Özgür ve Kendine Özgü Şehir: Amsterdam

“Yıldızları ve göklerdeki sonsuzluğu fark edin. O zaman hayat neredeyse büyülü gözüküyor.” - VAN GOGH

Üsküp'ten sonra bir gece Budapeşte, kısa bir Viyana molası ve devamında bir gece Prag konaklamalı gezimizden sonra nihayet yolumuz Amsterdam'a düştü.

Bulanık, sevimsiz, kapalı bir 2014 yılı Ağustos sabahı özgürlüklerin kenti, Hollanda'nın başkenti, 1,5 milyon nüfuslu, Kuzey Avrupa'nın Venedik'i kanallar şehri Amsterdam'a vardık. Hollandalılar derki 'Tanrı dünyayı yarattı, Hollandayı ise Hollandalılar yarattı. 'Ülkenin yarısı deniz seviyesinin altında olmasına ve sadece bir saat ülkedeki yel değirmenleri çalışmadığında ülkenin yarısının sular altında kalabileceği gerçeğine rağmen, Hollanda her sene denizden toprak kazan bir ülke. Erozyon nedeni ile Kıbrıs adası kadar toprağı her yıl kaybeden ülkemin gerçekliğini bilince bu azmi takdir etmemek elde değil.

İlk olarak Amsterdam'a 1 saat mesafede bulunan Zaanse Schans kasabasına uğradık. Hollanda'nın karakteristik özelliklerinin aktarıldığı yeşillikler içinde turistik bir kasaba burası. Peynir fabrikası, yel değirmenleri, Hollanda tahta ayakkabı atölyesi ile turistik alışveriş amacıyla oluşturulmuş ve az biraz da para tuzağı olan fakat nehir kıyısı sevimli bir kasaba burası. Herkes gibi yine Japon turistler yine her yerdeler peynirlerimizi ve magetlerimizi alıp, tahta takunyaların yapılışını seyredip Amsterdam'ın yolunu tuttuk. Peynirlerin 1 paketi 9 eurodan aşağıya değil.Çeşit çeşit peynirler var, aslında fena değiller de, tat olarak bizim kaşar peynirini andırıyor fakat bana göre biraz yağlıydı, bizim memleketin peynirlerini ve çeşitliliğinin yanında solda sıfır diye düşünüyorum.Kısa zamanda Hollanda karakteristiği yaşamak istiyorsanız Amsterdam'a 1 saat mesafedeki bu kasabayı görmenizi tavsiye ederim.

Amsterdam Belediyesi'nin amblemi 3 X işareti.Kısa bir süre bu xxx işaretinin anlamının ne olabileceği konusunda gezi arkadaşlarımla fikir alışverişinde bulunduk, genel kanaat hayat burada fazla xxx o yüzden bu amblem ile şehir kendini dünyaya tanıtıyor şeklinde oldu.Tabi bu işin esprisi.Amsterdam için herkesin söyleyebileceği pek çok söz vardır, bence alternatiflerin bolluğu kenti burası.Ne arıyorsan var sayısız alternatifinin bulunduğu bir şehir.Tarihi müzeyi sevmeyebilirsin, olsun sende başka çeşit müzeye gidebilirsin diye düşünülmüş bir müzeler şehri burası.

Avrupa'nın genelinde mevcut olan taş mimari burada da hakim fakat şehrin büyüsünü kanallar oluşturuyor.Venedik gibi şehrin içinden sayısız kanallar geçiyor.

Şehir küçük bir alanda yayılmış, kolayca temin edilebilen şehir haritası ile dolaşması basit ve keyifli.Üstü açık kırmızı gezi otobüsleri burada da var yine de Amsterdam'ı kısa molalarla yürüyerek gezmenizi tavsiye ederim.Tüm şehir kanallarla çevrili olduğu için görsel anlamda her noktası güzel.Kanallar üzerinde turistik gezi motorları da var, 10 Euro gibi bir fiyatla kanallar turu yapabiliyorsunuz.

Şehrin ana noktalarından başlayarak gezecek olursanız meşhur istasyon binasından başlayabilirsiniz, deniz kenarında ki bu büyük bina Hollanda'nın diğer şehirlerine de ulaşımında sağlandığı merkezi bir noktada.

İstasyon binasından yürüyerek kısa sürede kentin ana meydanı Dam Meydanı'na ulaşabiliyorsunuz. Dünyaca ünlü Madame Tussauds Balmumu Müzesi de bu meydan üzerinde bulunmakta. Meydana çok yakın noktada lale fidelerinin satıldığı çiçek pazarı bulunmakta. Çeşit çeşit lalerin olduğu rengarenk bir pazar.

