Vang Vieng’de yoldan çevirip bindiğimiz kamyonetin arkasındaki 3,5 saatlik yolculuk boyunca muson mevsimini tam anlamıyla yaşıyoruz. Başlarda klasik sıcak ve nemli Asya havası var. Üzerimize bir branda gerili ama yan taraflar açık neredeyse ve geçtiğimiz tozlu yollardan payımızı alıp toz kir içinde kalıyoruz. Sonra bir anda gökyüzü kararıyor, bir muson fırtınası ve yağmuru başlıyor. Toz derdinden kurtulduk ama bu sefer de ıslanıyoruz. Bir süre sonra tekrar güneş açıyor, sonra tekrar yağmur. Akşam Vientiane’a vardığımızda ıslak giysilerin içinde toz kire bulanmış vaziyetteyiz. Ama arkada bizimle oturan 3-4 genç Laoslu ile muhabbet ve şakalaşmalarla eğlenceli bir yolculuk geçirdik. Bir kez daha konforlu ve izole turist otobüsü yerine halkın kullandığı yerel bir aracı seçtiğimiz için kendimizi tebrik edip Vientiane’daki otel arayışımıza başlıyoruz.
Otel ve hostellerin bolca bulunduğu Nam Phu bölgesinde Mekong kıyısına paralel bir sokaktaki Mixay Guesthouse’dan gün ışığı almayan ama temiz ve banyolu, klimalı bir oda kiralıyoruz (geceliği 110.000 Kip, yani 10 Euro civarı). Otele yerleşip sırtçantalarını bıraktıktan sonra biraz etrafa bakınmak ve karnımızı doyurmak için dışarı çıkıyoruz. Etraftaki Fransız restoran, kafe ve pastanelerinin sayısı dikkatimizi çekiyor. Bir tane Fransız restoranına girip Thai fesleğeni soslu makarna deniyoruz. Bu arada muson yağmuru iyiden iyiye bastırıyor ve yemek sonrası yol yorgunluğunun da etkisiyle geceyi erken bitirip otelimize dönüyoruz dinlenmek için.
Wat Si Saket
Ertesi gün hazır yağmur durmuşken ve sıcak pek bastırmamışken erkenden şehri keşfe çıkıyoruz. Merkezdeki önemli tapınaklar, pazarlar ve müzeler yürüme mesafesinde. Önce Morning Market olarak da bilinen Talat Sao Pazarı’nı geziyoruz biraz, pek de ilginç gelmiyor. Sonra içinde 10.000 tane Buddha figürü bulunan Wat Si Saket Tapınağı’nı ve yakınlarındaki Lao Ulusal Tarih Müzesi’ni ziyaret ediyoruz. Bu müze oldukça kendi halinde, küçük sayılabilecek müze, bu yüzden girerken pek bir beklentimiz yok. Ama oldukça ilginç ve faydalı bilgiler veren, emek verilmiş bir müze ile karşılaşıp çok memnun ayırılıyoruz buradan. Öğle sıcağı bastırmışken "The House of the Fruitshake"de bir shake molası veriyoruz, taze meyvelerden yapılan shake ve smoothie’ler harika! Öğleden sonra biraz daha Vientiane’in küçük, kendi halinde sokaklarında dolanıp gün batmadan kendimizi Mekong sahiline atıyoruz. Mekong ırmağı burada büyük bir kumsal oluşturmuş, Vientiane sakinleri bu kumsalda kumlara uzanıp güneşlenmeyi, ırmak sularında serinlemeyi ya da sahil boyunca uzanan yeni ve modern sahil yolunda yürüyüş yapmayı seviyor. Karşı kıyıdaki Tayland ise neredeyse yüzülerek ulaşılacak kadar yakın görünüyor gözümüze. Güneşi kumsalda batırdıktan sonra biz de bu cıvıl cıvıl sahil yolunda yürüyenlerin arasına katılıyoruz bir süre. Akşam olunca bu sahil yolu üzerinde bir de gece pazarı kuruluyor, biraz alışveriş yapmayı ihmal etmiyoruz; çeşitli tekstil ürünleri, şallar, hediyelik eşyalar ve yiyecek içecek standlarına turistler kadar yerli halk da rağbet ediyor.
Mekong sahili ve karşı kıyıdaki Tayland
Pha That Luang Tapınağı
Şişman Buddha ve inananların buddhaya sunduğu pirinç topları
Vientiane’daki son günümüzde sabah erkenden bir motosiklet kiralıyoruz. Nasıl olsa günübirlik, fazla kullanmayacağız diyerek en ucuzundan eski bir tane seçiyoruz ama pişman ediyor bizi daha sonra. Bu günkü hedefimiz şehrin biraz dışında bulunan Wat Sok Pa Luang Tapınağı’nı ve Buddha Park’ı ziyaret etmek. Önce “Altın Tapınak” olarak da bilinen Pha That Luang’a kısaca bir uğradıktan sonra şehir merkezini geride bırakıp otobana çıkmışken benzinin azaldığını farkediyoruz. Bir istasyona yanaşıp benzin aldıktan sonra da motor bir daha çalışmıyor. Neyse ki biraz ileride bir motosiklet tamir dükkanı varmış da iteleye iteleye motoru oraya çekiyoruz. Dükkanın sahibi biraz uğraşıyor ama yapacak pek de bir şey yok, akü boşalmış (yetersiz teknik bilgimle anladığım bu kadar). Ama adamcağız üşenmeden, bir de kendi telefonundan, bizim motosiklet kiraladığımız yeri arıyor (böyle durumlarda çok gerekliymiş, motor kiraladığınız yerlerin telefon numarasını, kartvizitini mutlaka alın yanınıza) ve yarım saat sonra motor kiralama yerinden iki kişi bize başka bir motor getiriyorlar. Böylece çok da zaman kaybetmeden yola devam edebiliyoruz.
