Film Setinin Tadını Çıkarma Zamanı: Havana

"Havana’da 7 gün" filmi 7 farklı yönetmenin gözünden şehrin ayrı hikayelerini inceliyordu. Gerçekten izbe barlardaki seks işçilerinden tutun da dedesi Fidel’in sağ kolu olarak direnişe katılmış tur rehberine, CUC’u yasa dışı yollardan pesoya çevirip doktorların yüz katı para kazanan yerlilere kadar adım başı farklı insan hikayesi var sokaklarda. Keşke diyorum, biraz İspanyolcam olsaydı da daha iyi anlaşsaydık. Hikayelerini daha net, daha güzel anlasaydım.

Sokaklarına daldığımız gibi yerel hayatın içine de aynı şekilde dalmak durumundaydık, başka şansımız yoktu. Yapmasaydık büyükelçiliğe giderken aynada şapkamı düzelten ve "İnanılmaz oldun" deyip motivasyon yüklemesi yapan bir Kübalı teyze (Aida), dünyanın en sempatik vintage Amerikan araç şoförü Carlos, güvenilmez olsa da dakikada yüz hikaye anlatabilen Fidel (ki kendisi yoga yapan bir vegandır, Küba’da! Ek olarak puro konusunda bizi kazıklandığından da şüpheleniriz:) ve Küba’daki gençlerin hayatları hakkında ufkumuzu açan, kızı bir rock grubunda solist Pedrito çıkmayacaktı karşımıza…

Genel olarak bir yere çabuk alışırım, yatağımı yastığımı, evimi çok özlemem. Tek tutunduğum dal yeme-içme konularıdır. Beni oradan yakalayamazsan, varlığım hiçbir varlığa armağan olmasın diye düşünüp kendimi dış dünyaya kapatma eğilimim vardır.

Küba’ya gittiğini bildiğim herkesin istisnasız söylediği yegane cümle:

"Biliyorum, yemeyi çok seviyorsun ama Küba’da umduğunu bulamayacaksın." oldu.

Nasıl yani? Hayır, bir de orada özel bir nedenle bulunuyorum,buradan konserve mi götüreyim diye düşünüyor insan…

Dolayısıyla beklentim zaten kahvaltıda tropikal meyve tabağı, öğlen sandviçti. Herkes ıstakoz konusunda iddialı konuşunca da her akşam en kötü ıstakoz yeriz dedim.

İlk gün kaldığımız yerde öyle bir pis, lezzetsiz bir kahvaltı yaptık ki tropikal meyveleri ağaçtan kendim toplayıp survivor moduna girecekken evimizi değiştirdik de güne güzel başlamamıza imkan veren kahvaltılar yapabildik.  Bize evini açan Aida teyzemiz her sabah kaçta istersek kahvaltıyı o saatte hazır etti sağ olsun. İşte kahvaltıda dikkat çekenler:

Taptaze ve lezzetli kahve

Her şeyden önce şu ana kadar içtiğim en iyi kahvelerden birini Aida yaptı. Tabi yapana da bravo ama asıl konu Küba kahveleri. Bu kahveleri bu kadar güzel yapan ne peki? Sonradan öğrendiğime göre ülke kahve yetişen dağlarına çok şey borçlu. Toprağı inanılmaz zengin. Endüstriyel kahve yetiştiriciliğinden ziyade doğal ortam. Sonra okudum ve biraz da Havana dışının eşsiz kahveleri yetiştirmeye müsait doğasını gördüm kendi gözlerimle: Las Terrazas, Vinales gibi yerlerde kahve çekirdeklerini falan unutarak bu kez kendimi doğanın saflığı ve korunmuşluğunda kaybettim. Talan edilmemiş, bakir. Kesin siz de bir şoför arkadaş ayarlayıp oraları otomobille gezin.

