Laos Gezisinin En Heyecanlı Bölümü: Kong Lo Mağarası

Vientiane’da kaldığımız otel vasıtasıyla bizi Kong Lo Mağarası’nın bulunduğu Kong Lo Köyü’ne götürecek bir turist otobüsü ayarlıyoruz (kişi başı bilet fiyatı 11 Euro). Sabah erkenden yola çıkıyoruz, 6 saatlik yolculuk konforlu ve klimalı otobüs sayesinde çok rahat geçiyor. Otobüs televizyonunun ekranında dönüp duran acılı aşk hikâyelerinin anlatıldığı Laos klipleri en büyük eğlencemiz yine.

Otobüsümüz molada

Kong Lo Mağarası’nı ziyaret etmek isteyenler için iki ana konaklama seçeneği var. Ya Kong Lo Mağarası’na yaklaşık 1 saat mesafedeki, daha büyük yerleşim yerleri olan Ban Khoum Kham veya Tha Khaek’te kalabilirsiniz ya da bizim yaptığımız gibi Kong Lo Köyü’nde misafir olabilirsiniz. Otobüsümüz Tha Khaek’in içinden geçiyor ve bir kısım yolcu burada iniyor ama biz son durak olan Kang Lo Köyü’ne kadar (Ban Kong Lo) devam ediyoruz. Otobüs önceden anlaşmalı olduğu, köyün tek büyükçe konaklama tesisi sayılan bir pansiyonun önünde duruyor. Ama biz “homestay” olarak bilinen, köyden bir ailenin evinde kalma olayını denemek istiyoruz. Gel gör ki bu aileyi nereden bulacağız? Bizimle otobüsten inen turistlerden bir grup hemen bu pansiyona yerleşiyorlar. Biz biraz oyalanıyoruz pansiyonun önünde, kime gidip ne soracağımızı bilmeden. Birkaç dakika geçmeden yanımıza güler yüzlü genç bir kadın yaklaşıyor. Bildiği tek İngilizce “Sleep, eat?” (Uyku, yemek). Evet diye kafa sallıyoruz, beni takip edin der gibi bir işaret yapıyor, düşüyoruz peşine. Az ilerideki köyün caddeye yakın kısmında bir bungalovun önünde duruyoruz. Beklediğimiz gibi bir aile evinde kalmayacağımızı öğrenince biraz hayal kırıklığına uğruyoruz, bu derme çatma bungalov sadece turist misafirler için yapılmış. Ama akşam yemeği ve sabah kahvaltısını bu ailenin evinde yiyeceğimizi öğrenince en azından ucundan görmüş olacağız ev misafirliğini, n’apalım diyerek kabul ediyoruz bu bungalovda kalmayı (Akşam yemeği ve sabah kahvaltısı dâhil gecelik bungalov fiyatı ise sadece 5 Euro!). Bizi buraya kadar getiren rehberimiz aynı zamanda bu bungalovların sahibi olan köylü ailenin annesi. Akşam yemeğini pişireceği kendi evlerini gösteriyor bize ve saat 19.00′da onlarda olmamızı söylüyor. 1-2 saat köy ve civarında dolaşıp, yaklaşık 10-15 dakika yürüme mesafesinde bulunan Kong Lo Mağarası’nın girişine dek yürüyüp sonra akşam yemeği için köye dönüyoruz. Bize gösterilen eve vardığımızda ev sahibimiz bungalovun mutfak olarak düşünülmüş köşesindeki ocağın başında yemek pişirmeye oturmuş bile. Bir süre evin küçük çocuklarıyla oynayıp evin babası ile biraz iletişim kurmaya çalışıyoruz.  İngilizce konuşamadıklarından ne yazık ki sohbet etme imkânımız pek olmuyor. Yemek son derece basit ama lezzetli: pirinç ve sebze yemeği, önden sebze çorbası. Bu arada bizimle aynı otobüsle buraya gelmiş olan  4 kişilik bir sırtçantalı grubu da bize katılıyor; 18-20 yaş arası Avusturalya ve Kanadalı gençler. Akşam yemeğini birlikte yiyor ve ertesi sabah saat 7.00′de kahvaltıda buluşmak üzere sözleşip odalara çekiliyoruz.


Kong Lo Köyü’nden Kong Lo Mağarası’na giden yol…


Kong Lo Mağarası’nın bulunduğu park


Ev sahibemiz akşam yemeğini pişirirken… Son teknoloji pirinç pişiricisine dikkat! : )


Ve akşam yemeğimiz hazır!