Bir kente dair izlenimleri aktarırken tek tek şu noktada bu müze var, burada bu saray var demekten hoşlanmıyorum, neticede yanlış bir bildirimde bulunursam okuyan arkadaşlarımı yanlış yönlendirmiş olurum diye düşünüyorum.Kısa bir harita çalışması ile ve elbette takınılan noktalarda sora sora Amsterdam'ın görülmesi gerekli noktalarına rahatlıkla ulaşılabilecektir.

Dam Meydanı'nı ana noktanız kabul ettiğiniz takdirde görülmesi gerekli yerlere haritanız yardımıyla rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz.

Mevsim Ağustos olmasına rağmen Amsterdam'da berbat bir hava vardı, 10 dakika aralıklarla yağan yağmurlarla 4 arkadaş 2 şemsiyeyi paylaşarak kentin hakkını verdik. Ayrıntıları aktarmadan önce Amsterdam gezim sırasında hem esprileri hem de tarih aktarımları ile paylaşımda bulunan tarih öğretmeni arkadaşım Hasret'e ve yağmur altında elimde harita ve şemsiye ile dolaşırken adres sormaktan yorulduğum zaman İngilizce bilmemesine rağmen hemen herkese hiç tereddütsüz adres soran, gezim boyunca fotoğraflarımı çeken, hayat dolu Ülkü hocama çok teşekkür ederim. Geziye çıkmanın en önemli yönü gezip görmek dışında bir şey aramayan yol arkadaşlarının yanınızda olmasıdır. Aynı algıyı yakaladıktan sonra gerisi bir şekilde çözümleniyor. Sağolsunlar Amsterdam'da bitmeyen yağmura rağmen Hasret hocam esprilerinden hiç vazgeçmedi, Ülkü ablam sıkıştığım noktada elim ayağım oldu.

Amsterdam'ın en merkezi noktası Dam Meydanı'na çok yakın mesafede meşhur Red Light District yani Kırmızı Fener Sokağı bulunmakta. Şehir çok kültürlü bir liman kenti olduğu için böyle bir sokağın olması normal kabul edilebilir. Zaten bu sokak amacının dışında turistik bir yer, sabah saati bile kalabalık turist kafilesini sokakta görebiliyorsunuz. Fakat uzunca bir sokak boyunca yarı çıplak kadınların bir camekanın önünde kendilerini sergilemelerini ve bu durumun bir süre sonra turistik bir gelir elde etme haline gelmesini tuhaf karşıladım. Kasap dükkanındaki etlerin sergilenmesi gibi bir şey.Bazı şeylerin özeli daha cezbedicidir diye düşünüyorum, her şeyi gözünüzün içine sokmanın bir manası var mı bilmiyorum ama Amsterdam'a kadar gitmişken bu sokağa girin, kolay kolay hiçbir şehirde böyle bir farklılıkla karşılaşamazsınız. Bu arada sokak üzerinde fotoğraf çekmek yasak...

Şehirlerin esprisi birazda spontane dolaşmaktır, zaten bu dolaşmalar esnasında görülmesi gereken noktaları bulursunuz. Bol yağmurlu gezimiz esnasında Anne Frank Evinin önünden geçme fırsatımız da oldu, giriş için çok sıra olduğundan o yağmurda müze sırasına girmeyi gözümüz kesmedi. 2.Dünya savaşı sırasında 13 yaşındaki Anne Frank 2 yıl bu evde Nazilerden saklanmış ve 2 yılın sonunda yakalanmış, öldürülmüştür. 2 yıl boyunca küçük bir evde saklanan bu kızın yaşadığı yer günümüzde Amsterdam'da popüler bir müze. Vaktiniz varsa sıraya girer ve bu müze evi gezebilirsiniz.

Bitmeyen yağmura saydırarak, elimizde ıslak haritalarımızla yolumuza devam ettik. Amsterdam'ın en popüler noktalarından olan ve görmenizi tavsiye ettiğim Vondel Park'a geze geze ulaştık. Bu park gayet geniş bir alana yayılmış, içinde havuzların, heykellerin, kafelerin olduğu yemyeşil bir orman. Vondel park sayesinde Avrupa'daki şehirleşmeye bir kez daha hayran kaldım, metropol bir şehrin merkezi noktasında ormanla karşılaşmak, bizler gibi beton yığınları içinde yaşayanlar için ilginç bir şey. Bizler yeşile bakabilmek için dağlara, yaylalara kaçarken burada orman şehrin içinde. Vondel park içindeki kafelerde fiyatlar hesaplı 3-10 Euro aralığında istediğiniz içeceği bulabilirsiniz. Kısa bir kurulanma molasıdan sonra yağmura inat şehri keşfimize devam ettik. Aslında amacımız Van Gogh Müzesi'ne ulaşmak olmasına rağmen, müzeyi bulalım derken farkında olmadan şehrin popüler noktalarını da görmüş olduk.

