Üsküp’teki otelimizdeki rezervasyonumuzu bir gece daha uzatarak bugün Kosova’ya gitmek üzere otelimizden ayrıldık…
Makedon sınırından Kosova sınır kapısına girerken Türkiye’den aldığınız sigortanız işe yaramıyor. Burada ayrıca bir sigorta ücreti ödüyorsunuz. Şimdiye kadar 4 sınır geçmemize rağmen ilk defa 30 Euro sigorta ücreti ödedik. Öncelikle eski bir görüntüyle girdiğimiz Kosova’nın Prizren şehrine kadar bütün yolların yeşilliklerle döşenmiş olduğunu gördük. Virajlı dağ yolundan güzel manzaralar eşliğinde şehre vardık. Önce her zamanki gibi arabayla bir şehir turu yaptık. Sonra arabayı park ettik. Prizren Kosova’nın başkenti Piriştina’ dan da daha cazip imiş. Gerçekten güzel bir yer. Biz ilk önce Fatih Sultan Mehmet’in namazgâh adı verilen ilk namaz kıldığı yere geldik. Burası yıkılmış ama daha sonra aslına uygun olarak Ankara Büyükşehir belediyesi sponsorluğunda onarılmış.. Nehir kenarından yürüyerek şehrin merkezine vardık.
İki yakası taş köprülerle birleşen şehrin ortasından nehir akıyordu. Şehirde çok sayıda cami vardı.. Camileri gezdik. Sonra meydandaki sudan içtik. Söylenene göre bu sudan içen buraya bir daha gelirmiş. Bu şehir efsanesini her yerde duyarız, sularından içeriz. Şar dağlarıyla çevrilmiş şehrin konumu ve yaşadıkları itibariyle bayağı ilgi çekici bir şehir. Şehirde Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar, Romlar, Fandalar (Katolik Arnavutlar) beraberce yaşamaktaymış.. Nehir’in yanında arabayı park etmesi için Tayfun’u beklerken yanımıza gelen tamirci bir gencin anlatmasıyla biraz bilgi aldık. Buradakilerin hepsi Müslüman’mış. Arnavut ağırlıkta imiş. Çocuk dedi ki “sizin memleket de çok deniz, havuz. Buraları da görmeniz gerek. Ben de Erdek’e gelmiştim” dedi. Sevimli ve candan bir gençti. Yanımızda bir baktık. 34 plaka bir araba. Bayrampaşa’lı bir aile. Üsküplü oldukları için burayı gezmeye gelmişler. Sonra bir Halveti dergâhını gezdik. Ama içeri almadılar. Kapıdan girenler dillerini çıkarıp kapının taşını yalıyorlardı ama ne yaptıklarını anlayamadık.
Karnımız acıktığı için peynirli ve domatesli pizza yedik. Şehrin merkezindeki bir lokantada. Börekçileri güzelmiş ama bugünkü tercihimizi bundan yana kullandık.
Et burada bayağı ucuz. Kilosu 4 Euro olduğundan her şeyi etli yapıyorlarmış. Şadırvan meydanında faytoncu yaşlı bir amca var. Kendisi Türk’müş. Ondan bayağı bilgi aldık. 7 Euro’ya bize şehir turu yaptırdı. Bizim adalarda ki faytonlara bakılırsa bayağı uygun bir geziydi. Kendisi Arnavutlarla birlikte yaşadıklarını, onların bol çocuk doğurduklarını ve Kosova savaş yıllarını anlattı. Güzel bilgilerle ayrıldık. Kosova Türk birliğinin burada olduğunu söyledi. Bizde hemen rotamızı kahraman Türk askerlerimize moral olması açısından birliğe çevirdik. Kapıdan kendilerine bir selam verelim derken, askeri birlikte çok sıcak bir şekilde karşılandık.