Ertesi sabah erkenden sabah kahvaltısı için yine ailenin evindeyiz. Kahvaltıdan sonra 4 kişilik diğer grupla birlikte mağaraya doğru yola çıkıyoruz. Mağara içine yolculuk için kiralanan botların 3′er kişilik olduğunu duyduk, bu sebeple bu grupla birlikte hareket etmek her açıdan faydalı : ) Mağara bir parkın içinde yer alıyor, girişte 1-2 Euro giriş ücreti ödeniyor. Sabah çok erken gelmiş olmanın avantajı, bizden başka kimseler yok ortada. Sıra ya da bot beklemek zorunda kalmadan hemen iki bot ayarlanıyor ve yola düşüyoruz (Botlara da ekstra 3-4 Euro ödeniyor).

Kong Lo Mağarası içinde uzayıp giden 7,5 kilometrelik bir nehir boyunca botlarla tur atılabiliyor. Mağara inanılmaz görkemli, genelde 30 metre genişliğinde ve kimi kısımlarda tavan yüksekliği 100 metreyi buluyor. Bu devasa ve yer yer ışıklandırılmış ama genelde karanlık mağaranın içinde yaklaşık 8 km boyunca botla seyahat tuhaf hisler uyandırıyor insanda. İki bot, önlü arkalı ilerliyoruz ve kaptanlarımız ışıklandırma olan kimi kısımlarda botları kıyıya çekiyor. Böylece mağara içinde yürüyerek keşifte bulunma şansımız da oluyor. Sarkıt ve dikitler, karanlığın içinde uçuşup duran yarasalar, kafamızda tepe lambalarımızla sağa sola bakınıp duran bizler, sanki bir Indiana Jones filmi içindeyiz : ) Yarım saat kadar mağara içinde oyalandıktan sonra botlarla mağaranın diğer tarafından çıkıyoruz ve küçük bir köye yanaşıyoruz. Burada bir içecek molası veriliyor. Sonra tekrar botlara dönüp yine geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz öbür tarafa. Bu arada fark ediyoruz ki bu mağara iki yakadaki küçük köyleri de birbirine bağlıyor. Mağara içinden geçen botların kimisi bizimki gibi turist gezdirme botu. Ama kimisi de köylülerin ulaşım için kullandıkları bot-taksiler.


Mağaraya giden yol... Çok heyecanlıyız!


Mağara girişinde botlarımız bizi bekliyor


Mağara girişi


Mağara içinde klasik turist pozu : )


Mağarada keşif turu


Mağaranın diğer ucundan çıkış

Başlangıç noktamıza geri döndüğümüzde Til ve grup arkadaşlarımız mağara girişindeki küçük doğal havuzda biraz yüzme, atlama, zıplama, oynama molası veriyorlar. Bu arada belirtmek lazım, ön araştırmalarımızda mağara içinde şnorkelle dalış yapılabildiği yönünde bilgiler okumuştuk internette ve Til büyük bir hevesle yanına şnorkelini almıştı ama botla seyahat boyunca ve mağara içinde hiç böyle bir şnorkel alanına rastlamadık. Kaptanlarımıza sorduğumuzda da ancak mağara girişindeki bu doğal havuzlarda yüzülüp şnorkel yapılabileceğini söylediler. Yani biz bulamadık bu şnorkel hikâyesinin aslını…


Mağara girişindeki gölcük

Saat öğlen olmadan mağara turumuzu bitirmiş, bungalovlarımızda son bir kez duş alıp çantaları toplayıp yola düşmüş durumdayız yine. Bir sonraki hedefimiz güneyde 4 Bin Adalar (Four Thousand Islands) olarak bilinen, bölgedeki Don Khone Adası. Köyden çıkıp anayola nasıl varacağımıza dair en ufak bir fikrimiz yok ama bu uzak rotalardaki sırtçantalı gezilerde öğrendiğimiz bir şey varsa o da: Yola bir düş, gerisi mutlaka gelir : ) Ana caddeye çıkıp yürümeye başlıyoruz, mağara turu arkadaşlarımız da bizim kendimize inancımızdan etkilenmiş olmalılar ki peşimize takılıyorlar. Yanımızdan geçen birkaç kamyonet ve motora el sallayıp durdurup nereye gittiklerini anlamaya çalışıyoruz. Sonunda çat pat İngilizce bilen bir şoför biraz ileride bir kamyonet-taksi durağı olduğunu, oradan bizi bir sonraki kasabaya götürecek taksiler bulabileceğimizi söylüyor. O kasabaya bir varırsak gerisi gelir nasıl olsa diyerek grup arkadaşlarımızla birlikte atlıyoruz bir kamyonetin-taksinin arkasına…


Sabah erkenden tarlalara çalışmaya giden köylü kadınlar

Yolculuklar bazen çok uzun sürse de yol manzaraları harika…

ŞİLAN KÜÇÜKOKUR BARTEL

Yazar Hakkında

ŞİLAN KÜÇÜKOKU…

Uzun yıllar İstanbul'da pazarlama profesyoneli olarak çalıştıktan sonra, plazalara ve kurumsal hayata veda ederek Berlin'e yerleşti.