Tanımadığım yabancı bir kenti ziyaret ettiğimde, herkes gibi zamanımın bir bölümünü ortalama bir turiste yaraşır biçimde geçiririm. Müze ziyaretleri yapmaktan, önce tur kitaplarını hatmedip bir “görülecek yerler” listesi çıkarmaktan, sonra bu listenin maddelerini oluşturan geniş meydanları, tarihe meydan okuyan heykelleri, mis gibi kokan kahveleri, insan kalabalığının aktığı sokakları, uçsuz bucaksız parkları görmekten, gücüm tükenene kadar saatlerce yürümekten bahsediyorum.
Özel zevkimin, -ya da bir seviye yukarıdan gireyim konuya-, hayattaki tek “tutkumun” yemek olduğu düşünülürse, yaptığım yolculukları kurgularken yeme-içme meselesini, yukarıda anlattığım “turistik” aktivitelerden daha farklı ele aldığım rahatlıkla anlaşılabilir. Evet, gezmelerimin bir kısmı standart bir turistin yolculuğunu andırsa da kalan bölümü, normalde pek çok gezginin ilgilenmediği arka sokaklar ve buralarda pişen yemeklerle ilgilidir.
Bu yazının konusu da adından rahatlıkla anlaşılabileceği üzere, Madrid sokaklarında yaptığım yürüyüşlerde karşıma çıkan, turist rehberlerinde ya da Michelin gibi ölçüm sistemlerinde yer almayan, daha çok kentin yerlilerinin zevklerine uygun, dışarıya “pompalanmayan” Madrid sokak yemekçileri. Bir de önemli not: Bu bir Tapas yazısı değil! Beklentiniz buysa yanlış yerdesiniz.
Madrid uyumayan bir kent. Ama Amerikan tarzı bir koşuşturmayla değil, keyifle uyumayan bir şehir. Günde 6 öğün yemek yiyen İspanyollar’ın hayat tarzı bize hiç benzemese de bana kalırsa hayli eğlenceli ve hedonizm odaklı. Şimdi gelelim Madrid’te uğramanızı önereceğim bazı yerlere.
Madrid'te mutlaka uğramanız gereken lezzet durakları
1. Confiteria El Riojano
Mesela güne hafif süt katılmış bitter sıcak çikolata ve bu güzelliğin içine bandıracağınız bir çeşit bisküvi olan soletilla başlamak isterseniz, hiç düşünmeden Confiteria El Riojano’da almalısınız soluğu. Zamanında Kraliçe Maria Cristina de Habsburgo’nun sevdiği tatlıları üretmek için kurulmuş bu küçücük dükkan, 1855’ten beri aynı kalitede. Son derece merkezi bir konumda, Calle Mayor üzerinde hizmet veren Confiteria El Riojano normal şartlarda dikkatinizi çekmeyecek bir işletme. İçine girdiğinizde ise, ışıl ışıl vitrinlere bakmaktan kendinizi bir türlü alamıyorsunuz. Sadece izlemek için bile gidilebilir. Ama benim önerim soletilla-sıcak çikolata kombinasyonunu denemeniz yönünde.
2. Rahibeler ve Kurabiyeler
Öykü çok ilginç: İkinci Dünya Savaşı esnasında sözde “tarafsız” görünüp, ama aslında Nazileri destekleyen ve savaşın bitiminden 1970’lerin ortasına kadar iktidarda kalan Franco döneminde, bir süre İspanya’nın dünyadan izole edildiğini, bu senelerde ekonomik anlamda büyük sıkıntılar çektiklerini tarih kitapları yazar. Kitapların yazmadığı, aynı yıllarda kilise mensubu rahibelere, üretime katkıda bulunup kendi paralarını sağlayabilmeleri amacıyla, pişirdikleri yemekleri satma hakkının verilmiş olduğudur. Madrid’e gittiğinizde, o dönemden bugüne gelen bu geleneğin sürdüğünü görebilirsiniz. Ben, Plaza de la Villa yakınlarındaki bir manastırın içine girip, rahibelerin pişirdiği kurabiyelerden satın aldım. Kurallar gereği dış dünya ile ilişkileri olmaması gereken rahibeler, özel olarak tasarlanmış bir kapağın ardından, döner bir masa ile size yolladıkları kurabiyelerin paralarını da sizlerden aynı şekilde tahsil ediyorlar. Kurabiyeler inanılmaz lezzetli değildi belki ama yaşanan deneyim unutulmayacak cinstendi.