Bunun üstüne gitmeye kara verip hemen Fidel’den en iyi kahve markalarını istedim, o da sıraladı; Serrano, Turquino ve Cubita

Birçok süper markete girdim çıktım bir türlü Serrano’yu bulamadım ama onun yerine her yerde karşıma çıkan Cubita’lardan cebime atıp yola devam ettim.

Ananas, muz, mango ve papayadan oluşan meyve salatamız

Adanın beklediğim tropikal havasını yansıttı her sabah. Çok ucuz, çok taze. Girip 1 cuc’a kocaman ananasları ya da hindistan cevizlerini almak da mümkün, zaten her yerdeler.

Artık Miramar’dan/Quinta Avenue’den taksi durdurup Old Havana’nın merkezine de 1 CUC’a gitmeyi Pedrito’dan öğrendiğimize göre kahve sonrasında keşfe çıkabiliriz diye düşünerek yola koyulduk.

Aida bizim öğle ve akşam yemeklerimizin rezervasyon işini kendine görev edinmişti. İspanyolca anlaşamadığımızdan restoran adını söyleyince hemen koşa koşa içeriden ajandasını getirip rezervasyon işini çözen yapısı sayesinde akşamki besin alış sürecimiz çok kolaylaştı. En iyi restoranları bir bir buldu.

Miramar’dan durdurulan taksi Malecon’a doğru gidiyor. Vedado, Orta Havana ve sonunda Old Havana’da duruyor. Şehir içinde kendinizi yorgun hissettiğinizde de bisikletle sizi taşıyan bicitaksiler de her yerde.

Almacenes San José Artisans’ Market

Havana estetik ve kaliteli ürünleri bulabildiğiniz bir yer değil, onun yerine kurulan pazarda hasır şapkalar, çantalar ve yerlilerin kendi yaptığı eserleri bulabilirsiniz. Sanatçıların halet-i ruhiyesini gözlemlemek için gayet güzel bir yer. Her turistin deli gibi atladığı ikonik Amerikan araba ve salsa yapan çift kompozisyonlarıyla ilgilenmedim. Pazarın en ücra köşesinde kendince pop art çalışmaları yapan uzun saçlı bir sanatçıyı gözüme kestirdim. Warhol’un izinden giden abiden birkaç eser patlattım.

Real Fabrica de Tabacos Partagas‘ta puronun nasıl sarıldığını da göreceğiniz bir program yapabilirsiniz.

Puro saran kadınlar her yerde. Hayallerinizi yıkmak istemem ama öyle genç ve güzel kadınların çıplak bacaklarında falan sarılmıyor purolar. Genelde ne yaptığını bilen, kilolu teyzelerin ellerinde gördüm tütünleri ben!

Centro de Arte Contemporáneo Wifredo Lam, Havana’nın en iyi sanat galerilerinden. Hem lokal hem de global sanatçıların işlerini burada görmek mümkün.

Bu arada şehri gezmeye devam ederken ya insanların giydiği önlüklerde ya otel kapılarında/ müzelerin kapısında Habaguanex’le çok karşılaştım. Meğer 1994 yılında kurulan bu yapılanma turizmden / turistlerden kazanılan paranın binaların yeniden yapılandırılmasına / okullara ve sosyal projelere gidiyormuş. Hatta %45’lik bir payı restorasyona kalanı ise sosyal projelere diye bir oran bile var ellerinde.

İçine girdiğim Callejon de Hamel de geliri okullara giden bir oluşum, sanat galerisi, daha doğrusu küçük bir art köycüğü. Duvarlar mural, canlı renklerle dopdolu, pazar günleri dans dersleri ve müzik de sizi bekler.

Devamı için modernhippi.com'a bakabilirsiniz.

modernhippi

Yazar Hakkında

modernhippi

Hayır, doktor bana '1 senelik ömrünüz kalmış' demedi, bir gün esti, burada ne yapmak istiyorum diye bir Bucket List oluşturmaya başladım. Sonra da 'Listeni Yaşa' dedim.