İspanyol Çingenesi Carmen'in Memleketi Sevilla

İspanyol çingenesi “Carmen”in memleketi… 
Otelimiz mutlaka Eski Şehir’de - Old Town’da olmalıydı ki her yere yürüyebilelim. Piazza Nuave'ye açılan daracık sokaklarda çok sayıda her bütçeye uygun otel, apart ve hostel bulabilirsiniz. Ben İspanya’nın bu yöresinin hoş bir özelliği olan ve mimari olarak da çok sevdiğim, hoş bir iç avlulu ve şık döşenmiş bir apart otel seçmiştim. Gerçi çok fazla zaman geçiremedik ama hem lokasyon olarak (sayısız bar ve restoranların bulunduğu şirin bir sokağın hemen arkasında ve Piazza Nueva'ya yürüme mesafesinde) hem de gayet temiz odaları ile isabetli bir seçim olmuş (2’şer yataklı 2 oda, 1 salon, mutfaktan oluşan apartta 2 gece için 172 € ödedik).

Sokağımızda 100 metre yürüyüp köşeyi dönünce, Avrupa'nın üçüncü büyük katedrali Sevilla Katedrali tüm heybetiyle karşımızda (Catedral de Santa María de la Sede)… Gotik ve Rönesans tarzdaki bir Roman Katedral. Çan Kulesi -Giralda- daha önce cami olan yapının minaresi imiş. Daha önce bilmediğim bir bilgi de bu katedral yapılana kadar 100 yıl en büyük katedral olarak unvanını koruyan Ayasofya'nın bu katedral yapıldıktan sonra bu unvanını devretmiş olması. Bu muhteşem yapıyı gezmek için uzun kuyrukları da hesaba katarsanız, belki de 1 gününüzü ayırmanız gerekli.

Tıpkı hemen arkasında yer alan Alcazar Sarayı gibi. Arap, Rönesans, Barok mimarileri etkilerini taşıyan ve Akdeniz kültürünün yansıtıldığı bu muazzam yapı dünyanın en çok ziyaret edilen yapılarından olup UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yerini de fazlasıyla hak ediyor.

Avrupa'nın halen resmi olarak kullanılan en eski kraliyet saraylarından birine girmeye hazırsanız muhteşem bir mimari, kemerlerle, tonozlarla iç içe geçmiş, muhteşem işçiliklerin sergilendiği duvar ve tavanlı bölmelerden harika bahçeler arasında kaybolmaya da hazır olun. Meyve ağaçları (turunç), palmiyeler ve değişik ağaç türleri ile yemyeşil bahçeleri de yapılar kadar gezmeye değer. Bu saray ve bahçesini gezmek için kesinlikle 1 gün, ama yemek ve kahve molalarınız bizim gibi uzun ve keyifli olursa daha da fazla zaman gerekebilir. Kısacası iki günü sadece bu iki muhteşem yapılara ayırmalısınız (girişler 9-10 € civarında).

Üstü açık turist otobüslerine pek sıcak bakmamışımdır, ancak burada kısıtlı zamanımız olduğu için ve hava da 20 derece olunca bu seçenekten yararlanıp tüm şehri gezip görelim dedik. Fiyat oldukça uygundu (18 €). Verdikleri kulaklıklardan bir yandan harika klasik müzikler dinlerken, bir yandan da çevredeki önemli ve görülmesi gerekli binaların önünden geçerken verilen bilgileri dinliyor, ilginizi çeken durakta inip gezebiliyor ve istediğiniz zaman yarım saatte bir gelen firmanın diğer otobüslerinden birisine tekrar binebiliyorsunuz.

Maria Luisa Bahçesi içinde yer alan Palace de Espana'da inmenizi kesinlikle öneririm. Kiremitli çeşmeleri, kameriyeler, göletler, asırlık ağaçlar, çam, palmiye ve üzerlerinde yemişleri olan meyve ağaçları ile yemyeşil ve cennet gibi bir bahçe yine biz İstanbulluları kıskandıracak güzellikte. Parkın içinde yer alan Palace de Espana, büyük bir göletin etrafına, büyük bir yarım ay şeklinde inşa edilmiş, muhteşem bir yapı. Bu mekân Lawrence of Arabia, The Dictator filmlerine ve Star Wars gibi dizilere de dekor olmuş, gerçekten de filmlere konu olacak kadar güzel.

Biz Sevilla'yı çok beğendik, sevdik, çok güzel gezdik, güzel yemekler yedik. İspanya'nın yerel şaraplarını da çok beğendik. Fiyatlar da Türkiye'ye göre bir hayli uygun geldi. Genelde 15-20 € , içtiğimiz en pahalı şarap ise 35  €, en beğendiğimiz beyaz şarap ise Granada'da içtiğimiz (Mencal - 19 €) idi.

Elbette tapas (minik mezeler) ve mutlaka paella (özel tavalarda pişirilen, deniz mahsullü veya etli, tavuklu ve safranlı pilav) yemelisiniz. Ama her yerde değil, hazır pişmiş olan değil de özel olarak sizin için pişirilen restoranlarda. Deniz mahsulleri özellikle karidesler ve kabuklu ürünler çok lezzetli.

Yemek için nereye gidelim diye soracak olursanız (bana da İspanya'da yaşayan bir arkadaşım tavsiye etmişti); La Azotea - El Rinconcillo  (tapas bar), akşam ise Triana bölgesine giderseniz nehir kenarında güzel restoranlar ve çok sayıda bar bulabilirsiniz. Biz Triana bölgesinde tavsiye üzerine Michelin yıldızlı bir restorana gittik (Restaurante Jaylu). Oldukça şık, servisi güzeldi; deniz mahsulleri yemeyi tercih ettik. Bir de açık bir havada orada iseniz Eme Cathedral Otel’in roofuna çıkıp içkinizi yudumlarken güneşi batırıp katedralin ışıklı halini seyrederek keyif yapmayı da ihmal etmeyin.
 Yarın Cordoba’dayız…

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.