3. Mercado de San Miguel
Şimdi diyeceğinizi duyar gibiyim: “Ama burası turistik bir yer!” Dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Madrid’in yerel halkı, Mercado de San Miguel’de ayaküstü bir tapas alıp azıcık sohbet ettikten sonra işe yollanıyor. Bu yüzden burayı sokak lezzeti kategorisine almakta bir sakınca görmedim. Plaza Mayor'un hemen arkasındaki bu yapı 19. yüzyıldan kalma çelik konstrüksüyon bir pazar yeri aslında. Bir süre atıl kaldıktan sonra 6-7 sene önce yeniden açılmış. İçerisi hem yerlisi hem turistleriyle tıklım tıklım. Tapas muhabetinin doruk noktası yaptığı bu yerde biz de vermut eşliğinde zeytin ve turşudan oluşan atıştırmalıklarımızı aldık ve gelen geçen insanları izledik. Mutlaka gidin.
4. El Anciano Rey De Los Vinos
Bir sonraki durağımız, Madrid'in senelerdir kuşaktan kuşağa geçen köklü işletmelerinden El Anciano Rey De Los Vinos. Sarayın hemen karşısında olduğundan yerini bulmak gerçekten çok kolay. Burada Estofado de Rabo de Toro yemelisiniz. Boğa kuyruğundan yapılma enfes bir yemek. Bundan senelerce önce boğa güreşlerinden önce zenginler boğanın en güzel yerlerini paylaşırken, fakirlere kuyruk kısmı düşermiş. Günümüzde bu “fakir yemeği” bizim gibiler için tam bir ziyafete dönüşmüş. Ağır ağır pişmiş bu yumuşacık ete hayran kaldım.
5. La Despensa de Carmen
Madrid'in arka sokaklarında dolaşmaya devam ettiğinizde, Isabella II Meydanı'na yakın, bizim ev yemekleri konseptimize benzer, lezzetli mi lezzetli Empanadia'lar pişiren La Despensa de Carmen’i göreceksiniz karşınızda. Empanadia, bizim çiğ böreğin muadili. Çok leziz (Calle de Santiago, 14).
6. Cerveceria La Campana Plaza May
Madrid'te dolaşırken deniz mahsullerini de ihmal etmemek gerekiyor. Tam bir sokak lezzeti arıyorsanız, önünde kuyruklar oluşan La Campana ilk durak. Yine kentin cafcaflı meydanı kalamarlar taptaze. Enfes. Ne sos var ne bir şey... Denize kıyısı olmayan bir kentin deniz mahsüllerini sorgulayanlara hemen cevap verelim: Kentin hayli büyük bir balık pazarı mevcut ve sabaha karşı buraya ülkenin dört bir yanından taze taze ulaşan deniz ürünleri, inanın bana İstanbul’da yedikleriniz kadar mükemmel.
7. La Taberna La Bola
Madrid'in efsane mekanlarından biri daha. Adı Taberna La Bola. Burada "Cocido" indirdirmelisiniz mideye. Cocido’nun kökeni Endülüs bölgesi. İspanyol Yahudilerinin sabat yemeği aslında. Çeşit çeşit et ürünü ve mevsime göre değişen sebzeler büyük bir tencereye yerleştirilir. Tencere geceden çok ağır ateşe konur ve tüm gün ağır ateşte kalarak yavaş yavaş pişirilir. Çorba sofraya getirilirken süzülür, içindeki et, sebze vs. bilumum katı gıda ayrı bir kaba alınır. Suyunda tel şehriye haşlanıp çorba olarak önden sofraya getirilir, et ve sebzeler de daha sonra ayrıca sunulur. B-A-Y-I-L-D-I-M…
8. Cafe Bar Ferpal
Buyrun size bir tapas mekanı daha. Asıl mahareti ise içeri daldığınızda sizi kendinizden geçirecek bir Jamon İberico çeşitliliğine sahip olması. Şarküteri meraklılarının bir saniye bile düşünmeden içeriyi gezip torbalarını doldurabilecekleri, günün her saati tıklım tıklım, halkın azıcık da birbirini ezerek alışveriş yaptığı sevimli bir yer burası. Ben Türkiye’ye dönerken yanımda getirmek istediğim ürünleri buradan aldım. Hiç de pişman olmadım.
9. Torrons Vicens
Calle Mayor üzerinde, ufacık tefecik bir dükkan, ama Madrid’in en lezzetli ve renkli koz helvalarını satıyor. 1775 tarihinde kurulmuş Vicens’in ürünleri çok çeşitli ve inanılmaz lezzetli. Yanında acıbadem likörü ile tadına baktığımız “Torron”lar. Üüüüüf!
Madrid’i gezerken burada bahsettiklerim gibi pek çok mekana, renkli işletmelere ve insanlara rastladım. Daha çok anlatmak isterdim ama onlar da bir sonraki yazımızın konusu olsun diyerek nokta koyuverdim. İyi gezmeler!