Sonsuz Beyazlık ve Laponya

Hava eksi otuz sekiz derece. Dondurucu bir soğuk var. Laponya’dayız ve Huskyler ile safariye çıkacağız.

Güya biz en kalın dağcılık kıyafetlerimizle soğuğa karşı donanımlıydık. Husky safarisi öncesinde görevli üzerimizdekileri çıkartmamızı ve onların bize vereceği kıyafetleri giymemizi söyledi.  Bize gülümseyerek, eğer bu kıyafetleri giymezsek donabileceğimizi öyle güzel anlattı ki vücut dili ile. Durumun vahametini kavrayım, alelacele verdikleri kıyafetleri giydik üzerimize.

Sıra Huskylerle safariye çıkmaya geldi. Huskylerin çrktiği kızaklara ikişer kişi olarak biniliyor. Bir kişi öne, diğer kişi ise arkaya oturuyor. Arkada oturan huskyleri idare ediyor. Gerçi artık yolları ezberlemişler, idaresiz de gidebiliyorlar.

Ben öne oturdum. Arkadaşım ise arkaya. Bir müddet bu şekilde devam ettik. Ama soğuktan birbirimizle konuşamıyoruz bile. Tabii bir de manzaranın ve olayın büyüsünü bozmamak için her ikimiz de  konuşmayı tercih etmiyoruz. Bir ara oldukça hızlandık.

Ben hiçbir şeyin farkında değilim, hızlandık ama kumanda arkadaşımda olduğu için hiç ses çıkarmıyorum. Ya da kumanda onda zannediyordum. İyice hızlanınca şöyle bir kafamı çevirdim ki, arkada arkadaşım yok. Meğerse daha ilk bindiğimiz sıralarda düşmüş ve bizi kar motorları ile takip eden Lapon görevli arkadaşımı almış.

Başka bir görevli de benim kızağın kontrolünü alıp huskyleri durdurdu. Neyse ki, arkadaşımda da bir problem yok. Tekrar bindi ve yola devam ettik. Kazasız belasız atlattığımız Husky safarisi sonrasında bu kez kar motorları ile tur yaptık. Ardından da otele gitmeden önce Ren Geyikleri ile kısa bir gezinti.

Kilometrekare başına 2 kişinin düştüğü Laponya’da, sonsuz bir beyazlık hakim. Bu sonsuz beyazlıkta, ladinlerin arasından ilerleyerek Buz otele ulaştık.

Buz oteli görünce, insanoğlunun yapamayacağı şey yok diye düşünüyorsunuz. Her sene yeniden inşa edilen buz otelin içinde kilisesi bile var.

Biz kutu kutu odalara sahip olan buz otelin buzdan odalarında değil, bana sorarsanız, çok daha konforlu ve keyifli olan iglolarda kaldık. Çünkü yuvarlak yapılı igloların tepesi ve kenarları belli bir seviyeye kadar tamamen camdan. Dolayısıyla yattığınızda gökyüzünü izleyebiliyorsunuz, hatta eğer şanslıysanız kuzey ışıklarını da görebiliyorsunuz. Biz maalesef kuzey ışıklarını göremedik.

Ertesi sabah güne Fin hamamı ile başladık. Eksi otuz sekiz derecede üzerimizde mayolarımızla ve ayaklarımıza verdikleri yün çoraplarla açık alanda yürüyerek Fin Hamamına girdik. Çıkışta da aynı şekilde yürüdükten sonra şöminelerin ısıtığı duşlu alanda rahatladık.

Hava kararmaya başladıktan sonra Finlandiya'nın en uzun liftlerinden birinde kızaklarla kaymaya gittik. Bu liftin her iki tarafı belirli aralıklarla yerleştirilmiş olan mum ışıkları ile aydınlatılmış. Kızaklarla bu ortamda aşağıya kadar inmek hayli enteresan bir duyguydu.

Eee bu kadar atraksiyondan sonra biraz eğlenmek gerek. Yerel bir bara gittik. Burada Laponlarla dans ettikten sonra, şarap eşliğinde dağ meyveleri ile hazırlanmış yemeklerimizi yedik ve otele geri döndük.