İlk kez bir gezimi yazıya döküyorum ve bunu yaparken de sıkıcı olmasın diye soru-cevap şeklinde gittim.
Neden Küba?
Ah... kimsenin böyle bir soru soracağını zannetmiyorum ama ben yine de söyleyeyim:)
Kış ayının ortasında ve ülkemizin/dünyanın bulunduğu ortamdan kaçıp da Karayipler’de bembeyaz kumsalları, akvaryum gibi denizi olan, Buena Vista Social Club ve Bebo Valdes gibi müthiş müzisyenleri bizlere sunan, her ne kadar dans etmesem de içinizi kıpır kıpır ettiren salsa ritimlerinin her yerde çalındığını bilip ve de elbette İspanyol kültürü ve İspanyolca dili sevdalısı olunur da nasıl gidilmez!
Küba'ya tek başına seyahat korkutucu mu?
Korkmak mı, korkulacak ne var ki? Küba’da 15 gün boyunca yalnız gezdim ve de korkmak hiç aklıma gelmedi desem yeridir. Sadece her ülkede yapacağınız gibi, kendi ülkem dahil, sağ duyunuzu dinleyin!
Küba son derece güvenli bir ülke çünkü turizm önemli bir gelir kaynağı ve bunu kaybetmemek için her türlü önlem alınmış, her ne kadar bazı durumlarda aşırıya kaçılsa da... Sokakta yürürken çantanızı veya kameranızı çaldılar diyelim, en az 25 yıl hapis diyor Franky (sokakta tanıştığımız genç bir adam) ya da bir kadın olarak size sözlü veya fiziki taciz uyguladılar mı, bir bağırıyorsunuz ve polis anında yanınızda. En az 6 yıldan başlayan cezalar elbette caydırıcı oluyor. Hem de nasıl caydırıcı! Bir akşam bir kafe barda oturuyorum ve bir grup genç ile sohbet etmeye başladım, içlerinden biri diğerine "motosiklete binerken kask takmana gerek yok oğlum" tarzından laf atar çünkü kendisi zenci ve şimdilerde bonus diye tarif ettiğimiz tarzdan saçı var. Sonra ben de katılıp, benim de kaska ihtiyacım olmayacağını söyleyince (kabarık kıvırcık saçlarımdan ötürü) güldüler. Sonra bir tanesi saçıma dokunabilmek için izin istedi. Öyle atlamak yok... Ama dediğim gibi cezalar biraz fazla olabiliyor. Örneğin; yerli halk evlerinin bir odasını kiraya veriyor ve size her türlü konforu da sağlıyor (size ait odada banyonuz, küçük buzdolabı vs). Bu da Raul Castro zamanında başlayan bir durum, öncesinde evinizin odanızı pansiyona dönüştürüp de kiralamak söz konusu değilmiş. Kayıt sırasında doldurmaları gereken bir defter var ve yaptıkları en ufak bir bilgi (isminizin pasaporttakinden farklı yazılması) hatası onlara minimum 300 CUC’luk ceza olarak geri dönebiliyor der evinde kaldığım piyanist Carlos. Zaten günlük sizden aldıkları 20 ya da 25 CUC.
Küba'da nerelere gitmeli?
Kesinlikle 1 haftadan fazla gidin eğer vakit ve nakit sıkışıklığınız yok ise... Varadero’dan sakının, Trinidad’ı kaçırmayın derim. Biraz İspanyolca biliyorsanız, gerçek Küba’yı görmek ve kültürünü öğrenmek için mutlaka 1 ya da 2 gece casa’larda kalın (pansiyon).Bu arada Santa Clara çok küçük bir yer ve eğer Che'nin müzesini görmek ve fotoğraf çekmek istiyorsanız 1 gün yeterli.buradan kuzeye Cayo Las Brujas'a (deniz muhteşem ve plajlar tenha) gitmenizi kesinlikle öneririm.
İspanyolca bilmenin bir diğer avantajı da alacağınız iltifatları ve tebessümleri 2 katına çıkaracak, geziniz daha da keyifli geçecektir. Dünyanın başka neresinde dükkandaki kadın ya da sokaktaki adam “söyle aşkım”, “efendim hayatım” diye tanıdığı ya da tanımadığı insanlarla konuşuyor?!
La Habana’da Malecon’da güzel bir yürüyüşün ardından Hotel Nacional’da manzaraya karşı bir mojito için, Cafe Europa veya Paladar Los Mercaderes’te yemek yemenizi tavsiye ederim. Bir de çikolata müzesinde sıcak çikolata ve de çikolatalardan Estambul’u deneyin.
Ernest Hemingway’in dediği gibi: My mojito in La Bodeguita del Medio’da, y my Daiquiri in Floridita...Ben şahsen La Bodeguita'yı daha sempatik buldum. Ayrıca Paladar Casa Victor (Plaza Catedral meydanında, meshur Don Eutimia'nın hemen sağında kalıyor)
Eski Havana'da Obispo Caddesi'ni (bizim İstiklal Caddesi gibi) arşınlayın, ordan Plaza Vieja (Eski Meydan)'a çıkın ve köşedeki restoranda ev yapımı biralarından için.
