Şili Paskalya (Easter) Adası

Bağlı olduğu Şili’den 3.700 kilometre uzaklıkta yer alan Paskalya (Eastern) adası’nın diğer bir adı da “Rapa Nui”. Paskalya adası 163 kilometrekare yüzölçümüne sahip olup, Pasifik Okyanusu’nda dünyadan izole olmuş küçücük üçgen şeklinde bir adadır. Kendisine en yakın kara parçası 2.000 kilometre uzaklıktaki 50 kişilik nüfusu ile Pitcaim adası.

Paskalya Adası ve üzerindeki Moai heykellerinin sırları yıllardır çözülemediğinden halen dünyadaki en gizemli bölgelerden biri.

Paskalya adası’na Şili Santiago ve Tahiti’den düzenli uçak seferleri var. Biz adaya Santiago’dan 5 saatlik uçuşla geliyoruz. Biz adada Caras Rapa Nuri’de kaldık. Havaalanında bizi çiçekten yapılmış kolyelerle karşıladılar. Taze sıkılmış meyve suları ile hoş geldin seramonisi düzenlediler. Kesinlikle beklentimizin çok üstünde.

Paskalya adası “Moai” denilen heykelleri ile ünlü. Zamanında 1.000’in üzerinde olduğu varsayılan devasa heykellerin 638 tanesi kayıt altına alınabilmiş. MS 100-1600 yılları arasında yapıldığı düşünülen heykellerin boyları 1 metre ile 20 metre arasında değişiyor. Gövde üzerine yerleştirilmiş koca kafalı heykellerin kafaları üzerine “sorguç” denilen her biri 10 ton civarında olan fes gibi kırmızı yuvarlak bir taş oturtulmuş. Bu heykellerin en büyüğünün ağırlığının 100 ton olduğunu söylüyor rehberimiz.

Bu heykeller yapılırken volkanik kayalar oyularak yatar pozisyonda şekilleri verilmiş. Daha sonra ana kaya parçasından ayırılarak ayağa dikilmişler. En büyük Moai heykeli "El Gigante" olarak adlandırılıyor. Ancak bu heykel henüz ayağa dikilmemiş eğer dikilmiş olsa boyu 21 metre ve ağırlığının 160-180 ton arasında olacağı tahmin ediliyor.

Adanın simgesi olan kafasal heykeller genellikle sahil kesimlerine ahu denilen platformlar üzerine yerleştirilmiş. Heykellerin bazıları yerlere saçılmış vaziyette. Bu platformlar tören alanı olarak düşünülmüş. Heykellerin yüzü yerleşim yerine bakıyor. Denize sırtları dönük şekilde yerleştirilmiş. Ahu denilen platformların yapımı aynı Peru’daki inka yapılarına benziyor. Büyük taş bloklar öyle güzel kesilerek yerleştirilmiş ki, araya jilet bile sokamıyorsunuz.

Özellikle de Ahu Vinapu’daki duvar Inca mimarisine has güzel bir örnektir. Bu duvarların aynısı Peru’da Ollantaytambo’da da vardı. Bu da bize şunu düşündürüyor; Acaba zamanında Inkalar Rapa Nui’ye gelerek mimarilerini buradaki insanlara mı öğrettiler?

Adadaki dev heykeller klanlar arası savaş ve 1960 Şili depreminde çok zarar görmüş. Ada 1888’de Şili hakimiyetine geçmiş. Adadaki yerel halk Rapa Nui ruhu ile yaşıyor; gelenek, göreneklerini devam ettiriyorlar, festivallerini kutluyorlar ve kendi dillerini kullanıyorlar.

Adanın pek çok yerinde gördüğümüz bu heykellerin ne için, ne amaçla, kimler tarafından yapıldığı tam olarak bilinmiyor. Heykellerin yapımına Rano Raraku bölgesinde başlanıldığı düşünülüyor. Bu nedenle bu yer Moai’lerin "doğum yeri" olarak kabul edilir.