Kosova Türk Tabur Görev Kuvveti adıyla kurulan bu birlikte Türkiye’nin her yerinden askerlerle selamlaştık. 34 plakalı arabayı görünce onlarda şaşırdıklarını söylediler. Görevli astsubay çok sıcak bir ilgiyle bize taburu gezdirecek üsteğmenimizi çağırayım dedi. Biz karşımızda sıcak gülüşüyle Tuğba üsteğmeni görünce şaşırdık. Bayan olması daha da ilgimizi çekti. Biz sadece merhaba diyeceğimizi sanırken sıcak bir ilgiyle taburu gezme ve çay içme teklifi aldık. Balıkesir’den 6 aylığına görevli gelen üsteğmenle yaptığımız güzel sohbetten sonra onlara hayırlı görevler dileyerek ve de duygulanarak taburdan ayrıldık.
Türk askerlerinin sınırların ötesinde görmenin keyfini yaşadık. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine uyarak barışı sağlayan Türk askeriyle övünerek rotamızı yine Üsküp’e çevirdik.
Tam Prizren şehrinden çıkarken hoş bir yapı gördük. Üzerinde 1832 yazan otantik evleri görünce durduk. Arnavutluk müzesiymiş. Bir Arnavut bizi gezdirdi. Osmanlı devrinde şehrin durumunu, kıyafetlerini ve yaşananları anlatan bir müze. Biraz sitemkâr konuştu. Tüm savaşlarda Osmanlının herkesi yazılarda yazdığını ama Arnavutları hiç kaale almadığı ile ilgiliydi. Hani derler ya Arnavut inadı. Görevli kendi milliyetçiliğiyle hırslanmıştı ve belki de kendine göre haklıydı. Güzel bir günün ardından Üsküp’e gitmek üzere güzel ağaçlıkla yoldan Kosova sınırına doğru yola çıktık. Eşim ve oğlum yol boyunca ağaçları, inekleri ve güzel kızları görüp ne gelirse balkanlardan gelir diye gülüştüler. Gerçekten de Kosova’nın kızları Allah sahiplerine bağışlasın bayağı güzel kızlardı. Yolumuzun üstünde çaldığımız kornalara hiç aldırış etmeyen ineklerle birlikte yolumuza devam ettik.
Bu arada bu yollardan giderden meşhur Vardar ovasıyla da karşılaşmıştık. Vardar ovası, vardar ovası, kazanamadık sıla parası.. Bu da Müzeyyen Senar’dan dinlediğimiz meşhur türkü. Buranın hikayesi ise şöyleymiş.
Osmanlı orduları Makedonya'ya ilk ayak bastıklarında yerel halka sorarlar:
- Burada hiç nehir yok mudur?
Yöre insanları da cevap verir:
- Var; ama dardır...
İşte Üsküp'ü ikiye ayıran Vardar Nehri'nin adının nereden geldiğine ilişkin bu hikayeyle de Saraybosna’ya geçiyoruz.
''Balkanlar'da 15 Günde Devr-i Alem'' yazı dizisinin bölümlerine aşağıdaki şehirlerin isimlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
* YOLA ÇIKIŞ VE KAVALA, Kavala'nın kalesine kadar yürüyünüz * ÜSKÜP, çarşısını gezin. Köftelerinden yiyin, limonatasını için.
* TETEVO, Alaca camiyi ve Harabati baba tekkesini gezin.
* PRİZREN, Kosova’nın en güzel yeri. Faytonla büyük şehir turu yapın.
* SARAYBOSNA, Başçarsıyı gezin. Hatta tabiri caizce kaybolun Başçarşıda.
* MOSTAR, Demodino otelde kalın. Çok memnun kaldık.
* DUBROVNİK, burayı görmezseniz çok şey kaçırırsınız. muhakkak görün ve Adriyatik’de denize girin.
*BUDVA. Deniz kenti. Akşamları sahile inin.
*KOTOR güzel bir sahil yolu. Arabayla girip çıkma şeklinde de olsa burayı gezin.
* ARNAVUTLUK, yol güzergahı olmasa görmeseniz de olur ama mecbursunuz.
* OHRİ Her yer güzel ama Ohrid bir başka güzel.
* RESEN Ahmet niyazı bey konağını gezin.
* MANASTIR Atatürkün askeri okulunu gezin.
* EDESA Su şehri Edesa’ya muhakkak uğrayın. Mümkünse içinizde mayonuz olsun. Şelalenin altında aldırış etmeden ıslanın. * SELANİK Atatürk’ün doğduğu evi gezin