Mardin'in incisi Midyat’tayız. Yapıları, yaşam biçimi ve kültürel zenginliğiyle görülmesi gereken yerlerden biri. ''Midyat'a gelince nereden başlamalı?'' diye kara kara düşünmeden caddeden, eski taş binaların dar sokaklarına sapıyoruz. Girer girmez etrafımızı meraklı minikler sarıyor. Geleneksel “minik rehber” edalarıyla dibimizden ayrılmıyorlar. Biz nereye, onlar oraya...
Taş binaların oluşturduğu, dar ve eski sokaklarında ilerlerken karşımıza görkemli yapısıyla Midyat Konukevi çıkıyor. Midyat’ta mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi. Konukevi, aynı zamanda “Sıla” dizisinin çekildiği konak. Eskiden bir Süryani'ye ait olan konak, sahibi vefat edince devlete bağışlanmış. Şimdi bizim gibi meraklı turistlerin ilgi odağı…
Kapıdan şöyle kafamızı uzatınca içerisinin bayağı kalabalık olduğunu görüyoruz. Giriş ücretini ödedikten sonra konağı gezmeye başlıyoruz. Konak, mimari yapısı ile büyüleyici bir görünüme sahip. Özellikle taş işçiliğinin güzelliği etkileyici.
Midyat’ta süssüz bir konak pek yok ama bu konağın her detayı gerçekten etkileyici... Üç kattan oluşan konağı dolaşırken, terasından panoramik Midyat görünümü farklı bir güzellikte sunuluyor. Buradan, Midyat manzarasına doyum olmuyor.
Girişte yer alan avluda bir de hediyelik eşya satış bölümleri var. İsteyenler alış veriş yapabiliyor.
Eskiden Midyat, Süryanilerin yoğun yaşadığı bölge olarak biliniyordu. Çoğu göçmüş olsa da halen Mardin ve Midyat çevresinde yaşayan yaklaşık 3000-4000 civarında Süryani varmış. Bu sebeple başımızı nereye çevirsek karşımıza bir kilise çıkıyor.
Konaktan çıkınca dar sokaklarında ilerliyoruz. Ara sıra eski binaların yeniden dirilişine de tanıklık ediyoruz. Bir kaç yıl sonra farklı bir siluetle karşılaşacağımız kesin. Yıkılıp giden tarihi diriltmek, anıları yeniden canlandırmak heyecan verici.
Çevrede de bazı yapılar otele dönüşmüş. Birkaç defa gelince aradaki farkta bariz belli oluyor. Bölgenin canlanması ne güzel. Otellerin birine sapıyor ve kısa süreli soluklanma molası veriyoruz. Teras kafesinde Midyat manzaralı çay keyfine diyecek söz bulamıyorum.
Uzun yürüyüşün ardından Midyat'ın hemen dışında, doğusunda yer alan Mor Hobel & Mor Abraham Manastırı'na geliyoruz. Konukevi'nden görünen Mor Hobel & Mor Abraham Manastırı, Mor Gabriel ile genellikle karıştırılıyor. Mor Gabriel yaklaşık 22 kilometre uzaklıkta.
“Mor” Süryanice’de “aziz” demek. Bu bölgede kiliselerin yanında çok sayıda Süryani manastırı var, en ünlüsü Mor Gabriel…
V. yüzyılda Mor Gabrielli iki keşiş (Hobel ve Abraham) tarafından kurulan manastır hala aktif, içinde rahip ve rahibelerin yaşadığını öğreniyoruz. Her köşesi son derece bakımlı, tarihi dokusu etkileyici...
Midyat, sokakları, konakları ve rengârenk şen çocukları ile bize Güneydoğu'nun zengin kültürünü yaşatıyor. Bambaşka bir dünyada olduğumuzun iyice farkındayız artık. Bizi bekleyen bilinmezleri düşünüp heyecanlanarak bir sonraki durağımıza doğru yola devam ediyoruz.