Sevilla'da Askıda Kalan Zaman

"başka türlü bir şeybenim istediğim
ne ağaca benzer
ne de buluta
burası gibi değil
gideceğim memleket
denizi ayrı deniz
havası ayrı hava" 
can yücel

İki sözcüğüm var, ikisi de birbirinden can alıcı.. Belki de birbirini kıskananıyorlar:

Gitmek ve gezmek...

Mayakovski nin Amerika notlarında dediği gibi “ gezmek benim için bir zorunluluktur”..

Bu zorunluluğun bendeki adı insanı tanıma ... Yaşanılan yerlerdeki hikayeleri, mekanların masallarını, yerlerdeki parke taşlarının “ sen bilmezsin kimler geçti buralardan, ne nefesler alındı, ne umutlar yeşerdi, ne aşlkar yaşandı ve hüzünler yaşandı bu sokaklarda ..” demelerini duyabilmek.. Bu zorunluğunun adı ; sokakların, evlerin, balkonların, kapıların  ve asıl anlamı kazandıran insan yaşamının farkına varabilmek bendeki adı...Onun içindir içimdeki zamansız yolculuk arzusunun uyanması...

İşte bu yüzden bir kere yola çıktıktan sonra gezmenin aslında gereksinimden öte bir zorunluluk olması gerektiğini kavrarsınız..Hazırlığını yaptığınız ve sayfalarca hazırladığınız gezeceğiniz yere ait notların arasından duyarsınız  gezmenin bir yolculuk ve her yolculuğun bir gerçeği arama çabası olduğunu ; başladığınız yer belli,sonunu sizin de kestiremediğiniz bir yolculuk...

Yaşam tarzıdır yolculuk, yaşamın belkide karşılığı demeyilim, bu süreçte durduğmuz her durak da koyarız cebimize yeni heyecanlar, cümlelerimiz çoğalır... Görmediğini görmek, bilmediğini  bilebilmenin vazgeçilmez çağrısını duyarsınız aklınıza yol düşünce, dersiniz ki o zaman GİTMELİ...
Evet gitmek  benim asıl büyülü sözcüğüm..Neler barındırır bu dev sözcük içinde... Kimine göre hüzündür, aslında anlamını zamanın içinde kazanır... Kendimize sorduğumuz sorulara birazcık duygusallık eklenir ; gitmelimiyim deyince ... Gitmek  kışkırtıcıdır, asidir gitmek, yerinde durmaz, içinizde onlarca çocuk koşmaya başlar gitmeye hazır olunca siz, aklınıza düşünce zaten gitmişsinizdir olmak istediğiniz yere...
 
Ve gelmiştir yola çıkmanın zamanı,içilen kahvenin tadıyla beraber...
Sabaha karşı çıkılan her yolun sonu  aklımızda büyük harflerle sorulmuş çığlık çığlığa, zaman zaman karamsar, bazen kendinden korkan soru cümlecikleridir...

Önemlidir benim için sabaha karşı çıkılan yollar...Yaz sesiyle başlayan karanlıkta, evler, bahçeler,sokaklar,rüyalar bile uyku kokarken düşersiniz yola..Güzel  düşler bulmak umuduyla, bitmesini istemediğiniz günü selamlayan gülümsemeler ile..
Yol...Beni sımsıkı kavrayıp içine çeken bu sözcük..Aklıma düşünce duramadığım, sonunu hep merak ettiğim ama korkmadığım sözcük..

Sabah sisini tane tane hissedersiniz, aşina olduğunuz  çoğrafyada ,uykunun mor aydınlığı göstermeye başlamışken kendini, adını bilmediğiniz suların masalsı parıltısı eşlik eder uzun süre dönen tekerleklere .. Arabanın açık pencerisinden en güzel sabah çiçeklerinin kokusu dolar içinize..
Yeni uyanmaya başlayan kasabalardan geçersiniz, uyanmamış düşlere tanık olursunuz siz inansanızda hala düşte olduğunuza..Güneşin yüzünüzü okşayan sabah sıcaklığı,kendini gösterme yarışındaki en güzel çiçekler, yol üstünde bir yerde içilen sabahın ilk çayı, tanımadık insanlar ile günaydını paylaşmak...Ve müzik..Belki de hiç bir zaman o kadar net duyamadığınız tınılar, ve belki de hiç bir zaman uyanmak istemediğiniz rüya..

Ve vazgeçilmez bir tutku olur GİTMEK....

Nereye gitmeli diye düşündüğünüz zamanlarda düşlerinize kulak verin ve onların peşine düşün.....
Sınırlarınızı aşın,insanları merak edin, dilleri, gülümseyişleri, kahkaları merak edin... Sevgi sözcüklerini merak edin ...