Yemek, kahve, fotoğraf molaları ile sora sora Van Gogh müzesini bulabildik. Ne yazık ki sadece 10 dakika ile müzenin giriş saatini kaçırdığımız için binanın çevresinde kısa bir fotoğraf molası ile yetindik. Olsun müzeyi bulacağız derken şehrin bir ucundan başlayıp diğer ucunu gezmiş olduk. Bu arada Van Gogh müzesi, Rijksmuseum yani Hollanda Ulusal Müzesi (önünde I amsterdam yazısının olduğu bina), Vondel Park birbirine çok yakın noktadalar. Yürüyerek rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Van Gogh Müzesi'nden yana şansımız yaver gitmemesine rağmen göz alıcı Hollanda Ulusal Müzesi binasının önünde bolca vakit geçirdik. Burası dünyaya I amsterdam yazısı ile kendini tanıtmış Amsterdam'ın en karakteristik noktalarından biri. Binanın önü genişçe bir meydan ve havuzla kaplı. Yazının tamamını aynı fotoğraf karesinde yakalayıp bir fotoğrafınızı çekmek için boşuna uğraşmayın çevresi kalabalık. Neyse gelmişken bizde olduğu kadarıyla karakteristik Amsterdam hatırası fotoğrafımızı çektik ya bu da yeter :)

Amsterdam'a dair gözlemlerime gelince; şehir görsel anlamda güzel, sokakları temiz, kimse kimseyi huzursuz etmiyor, Hollanda'da esrar maddesinin belli bir orana kadar kafelerde tüketimi serbest olduğu için şehir biraz ot kokuyor, bazen bir kafenin önünden geçtiğinizde kokuyu buram buram hissediyorsunuz. Elbette meşhur mantarlı keklerin tüketildiği kafeler de önümüze çıktı, bu konu ile özel olarak ilgilenen varsa Amsterdam'da bu konuda alternatif çok gibi geldi bana.

Yemek anlamında şehir pahallı değil, bütçemi zorlamak istemiyorum derseniz pek çok alternatif bulabilirsiniz. Benim ilgimi patates kızartması dükkanları çekti. Bayağı doyurucu miktarda patates kızartmasını büyükçe demir bir aletin içinde, servis ediyorlar. Hem de yanında daha önce tatmadığınız farklı soslar eşliğinde bir servis. Menü 1 kişiyi rahatlıkla tıka basa doyuruyor. Amsterdam'da patates kızartmasının bu şekilde satıldığı çok sayıda dükkan bulunmakta. Fiyatları da 10 Euro'yu geçmiyor.

Amsterdam'da dolaş dolaş bir süre sonra varacağın nokta şehrin en merkezi yeri Dam Meydanı olduğu için hiç tedirgin olmayın kaybolmazsınız. Bu yüzden biz toplu taşımayı hiç kullanmadık.

Amsterdam'da yürüyerek zaman geçirdiğimiz için ve vaktimizde sınırlı olduğu için gidemediğim fakat gezi arkadaşlarımın bir kısmının gittiği Heineken biralarının yapıldığı fabrika gezisine gitmenizi tavsiye ederim. Biranın nasıl yapıldığını ve tüm süreci gayet güzel aktarılıyormuş. Fabrika gezisine giden arkadaşlarım çok memnun ayrıldıklarını söylediler. Aklınızda bulunsun.

Yağmurlu bir Amsterdam gününde kısa zaman diliminde şehir hakkında fikir sahibi olmaya çalıştık. Elbette ki hayat algıları her yerde farklı, bu şehirde çok daha farklı. Kiminin ayıp bulduğu ya da yasal olmayan kabul ettiği şeyler burada normal sayılabiliyor. Herkesin değer yargısı, yaşayışı kendinedir, birine göre ak olan, ötekine göre karadır. Bence önemli olan sınırlarının bittiği noktada bir başkasının sınırlarının başladığını bilebilmektir, anladığım kadarıyla Hollandalılar çok uluslu ve çok dinli yapıları ile yüzyıllar öncesinde bu farklılıklara karşı hoşgörüyü özümsemişler. Farklı yaşam alışkanlıkları ile Amsterdam görülmesi ve zaman ayrılması gereken bir dünya şehri.

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle...

SaygılarımlaEgemen ÇINAR

http://egemencinar.blogspot.com.tr

Egemen ÇINAR

Yazar Hakkında

Egemen ÇINAR

Nereye kadar iş dediğim noktada, gezmeyi, gözlem yapmayı çok sevdiğimi ve bu sayede yenilendiğimi fark ettiğim andan itibaren acaba gözlemlerimi ifade edebilir miyim düşüncesiyle yazı yazmaya başla