Bu arada bahsetmeden geçmek olmaz, Vientiane merkezden Buddha Park’a giderken bir yol üstü lokantasında hayatımızın en lezzetli kızarmış tavuğunu yiyoruz. Motorla ilerlerken Th Khu Vieng otoyolu üzerindeki derme çatma bir yol üstü lokantasının önündeki kalabalık dikkatimizi çekiyor, bir tane bile turist yok aralarında, tamamı yerli halk. Hiç kaçar mı bizden, çekiyoruz biz de motosikleti hemen dükkanın önüne. Lokantanın ismi KuVieng Fried Chicken. Sadece ve sadece kızarmış tavuk ve patates kızartması servis ediliyor. Tek kelimeyle: Parmaklarımızı yedik ve inanılmaz ucuz bir hesap ödedik.
Buddha Park’ın kuşbakışı görüntüsü
Buddha Park
Bir sonraki durağımız olan Buddha Park (Xieng Khuan) Vientiane’in 25 km güneydoğusunda bulunuyor. 1958 yılında şaman bir yoginin dizayn edip kurduğu bu park daha önce hiç görmediğim bir tarzdaki Budist ve Hindu heykellerini içinde barındırıyor. Dev heykeller alışık olduğumuz huzur dolu buddhalardan çok farklı. Cennet ve cehennem figürlerinden korkunç yaratıklara, çeşitli Hindu efsanelerinin canlandırmalarına dek pek çok ilginç heykel var burada. Bir de İngilizcelerini geliştirebilmek amacıyla turistlerle konuşabilmek için buraya gelen bir sürü öğrenci budist keşiş. Bir tanesi de bizim yanımıza gelip bu heykellerin hikâyeleriyle ilgili bir şeyler anlatmaya başlıyor, aralarda da biz ona bir budist keşişi adayı olarak günlük hayatını nasıl geçirdiğine dair sorular soruyoruz. Öğreniyoruz ki henüz 15-16 yaşlarında olan bu keşiş adayı gündüzleri belli bir saate kadar normal bir okulda öğrenci, sonrasında tapınakta eğitime gidiyor.
Günün son durağı, turistlere özel bir saatlik Vipassana meditasyonu seansları olduğunu duyduğumuz Wat Sok Pa Luang Tapınağı. Büyük, yemyeşil bir alana kurulu bu tapınak ve manastır kompleksinin içinde biraz zor da olsa meditasyonun yapılacağı küçük tapınağı buluyoruz. Yemyeşil ağaçların, kuş seslerinin içinde, bahçesinde turuncu kıyafetli keşişlerin dolaştığı bu tapınağın atmosferi ister istemez etkiliyor insanı. Bizden sonra 4-5 turist daha geliyor ve budist bir keşişin eşliğinde 1 saatlik sessiz oturma ve yürüme meditasyonu yapıyoruz. Meditasyon faslı bittikten sonra yine aynı tapınak kompleksinin içinde bir masaj ve sauna bölümü olduğunu öğreniyoruz ve arayıp buluyoruz bu biraz gizli saklı bir köşedeki küçük bungalovu. Til, bitki saunasını denerken ben de ilk Lao masajımı yaptırıyorum. Thai masajından pek farkı olmayan bir masaj ve en az Thai masajı kadar iyi. Tüm bu Güneydoğu Asya gezisi boyunca, bir bu saati 3-4 Euro’luk masajların bir de Durian’ın bağımlısı oldum zaten. Şimdi burnumda tütüyorlar Berlin’de (Berlin’de bir saatlik bir Thai masajına en az 20-30 Euro ödemek lazım).
Wat Sok Pa Luang Tapınağı’nda Vipassana meditasyon seansını beklerken…
Buddha Park’ta Cehennem Kapısı
Buddha Park’ta öğrenci keşişle sohbet
Buddha Park
Hava kararmaya başlamışken tapınaktan ayrılıp Vientiane merkeze dönüyoruz, yolda bir kez daha KuVieng Fried Chicken’da mola vermeyi ihmal etmeden : ) Vientiane’da motosikleti teslim ettikten sonra biraz otelde dinleniyor ve daha sonra buradaki son akşam yemeği icin Khop Chai Deu’ya gidiyoruz. Burası oldukça elit ve pahalı görünen bir restoran ve gece kulübü. Barı ve canlı müzik yapılan bir sahnesi var, gece kıyafetiyle çok şık biçimde buraya gelen Laosluları görmek mümkün. Ama fiyatlara bakınca şaşırıyor insan, normal Lao restoranı fiyatlarından pek bir farkı yok. Yemekler lezzetli ve sahnedeki Lao grubunun söylediği yerel şarkılar - yabancı hitler karışımı repertuar eşliğinde keyifli bir akşam geçiriyoruz.
Gecenin sonunda, ertesi gün Vientiane’a veda edeceğimizi düşününce bir hüzün kaplıyor içimi. Neden bilmem ama bana kendimi evimde hissetirmişti bu küçük, kendi halindeki Asya başkenti…