemek.
 
Loukanika: Bir tür sosis yemeği.
 
Magiritsa: Bu bir tür işkembe çorbasıdır. Paskalya zamanlarında yenilmesi adettir.
 
Mousakas: Patlıcanlar ve bunun yanında çeşitli otlar kullanılarak yapılır.
 
Midia: Midye buğulama.
 
Ntakos: Bu bir tür Girit salatası.
 
Psarosoupa: Bir tür balık çorbası. Patates, limon ve yumurta eklenerek yapılıyor. Fakat bu kış çorbasıymış, yaz aylarında bulmak pek mümkün değil.
 
Psito: Fırında kızartılmış veya kavrulmuş patates ile tavuk eti.
 
Sadziki: Yoğurt, salatalık, sarımsak ve tuz ile yapılıyor ve ekmek üzerine sürülerek yeniyor.

Saganaki: Kızarmış peynir ve domates sosu ile servis yapılıp üzerine limon sıkılıyor.