Peki ben sizi küçük bir masalın içine  davet etsem ?

Hadi şimdi Hespalis'e, Sevilla'ya gidelim, Roma uygarlığından ve Magribilerden tarih ziyafeti çekelim kendimize, biraz Vizigotları arayalım...

Şarabı aşk ile içelim Sevilla'da... Sabahları açık pencerinizden bilmediğiniz bir dili duymanın, bir kez daha nerede olduğumuza şaşkınlıkla bakmanın heyecanını yaşayalım...

Size Sevilla için mutlaka yapın listesi vermeyeceğim, şuradan gidin, buradan dönün demeyeceğim, tek bir şey söyleceğim size keşfe çıkmadan, kaybolun sokaklarda, kaybolun ki o dar, dolambaçlı sokaklarda bulmaya çalışmakla yormayın kendinizi, inanın bu kentte her güzellik tek tek çıkacak karşınıza, hem kaybolun ki size ait bir şeyler bulursunuz, gördüğünüz bir düşü bulursunuz belki, belki de gördüklerinizi ve yaşadıklarınızı düş sanarsınız...

Yürüyün, her sokağa girin, kentte yaşayan insanlarla konuşun, sokak aralarındaki kahvecilerde, publarda dinlenin…

Sessiz sokakları dinleyin, Endülüs'ü dinleyin. Magribi  mimarisinin izlerini sürün... Sokaklara ara verin bir süre, Sevilla Katedraline uğrayın... Gotik kiliselerin en büyüğünden olan ve mihrabının arkasındaki panodaki oymaları ile ağaç işlemeciliğin şahesere dönüştüğü Sevilla Katedrali 1506'da tamamlanmış. Sevilla'da doğan Bartolome Mu-rillo'nunda eşsiz eserlerini bulabilirsiniz burada. Benden bu kadar kopya yeter ...

Hadi durmayın sokaklara vurun kendinizi...

Siz de mi aynı şeyi düşünüyorsunuz, ne kadar şanslı insanlar diyorsunuz değil mi Sevilla'da yaşayanlar için... Yürümeye devam edin, mola vermek için henüz erken, evlerini boyayan insanlar, duvar çatlaklarını onaran, çiçeklerine bakım yapan insanlar, yoksa şu balkonda demirleri boyayan kent merkezindeki eczanede çalışan bayan değil mi? Evet şaşırmayın burada öğle tatillerinde insanlar yaşam alanlarını güzelleştiriyorlar. Bazıları gülüşleriyle bazıları ellerindeki boya fırçasıyla...
Anlıyorum sizi o kahve kokusuna karşı konulamaz. Sandalyeye oturduğunuzda birkaç saniye kapatın gözlerinizi, Sevilla'dasınız; balkonlarında çiçek açan şehirdesin, zamanın askıda kaldığı şehirdesin, bir Roma kentinde, Magribi mimarisinde inşa edilmiş bir binanın alt katındaki kahvecide yorgunluğunuzu kahvenin koyu rengine bırakıyorsunuz...

Muhteşem tapalar ve tabiki yöresel şaraplar… İspanya'da asıl yerel içki sangria olsa da asıl damak tadı tutkunları Rioja şaraplarını çok sevecektir. İtalyan mucizesi Chianti şarabını da tabiki bulabilirsiniz... Bırakın şimdi şehir yaşasın siz onu izleyin...
Kendinizi flamenconun ateşine teslim edin... Müziği dinleyin... Hüznü ve aşk ile düetini izleyin, gitarın içinizdeki denizi dalgalandıran kadının buğulu ve büyülü sesine yakarışını dinleyin.. *Baileyi izlerken avuç içlerinizin yanmasını hissedin, o sahnede hayal edin kendinizi, **Bailoara ile dansınızı hayal edin, ***Bailoar olun... Şarabın kırmızısı sarsın o gecenizi, dışarıda çiçekler kokularını sunsun size...

Bir yandan herkese anlatmak isteyeceksiniz bu tadı, bu seromoniyi ama bir taraftan da sizin olsun isteyeceksiniz o geceyi… Dansı düşüneceksiniz uzun süre, hatta hiç aklınızdan çıkmayacak kadın dansçıların yüzündeki asil hüzün, hiç aklınızdan çıkmayacak şarkıların inanılmaz tınısı...
Ve emin olun Sevilla'dasınız… Gördüğünüz bu düşe inanın...

*Baile:Flamenco dansı
**Bailaora:Kadın dansçı***Bailaor:Erkek dansçı

Sinan Köylü

Yazar Hakkında

Sinan Köylü

ben sinan köylü..gezerim , bakarım ,görürüm güzel insanları..saklarım güzel zamanları..şarabı,güzel yemeği severim..bir de akşamüstlerini severim baharda..