Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İstanbulluyum. Üniversite öğrencisi olduğum yıllardan beri geziyorum. Yine o zamanlardan beri dalış yapıyorum. Sadece dalış yapmak için dünyanın dört bir tarafına gittim, köpekbalığı dalışları özel ilgi alanım. Açıkhava sporlarına, fotoğrafa ve çağdaş sanata meraklıyım. 16 yıl boyunca uluslararası firmalarda, hepimizin iyi bildiği markalar için üst düzey yönetici olarak çalıştım. 2013’te dokuz-altı ofis çalışanı olmaktan vazgeçip açık havaya çıktım.
Gezmek size ne ifade ediyor? Seyahatlerin hayatınızdaki yeri nedir?
Seyahat etmek; “kendi bildiğinin tek doğru olduğuna inanma hastalığı”nın bilinen en etkili panzehri. O yüzden, “gezmek çok güzel, siz de gelsenize...”
Bize biraz seyahat etme mantığınızı anlatır mısınız? Genelde tek mi yoksa grupla mı seyahat edersiniz?
Bazen tek başıma, bazen sevdiklerimle... Seyahat paylaştıkça güzelleşiyor, çoğalıyor. O yüzden benimle aynı heyecanı duyan, sevdiğim insanlarla birlikte yollarda olmaktan hoşlanıyorum. Ama bazen insan yalnız olmak istiyor. Öyle zamanlarda kimseyi beklemeden, aramadan alıp başımı gidiyorum. Tek başına yolda olmanın verdiği tatmin de müthiş.
Rotanızı nasıl belirliyorsunuz?
Dünya haritasını karşıma alıp bakıyorum. Zaten hiçbir zaman bitmeyen, boyuna yeni yerler eklenerek uzayan bir “gidilecek yerler” listem var...
Şimdiye kadar kaç ülke gezdiniz?
Bu soru sürekli soruluyor, ama ülke sayısını bir “tecrübeölçer” olarak kullanmayı anlamsız buluyorum. Bir ülkeye ayak basmış olmanın orayı gezmiş kabul edilmek için yeterli olmadığı aşikâr. Şu kadar adet ülke görmüş olmak değil, birbirinden farklı çok sayıda kültürü ya da doğa parçasını görmüş olmak daha değerli benim için. Bunu da sayısal olarak ifade etmek biraz zor.
Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Ben ilk defa gördüğü her yere karşı büyük bir heyecan duyan, hemen oraya aşık olan bir insanım. Gittiğim yer; kendi alışkın olduğum yaşam biçiminden ne kadar farklı, ne kadar uzaksa coşku düzeyim o kadar yüksek oluyor. Bende en çok iz bırakan yerler müthiş güzellikteki doğası nedeniyle Yeni Zelanda, Güney Afrika, Kosta Rika; derin tarihi ve ilginç kültürü nedeniyle Japonya, Etiyopya, Kamboçya, Nepal, Küba; su altı güzellikleri nedeniyle Fiji, Mozambik, Güney Afrika, Malezya, Sudan, Panama diyebilirim.
Bugüne kadar gittikleriniz arasında sizi hayal kırıklığına uğratan bir yer oldu mu?
Olmadı. Gitmeden önce okuyor, çalışıyor, gideceğim yeri öğreniyorum. Ne beklemem gerektiğini biliyorum. O yüzden hayal kırıklığına uğramıyorum.
En son nereye gittiniz?
Etiyopya. Dünyanın en ilginç ve güzel ülkelerinden birisi… Üç kez gittim, daha da gideceğim.
Sırada neresi var?
Myanmar. İkinci gidişim olacak.
Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blog ya da websiteniz var mı?
Sekiz senedir blogum www.aylakilsu.com’da yazıyorum. 2006’da açtığım bu blog 2010 ve 2013’te ödül aldı. Ayrıca sosyal medyada bloga koymadığım daha kısa notları ve seyahat fotoğraflarımı da paylaşıyorum. Facebook, Instagram ve Twitter’da beni “aylakilsu” adıyla bulabilirsiniz. Zaman zaman da çeşitli yayınlara yazı ve fotoğraf veriyorum.
Aylak İlsu nasıl ortaya çıktı, 2013 yılı itibariyle aylaklığa geçişinizde nasıl bir süreç yaşandı?
2013’te sadece ofis ortamında, mesai saatleri içinde çalışmayı bıraktım. Bu da bana daha uzun süreli seyahatler yapma özgürlüğü verdi. Yoksa dediğim gibi, üniversite öğrenciliğimden beri yollardayım zaten...
Ülkelerin yeme-içme alışkanlıkları çok farklı olabiliyor. Siz gezilerinizde bu durumu nasıl belirliyorsunuz, yemek yemek için nasıl yerler tercih ediyorsunuz?
Benim yiyip içmeyeceğim, en azından bir kere tadına bakmayacağım hiçbir şey yoktur. “Bu kadar insan bunu yiyip içiyorsa elbet bir bildikleri vardır” diye düşünürüm. Zaten aksini düşünmenin orada yaşayan insanlara büyük bir saygısızlık ve üstünlük taslama olduğuna inanıyorum. Yemek için özel bir yer aramıyorum. Ayrıca hijyen düşkünü biri de değilim. Açık su içmem, ama bunun dışında dikkat ettiğim pek bir şey yok. Gittiğim yere özgü tatları mutlaka denerim. Ama öyle isim yapmış restoranların, kafelerin peşinde koşan, elinde yenmesi-içilmesi gereken şeyler listesiyle dolaşan bir gezgin değilim. Çiğ dana etinden kurbağaya, timsahtan arıya, kangurudan hamamböceğine kadar envaı tuhaf şeyi yiyip içmişliğim vardır. Ne hastalandığımı ne de aç kaldığımı hatırlıyorum. Gittiği yerde alışkın olduğu tatları arayanları da hiç anlamam. Zaten yeni şeyler öğrenmek için yola düşmüyor muyuz biz?
Kalacak yer olarak tercihiniz genelde nedir? Otel, hostel, kamp vs.
Duruma göre 5 yıldızlı otelde de çadırda da teknede de kalırım. Ama çoğunlukla hostel ya da pansiyonlarda konaklıyorum.
Eğer imkânınız olsa 1 sene izin ve limitsiz para verseler, haydi gez deseler, neler yapar nerelere giderdiniz?
Gezmek için bizi sınırlayan unsurların para ve zaman olduğunu düşünmüyorum. Bunlar elbette lazım, ama yeter şart değil. Asıl sahip olunması gereken, merak ve cesaret! Yeterince param olsa uzayda gezmek isterdim. O teknolojiye henüz sahip olmadığımızı söyleyecekseniz; James Cameron ile Mariana Çukuru’na insem de olur : )
Gezmeye yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Nereden başlamalı, nelere dikkat etmeliler?
Nereden başlarlarsa başlasınlar. Hiçbir şeye de dikkat etmesinler. Dünya o kadar korkulacak bir yer değil. Tavsiyem; ertelemeyin. Seyahat etmek istiyorsanız; daha çok para kazanmayı, daha fazla zamanınızın olmasını, çocukların büyümesini ya da emekliliği beklemeyin. Şimdi yola çıkın. Konfor alanınızı terk ettiğinizde yeni deneyimler edinecek ve kendinizi kesinlikle daha iyi hissedeceksiniz. İyi yolculuklar : )