Karadeniz'de Son Durak: Bayburt

Doğu Anadolu’nun girişinde Karadeniz’in son durağı Bayburt, Marco Polo ve Evliya Çelebi’nin de Doğu’ya seyahatlerinde kullandığı tarihi İpek Yolu üzerinde bir kenttir. Çoruh Nehri’nin kıyısında kurulmuş tarihi M.Ö 3000’lere kadar uzanan kent, bir gümüş diyarıdır. Aynı zamanda bir yaylalar şehridir. Tarihin doğayla raks ettiği görsel yönü çok kuvvetli bu kent, birçok uygarlığı da bünyesinde barındırmış. 2500 yıllık Türk şehri olan Bayburt, Türklerin Anadolu’da ilk yerleştikleri yerlerdendir.

İlhanlılar devrinde gelişen kent, Ceneviz ve Venedik kervanlarının konakladığı bir yermiş. Moğolistan’a giderken, Marko Polo Bayburt’tan da geçmiş ve burada zengin gümüş madeni olduğunu seyahatnamesinde belirtmiştir. Bayburt’ta Mahmudiye ve Yakutiye medreseleri kurulmuş, Mevlevilik gelişme göstermiş, ayrıca Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Konya’ya bağlanan kentte, Ahilik teşkilatı da önemli ölçüde yayılmış. 1927’ye kadar Erzurum’a bağlı olan Bayburt, bu tarihte Gümüşhane’ye bağlanmış ve 1989’da il olmuştur. Son derece keyifli bir yolculuk ile Trabzon’dan hareketle, Zigana Geçidini geçerek puslu ve sisli bir havada önce Gümüşhane’yi görüp Bayburt’a ulaşıyoruz.

Mayıs ayında seyahat etmemize rağmen biraz macera olsun diyerek Soğanlı dağlarından aşarak, Çaykara üzerinden Bayburt’a ulaşmak istediysek de karlı Soğanlı Dağı buna geçit vermedi. Karadeniz Bölgesi’nin sınırları içinde yüksek bir rakımda ve iklim olarak bir geçiş iklimine sahip olmasına rağmen Bayburt orman yönünden son derece fakir bir şehir. Sadece Çoruh Vadisi yeşilin her tonunu barındıran bir bölge olarak göze çarpıyor. Çoruh Nehri etraftaki dağlardan da beslenerek şehri ikiye bölüyor ve gayet yüksek bir debi ile akıyor.

Şehrin kuzeyinde yer alan kalenin kim tarafından ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber, “Çinimaçin” kalesi de denilmektedir. Kaleye bu ismin verilmesine sebep olan çini süslemelerdir. Ancak bugün bu çinilerden eser kalmamıştır. Bayburt Kalesi’nin, Dede Korkut hikâyelerinden “Kam Büre Oğlu Bamsı Beyrek Boyunu Beyan Eder” adını taşıyan hikâyede Beyrek (Bey Böyrek veya Bamsı Böyrek)’in fethedip ün kazanmak için yola çıktığı kale olduğu da rivayet edilmektedir.

Şehir merkezinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde eski Yakutiye Medresesi’nin bulunduğu yerde, aynı adla anılan cami, Bayburt Halkı tarafından tamamen kesme taşlardan enfes bir taş işçiliği kullanılarak 1915 yılında yaptırılmış olup, Yeni Cami olarak da adlandırılmaktadır. Bunun dışında Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Gıyaseddin Mesut tarafından 1298’de yapımı bitirilen Ulu Cami’de beş adet Osmanlıca olarak yazılmış kitabe bulunmaktadır ve görülmeye değerdir. Yine hemen yanındaki Taş Bedesten de işçiliği açısından dikkat çekicidir.

Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Alp Erenlerden biri olan ve bütün Türk lehçelerinde ve coğrafyalarında tanınan, hikâyeleri dilden dile anlatılan Dede Korkut’un mezarı da Bayburt’un Masat köyünde bulunmaktadır. Her yıl Temmuz ayında Dede Korkut adıyla bir festival düzenlendiğini, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden de yoğun bir katılımın olduğunu ve şölen havasında şenliklerin düzenlediğini de burada öğreniyorum.

Cumhuriyetin ilanına bir belge ve yeni düzene bir katkı olması amacıyla 1923’de dönemin Belediye Meclisi tarafından yaptırılan saat kulesi ise şehrin tam orta yerinde büyük bir haşmetle duruyor. Kulenin saati, o dönemde İsviçre’den getirilmiş ve halen son derece dakik şekilde çalışıyor.

Bayburt ekonomisi iklim ve coğrafi şartlara bağlı olarak tarım ve hayvancılığa dayalı olduğundan; bu husus yemeklerine de yansımış. Hamur işlerinin yoğun olarak yendiği, tabiatının sağladığı olanaklarla son derece leziz etlerinin olduğu şüphesiz olan kentte, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden ziyade etli yemekler ağır basıyor. Çoruh nehrinin kıyısında sıralanmış ve son derece nefis yemeklerin yapıldığı lokantalarda, yöreye özgü yemekleri tatmak mümkündür. Bir yerden önemle bahsetmek gerekir ki; saat kulesi yakınlarında ve yine nehir kıyısında bulunan Tortum Cag Kebapçısında yenilen etin lezzetini başka bir yerde tatmak nerede ise imkânsız! Artık yeter diyene kadar, sırayla şişlerde gelen, cag kebabı biraz da Tortum’un buraya yakın olmasından dolayı özelliğini hiç kaybetmeden şahane bir şekilde sunuluyor. Ayrıca mercimek ağırlıklı olarak yapılan Galacoş ile lor peynirinin içine yumurta ve bulgur karıştırılarak pancar yaprağına sarılmak suretiyle yapılan lor dolması denenebilir. Tel helvası ise eşi bulunmayacak güzellikte bir lezzete sahip olup, hemen her yerde afiyetle yenilmeyi beklemektedir.

Tarih, kültür ve doğanın el ele verdiği Bayburt, iş olanaklarının azlığı karşısında özellikle Avrupa’ya olmak üzere ciddi anlamda göç veren bir şehir olmuş. Şehirde sanayi nerede ise hiç yok. Aydıntepe ve Demirözü ilçelerinin bazı köylerinde ise el sanatları özellikle halı ve kilim dokumacılığı günümüzde de ayakta tutulmaya çalışılıyor. Bunun dışında endüstriyel anlamda bir tesise rastlamak mümkün değil.

Çoruh Nehri’nin yöredeki debi yüksekliği, özellikle rafting ve kano tutkunlarının bu bölgeyi yeni yeni keşfetmesine olanak sağlayacak gibi görünüyor. Ayrıca Kop Dağında yapılması planlanan kayak tesislerinin de Bayburt’a canlılık katacağı şüphesizdir. Yayla ve kamping turizmi yönünden de Çoruh Vadisi geniş imkânlar sunuyor. Dağ sporları tutkunlarına da Soğanlı, Haldizen, Kop, Otlukbeli dağları, 2000-3000 metrenin üzerinde yüksekliğe sahip dağlar olması nedeniyle cazip olanaklar sunmaktadır. Görsel şovu ile dikkatleri üzerine çeken ve İpek Yolu’nun misyonunu fazlasıyla üzerinde taşıyan bir kent olarak Bayburt, görülmeyi ve gezilmeyi çoktan hak ediyor.

Suat ŞİMŞEK

Suat ŞİMŞEK

Yazar Hakkında

Suat ŞİMŞEK

Avukat, eğitmen, yazar, gurme, rehber ve gezgin. 19 Ocak 1973 tarihinde Berlin’de doğdu. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.