Uludağ’da yeni bir güne uyanıyoruz. Saat 08:00 civarı… Güzel bir kahvaltıdan sonra yerel halk dilinde bilinen Keşiş Dağı’na yani Uludağ’ın derinliklerine doğru yol alıyoruz. Amacımız trekking ya da diğer adıyla bildiğimiz doğa yürüyüşü. İki rehber önderliğinde büyük bir grupla ilerliyoruz. Rehberlerimizden biri (Uludağ hakkında daha çok bilgisi olduğunu düşündüğüm) ön tarafı kolaçan ediyor, bir diğeri ise arka tarafı toplayarak ilerliyor. Birkaç yüz metre sonra yürüdüğümüz ana yoldan ormanın içine doğru rotamızı değiştiriyoruz. Toprak alana adım atmamızla birlikte hafif çiseleyen yağmur yerini şiddetli sağanak yağmura bırakıyor. İşte ormana, birçok canlının bir arada yaşadığı tabiata hoş geldiniz. Hava durumuna daha önceden bakmamın avantajını fark ediyorum ve hafif bir tebessüm yerleşiyor yüzüme. Çantamdaki yağmurluğumu çıkarıp bir çırpıda üstüme geçiriveriyorum. Doğa yürüyüşü yapıyorsanız eğer toprak, çamur, yağmur gibi olayları gönülden kabul ederek yola çıkmışsınızdır demektir. Biz de bu durumu onaylarmışçasına ses etmeden devam ediyoruz.
İlerlerken aklımdan şu düşünceler geçiyor: Şu anki yaşadığımız düzende doğa ile insanoğlunun bir birlikteliği kaldı mı? Ya da atalarımızdan kalan bu mirası ne kadar koruyoruz? Hangi çocuk çevreyi koruma haftasında bir kompozisyon yazmaktan ileri gidiyor?
Rehberimiz yorulduğumuzu fark etmiş olmalı ki dinlenmemiz için bize işaret veriyor. 5-10 dakika içinde grup toplanıyor. Uludağ hakkında bildiklerini de anlatmaya başlıyor aynı zamanda rehberimiz. Gelelim yazının başında bahsettiğim Keşiş Dağı ismi nerden geliyor? Önceleri Olympos ismiyle anılan dağ, Bursa’nın fethiyle birlikte Keşiş ismini alıyor. Cumhuriyetten sonra ismi ise o günkü coğrafya cemiyetinin önerisi ile Uludağ olarak kararlaştırılıyor. Bizim bulunduğumuz yükseklik 2000 metrenin üzerinde olduğu için görülen bitki örtüsü Uludağ Göknarı adı ile bilinen ağaçlar. Sağa sola bakarsanız yaban mersini, ayı üzümü gibi bitkileri da görebilirsiniz. Ve benim de adını bilmediğim çeşitli rengarenk bitkiler…
Yağan yağmurla birlikte bata çıka ilerliyoruz. Çamur, dar patika yollardan geçişimizi bir hayli zorlaştırıyor. Birçoğumuz ise sırılsıklam. Yaklaşık üç saat süren yürüyüşümüz bitmek üzere. Bense bugüne kadarki en güzel doğa yürüyüşümü yaptığımı düşünüyorum. Çünkü yağmuru hissetmek biraz da yaşadığını hissetmek demektir.