Adaya ilk gelenlerin MS 400’de Polinezya’lılar olduğu söylenmekte. Adadaki Las Dos Ventanas mağarasında bulunan insan kemiklerinden adanın ilk sahiplerinin Polinezya nesli olduğunu düşündürüyor. Paskalya adasında yaşayan Rapa Nui yerlileri, Mooriler, Tahitiler, Havaililer Güneydoğu Asya’dan gelen Polinezyalılar olarak biliniyor.

Adaya ilk 1722’de Hollandalı kaptan Jacop Roggeveen gelmiş, ama pek kayda değer bulmamış. Daha sonra 1770 senesinde İspanyol Felipe Gonzales buraya gelerek, adayı İspanyol egemenliğine almış. Ancak İspanya da adaya kayıtsız kalmış. 1774’de James Cook adaya ikinci kez gelmiş, ama savaşmaya değmeyecek bir ada olarak kayıtlarına geçirmiş. 1786’da Fransız Kont Jean Francois de La Perause, 16. Ludvig’in emri ile adanın haritasını çıkarmak için adaya gitmiş. Avrupalıların adaya gelip gitmesi ile adada salgın hastalıklar baş göstermiş. Ağaçların yok edilerek eko sistemin bozulması, köle ticaretinin başlaması, 17. yy.’da azalan kaynaklar yüzünden klanlar arasında çıkan çatışmalar neticesi nüfus kırılmış.

1887’de yapılan müdahalelerle palmiye ağaçlarından oluşan ormanlar yok olmuş, yerini adaya özgü çalılık guave ve otluklara bırakmış. Adada 3 adet sönmüş volkan bulunuyor. Bunlar Rano Raraku, Poike ve Maunga Trevaka. Adada patates, şeker kamışı, tropik meyveler yetişiyor. At, sığır, koyun, domuz ile Büyük Okyanusa özgü pek çok deniz kuşu yaşamakta. Adaya özgü dev kalamarları ve sadece bu adada bulunan “Cypraea englerti” adında salyangozları bulunuyor.

Ada 1967’den beri turizm anlamında gelişmeye başlamış. Şili ve Tahiti’den uçak seferleri başlatılmış. Limanı küçük olduğundan adaya düzenli feribot seferleri yapılamıyor. Adadaki turizm amaçlı otel ve moteller beklentimizin çok üzerinde.

Paskalya Adası, 1995 yılında UNESCO dünya mirasları listesine alınmış. Adanın nüfusu 4.000 civarında olduğunu söylüyor rehberimiz. Ada yöresel müzikleri ve dansları ile de ilgi çekici. Özgün dansları ile hoş bir gece geçirttiler bizlere.

Adada bisiklet turları da organize ediliyor. Bisiklet turu alıp adayı dolaşmak oldukça keyifli. Burası sessiz, sakin, dünyadan tamamen izole bir kara parçası. Adanın etrafı okyanusun aşındırdığı kayalıklarla kaplı. Denize girme açısından kumsal, plaj çok az. Denize girilebilecek en uygun plaj Anakena. Bembeyaz kumsalı, turkuaz rengi pırıl pırıl denizi ve palmiyeleri ile davet ediyor insanı.

Adanın en güzel yerlerinden biri denizden 300 metre yükseklikteki seyir sahanlığı. Seyir sahanlığı kıyıdaki kayalıklarla Rano Kau volkanı arasında yer alıyor. Bu düzlük alanda eski kasaba yaşantısına ait kalıntıları görüyoruz. Bu bölgede bir krater gölünü de bulunuyor.

Ara O’te Maoi adanın en etkileyici bölgelerinden bir diğeri. Maoi heykellerinin taşındığı yolda yürüyüş yaparak Rano Raraku’ya tırmanıyoruz. Maoi heykellerini, taş madenlerini ve krateri görüyoruz. Yanardağın yanından ilerleyerek One Makihi’de bulunan doğal havuza geliyoruz. Bu yanardağın tüf ve taşından yapılmış devasa heykelleri sahile indirmek için ormanları keserek yol açmışlar.

Ada dev heykelleri ile ve burada yaşayan kabileleri ile ünlü. Easter-Paskalya adası sörf yapanlar için de bir cennet.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.