Alitalia hava yolları ile Roma aktarmalı olarak Venezuela’nın Caracas kentine uçtuk. Caracas’a ulaştığımızda havaalanında ilk dikkatimi çeken şey taksiler oldu. Buradaki hava alanı taksileri jeep…
Caracas, deniz kıyısındaki havaalanına 30 km kadar uzakta ve yüksek Avila dağının arkasında. Kent merkezine ilerlerken yol boyunca tropik bitki örtüsü ile Avila dağının yamacından ilerledik. Şehre yaklaştıkça derme çatma kırmızı tuğladan yapılmış gecekonduları gördük.
Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise yüksek katlı binalardaki tüm dairelerin, hatta yirminci katta olanların bile balkon ve pencereleri demir ile korunmasıydı. Bu manzarayı gördükten sonra suç oranının ne kadar yüksek olduğunu daha net kavramış oldum.
Sokaklarda çok sayıda renkli duvar resmi yer alıyor.
Özellikle akşam saatlerinde turistlerin sokaklarda dolaşması asla tavsiye edilmiyor. Hatta bunu hep bir ağızdan anlaşmışçasına dile getiriyorlar. Otellerde gece dışarı çıkıp, ne yapabiliriz diye sorduğumuzda, hep bir ağızdan hava karardıktan sonra çıkmamanız iyi olur diyorlardı.
Venezuela çok içe kapanık bir ülke. Çok turistik bir ülke de olmadığından turiste alışık da değiller. Özellikle Caracas böyle. Puerto Ordaz ve Canaima bölgesi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Özellikle Puerto Ordaz, Caracas’tan sonra çok daha nezih bir şehirdi.
Venezuela’nın başkenti olan Caracas, Güney Amerika’nın da en büyük şehirlerinden biri. 1567'de Santiago de León de Caracas adıyla İspanyol sömürgeci Diego de Losada tarafından kurulmuş. Caracas’a girdiğimiz gibi yoğun bir trafikle karşılaşıyoruz. 5 milyon nüfuslu şehirde, 2 milyon araç olunca, trafik de İstanbul’u aratmıyor. Otobüsler oldukça eski.
Kentin her yerinde Chavez’in posterleri asılı. Ben gitmeden bir hafta önce seçimler yapılmış ve Chavez bir kez daha zaferle çıkmıştı.
Avila dağı eteklerinde kurulmuş olan Caracas’taki en büyük meydan Simon Bolivar meydanı. Oldukça geniş ve yeşil olan meydanın ortasında Venezuela'dan başlayarak tüm kıta genelinde bağımsızlık savaşı vermiş olan milli kahraman Simon Bolivar’ın da at üzerinde bir heykeli yer alıyor.
Kentte görülmesi gereken en önemli yerlerden biri ise Bolivar Müzesi.
Caracas’ın denizden yüksekliği 750 ile 900 metre arasında değişiyor. Avila dağı ise Caracas’ın en yüksek dağı ve Milli Parkı. Aynı zamanda burası insanların da sosyalleştikleri bir alan. Park alanı içerisinde mini göletler çevresinde piknik yapan insanlara rastlamak mümkün. Aynı zamanda bu parkta Venezuela’nın sembolü olan Icterus kuşları da görülebilir. Tepeye teleferik ile çıkılıyor. Çok turistik bir kent olmasa da Avila dağına teleferikle çıkmak turistler arasında oldukça popüler. Avila tepesinin en yüksek noktası 2.600 metre.
Caracas’ta ülkenin önemli lezzetlerini tadabileceğiniz çok sayıda restoran yer alıyor.
Ancak yemek yemekle fazla zaman kaybetmek istemiyorsanız, şehirdeki büfeleri ve seyyar satıcıları da tercih edebilirsiniz. Bir çok yer de su şişesi içinde Hindistan cevizi suyu satılıyor.
Venezuela bir petrol ülkesi. Petrol rezervleri şeyhler ile yarışır düzeyde. Benzinin litre fiyatı 11 yıldır sabit kalmış. Bugünkü serbest kur ile 1 litre benzin 3,2 kuruş. Daha net söylemek gerekirse, orta sınıf bir arabanın deposu bu fiyatla İstanbul’da 1,8 TL’ye yani 1 dolara dolacaktı.
Dünyanın en pahalı benzinin kullanan Türk insanı İstanbul trafiğini yaratırken, dünyanın en ucuz benzinini kullanan Venezuela Caracas’ın bu trafiğini yaratması çok olağan geldi bana.
Ülkede para bozdurmak bir hayli sıkıntılı. Paranızı resmi olarak bozdurmak isterseniz bir döviz bürosu ya da banka 1 USD karşılığında 4 Bolivar veriyor. Oysa ki sokaktaki insan aynı dolar karşılığında size 8 hatta 9 Bolivar vermeye hazır. Hatta ben son gün 1 USD’yi 10 Bolivar’a bile bozdurdum karaborsada.
1814-1820 arasında yaşanan tüm savaşların kabartmalarla anlatıldığı iki anıt karşılıklı olarak duruyor. Anıtı oluşturan her iki kolonun üzerinde de Miranda, Ribas, Brion, Arismendi, Piar, Bermudez, Marino, Urdaneta, Bolivar, Sucre, Paez gibi kahramanlarının heykelleri yer alıyor.
Gezinin son gününde yine Caracas’ta, ama bu kez havalimanına daha yakın sahilde bir otelde konakladık. Otelin kendine ait küçük bir marinası ve plajı vardı. Venezuela gibi bir ülkede bu büyük bir lüks çünkü güvenlik endişesi olmadan denize girebiliyorsunuz.
Caracas’taki ilk yerleşim yeri El Hatillo. Zenginlerin oturduğu bölgeye Urbanizacion ismi veriliyor. Dar gelirlilerin olduğu bölge ise Barrio olarak geçiyor. Suç oranının %90’lara vardığı, altyapısız gecekondu mahalleleri olan Barrio’larda dolaşmak ise hiç güvenli değil.