Karadağ'daki ikinci günümüzde otelimizdeki güzel kahvaltının ardından Budva'ya doğru yola koyuluyoruz, ancak yolumuzu biraz uzatarak Balkan Yarımadası’nın en büyük gölü ve ülkenin dört milli parkından birisi olan, Zeta-Skadar vadisindeki Skadar Gölü'ne uğrayarak oradaki eşsiz güzellikleri görecek, günün en sıcak saatlerini göl esintisi ile geçireceğiz.
Skadar Gölü
391 kilometrekarelik gölün 2/3’ü Karadağ, 1/3’ü ise Arnavutluk sınırları içinde. Karadağ sınırları içinde kalan 40.000 hektarlık alan Milli Park olarak koruma altına alınmış. Podgorica'dan tahminen bir saat sonra ulaştığımız Skadar Gölü’ne otobüs veya trenle de ulaşmak mümkün, tren yolu zaten karayolu kenarında ve biz de yol boyu birkaç trene rastladık.
Göl görüntümüze girdiğinde bir de kale çarpıyor gözüme, hemen yol kenarında, Osmanlılardan kalma bir eser. Köprüyü geçip Virpazar Köyüne giriyoruz. Gölün ilk andaki müthiş görüntüsü bana çok güzel fotoğraflar çekeceğimi müjdeler gibi. Öğlen saati ve hava yine çok sıcak. Otopark için bize yol gösteren sevimli gençle anlaşarak ahşap bir tekne kiralıyor ve rüzgârdan medet umarak kendimizi biran önce göle atmak için acele ediyoruz. Virpazar küçük sessiz sakin küçücük bir köy ama burası da tarihi bir köye benziyor, eski bir çeşmede serinlemeye çalışıp ilerlerken tahta bir köprüden geçiyoruz, hemen paralelinde eski taş bir köprü var, tadilatta olduğu için bu köprüyü yapmışlar. Köyü gezmeyi dönüşe saklayarak tekneye atıyoruz kendimizi, zaten o kadar küçük ki fazla da görecek bir şey yok gibi ama sevimli bir köy.
Teknemiz sağlı sollu dev sazların ve dev yapraklı nilüfer çiçeklerin arasından yol almaya başladığında eşsiz güzelliklere sahip göl ve çevresi hemen büyülüyor bizi.Köyün kanalından göle çıktığımızda daha net anlayabiliyorum gölün büyüklüğünü. Gelirken üzerinden geçtiğimiz köprünün altından geçtikten sonra yol kenarında gördüğümüz kale, gölün üzerinden çok daha güzel görüntü veriyor bize. Gölün engin sularında ilerlerken göl kenarında her tondaki yemyeşil ağaçlar gölün sakin sularında müthiş yansımalarla makinemde harika kareler oluşturuyor.
İleride görünen halı misali gölün üzerine serilmiş nilüfer tarlaları yaklaştıkça müthiş bir görüntüye dönüşüyor. Güzel nilüfer çiçeğinin yanı sıra bir de enteresan daha önce hiç görmediğim sarı çiçekler var. Her zamanki gibi bol resim çekiyorum ve yine doyamıyorum. Bitki örtüsü sadece çiçekler değil elbette, yörede üzüm de yetişmekte ve şarapçılıkta da hayli iyiler, yörede birçok şarap mahzeni bulunuyor ve civar köylerde şarap tadım turları da yapılabiliyor.
Skadar Gölü, aralarında yılan balığı, kefal gibi balıkların bulunduğu 48 balık çeşidi barındırırken aynı zamanda bir kuş cenneti, barındırdığı kuş popülasyonu ve çeşitliliği sebebiyle kuş gözlemcileri (bird watching) için, bisiklet turu ve doğa yürüyüşü sevenler cennet.
Ayrıca karabataklar, kırmızı, beyaz ve mavi balıkçıllar ve daha birçok kuş türü görülebilir. Karabataklar, ilginç kuşlar ve teknemiz yaklaştıkça sakince ama heybetle kanatlarını açarak muhteşem kalkış yapan flamingolar da inanılmaz güzellikte. Bunlar Dalmaçya Tepeli pelikanları (Pelicaneus Crispus), 160-190 cm uzunluğunda, 10-12 kg ağırlığındaki bu pelikanlar Skadar Gölü’nü popüler kılan unsurlardan.
Yine sağlı sollu binlerce nilüferlerin oluşturduğu dar kanaldan ilerleyen teknemiz tahta bir iskeleye yanaşıyor. Birkaç turist teknesi daha var, bir teknede ise bir rahip ve on kadar kızlı erkekli çocuklar, tepedeki manastırın rahibi ve talebeleri. Kızlar tekneden inince uzun eteklerini giyiyorlar, ellerindeki yiyecek ve içecek torbaları ilkel sandıktan yapılmış bir teleferiğe yüklenip yukarı gönderiyorlar. Kendileri de meraklı turistlerle birlikte taş merdivenleri tırmanmaya başlıyorlar. Yukarıda adada bulunun birkaç manastırdan biri var.
Turumuzun sonu burası, köye dönüşe geçiyoruz, yolumuz üzerinde bir plaj ve restoran olan bir koyda mola veriyoruz, sazlardan yapılmış çatısıyla güzel görünüyor. Açıktık ve susadık, balık, salata, patates ve bira sipariş ediyoruz ama bu kadar güzel bir yerde bu kadar kötü bir yemek, yağ çekmiş kızartma. Olacak şey değil. Keyfimizi bozmadan buz gibi biralarımızı yudumluyoruz, güzel bir tekne turu yaptık, güzel manzaralar gördük, serinledik. Köye dönüyor ve Budva'ya doğru yolumuza devam ediyoruz.
Karadağ’a gelirseniz bu eşsiz doğa güzelliğini görmeden dönmeyin. Mutlaka bir tekne turu yapın, özel tekne olmasa da bir tur alın, ama sakın göl kenarındaki turistik restoranlarda manzara ve atmosfere kanıp yemek yemeyin, hem kötü hem çok daha pahalı. Köye dönünce meydandaki şirin yerlerden birinde yemenizi tavsiye ederim.