Trinidad’da dar Arnavut kaldırımlı sokakları dolaşmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Playa Ancon (10 km uzaklıktaki plaj, otobüs doluysa kollektif taksi tutun) yüzmek için ve hatta snorkelling için de son derece ideal, trenle Valle de Ingenios gezisi keyifli...(kölelerin çalıştırıldığı tarlalara yapılan tren gezisi). La Botija’da yemek yemeden dönmeyin sakın. Rezervasyon yapmanız önerilir, fiyatları hem çok uygun hem de çok farklı yemek sunumları var.
Geleceğin Varadero’su olabilecek bir yer ve şehir merkezinden yaklaşık 70 km uzaklıkta. Castro kardeşlerin dediği gibi “si se puede” (eğer yapılabilirse) gerçekleştirilen deniz üzerindeki 50 km karayolunu ana adaya bağlayan yolun sonunda bu 3 plajdan birinde denizin ve in cin top oynayan plajların tadını çıkarabilirsiniz.
Havana’ya 2 saatlik uzaklıkta olan bu küçük yere gitmenizi öneririm. Rio Canimar’da (nehir) yüzmeyi ve kiralık motorlarla gezmeyi tavsiye ederim. Nehir sonunda birşeyler içip hamaklarda uyuyabileceğiniz ve hatta ata da binebileceğiniz çok hoş yeşil bir alan var. Ertesi gün de Bellamar Mağarası'na gidin mutlaka. Yerin 32 metre aşağısında bulunan bu yer bugüne kadar gördüğüm en büyük ve muhteşem mağara.
Küba'da unutamayacığınız ya da sizi şaşırtan olaylar?
Neler şaşırtmadı ki... San Jose marketinde dolaşırken rastladığım Fenerbahçe formalı gençten tutun da Plaza Catedral’e giderken yolda dikkatimi çeken bir kafe’deki Beşiktaş atkısına kadar birçok şey... Üzgünüm ama Galatasaray’ın izine rastlayamadım. Otobüste giderken yerel parayla ödememiz gerektiğini anlayana kadar Kübalı bir adamın ben ve arkadaşım için ücreti ödemesi ve bizim sonra kendisine verdiğimiz parayı kabul etmemesi... Bir de Santa Clara’da kaldığım evde (Casa Oasis) yemek yerken, ev sahibinin (Carlos’un) gelip, içinden geldiği için bana piyanosunda kendisinin bestelemiş olduğu parçasını çalması... (Youtube’dan izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=9pNODgeoBrg)
Sokakta yürürken müziği takip edip de bulduğumuz bir restoranda, yakından görebilmek için bakınırken orada müziği dinleyenlerin daha yakından görebilmemiz için bizleri öne itmeleri hafifçe ve kendi yerlerini vermeleri... Bunun dışında Trinidad’da tanıştığım emekli makinisti de unutmam mümkün değil, meğer Ankara’da yaşayan ve Türkle evli 2 kızı varmış. Tabii Plaza Viaja’da otururken arkamdaki Ankara Diving Club tişörtü giyen Kübalı tur rehberini de Trinidad’a otobüsle giderken yanıma oturan Türk çifti de unutamam...
Ama asıl sokakta yürürken yanıma yaklaşan 70’lerine yakın bir tio’yu (amca)... Yanıma gelip sabunumun olup olmadığını sordu. Elbette sırt çantamda yoktu ama tükenmez kalemim vardı hatta biraz fazla getirmiştim durumu bildiğim için. Kendisine 1 TL’lik kalemi uzatınca sevinçle sarılıp beni öptü. Hem kendisi duygulanmıştı hem de ben, belki ben daha da duygulanmıştım. Basit bir kaleme muhtaç olmak, karşılığında gösterilen sevinç... Başka bir gün sokakta yürürken yanıma yaklaşan bir kadın verebileceğim kıyafetlerin olup olmadığını sorunca kendisine söz veremeyeceğimi söylesem de ertesi günü ihtiyacımın olmayacığını düşündüğüm bazı kıyafetlerimi götürüp verdim kendisine. Çok sevinmesi bir yana, karşılığında bir de bana puro vermez mi? Buna “dilenmek” diyemeyeceğim çünkü o kadar gururlular ve kibarlar ki! Sanki sizden ödünç kalem ya da sabun istiyorlarmış gibi hissettim ben. Etrafınızda sürekli dolanıp da bir şeyler isteyen insanlar yok.
Yazımın başında bahsettiğim gibi, yanınızda giderken artık giymesem de olur dediğiniz ya da çocuklarınızın dar gelen kıyafetlerini (de) götürün. Aman sakın buradaki gibi yardımlarda çıkan yırtık pırtık, sökülmüş, çöpe atılacak durumda olmasınlar! Bunun haricinde küçük sabunlar, diş macunu ve çokça miktarda kalem götürün derim. Yüzlerindeki mutluluğu görmek sizleri de mutlu edecektir.
Keyifli gezmeler!
*Che resmi bir kartpostaldan alıntıdır.