ştSizleri “yol çağrısına” uymaya davet ediyorum. Lütfen futbol sohbetine dalacağınıza, beş dakika sonra hiç bir değeri kalmayan bir futbol maçı seyredeceğinize, cep telefonu ile yarı İngilizce dedikodu yapacağınıza, kutu aç- kutu kapa - evlen veya birbirinin aynı birbirine dakikalarca bakan keçi sakallı gençlerin berbat bir Türkçe örneği sunan diziler seyredeceğinize, “yola çıkın”, inanın öyle çok paraya da gerek yok. İstanbul – Tebriz otobüs biletinin fiyatını hele bir öğrenin şaşacaksınız. Ayrıca İran’a vize de yok. Pansiyonlarda kalın, bakkaldan yoğurt, peynir, ekmek meyve alıp odanızda yatağınıza uzanıp şöyle zevkle yiyin. Yeni bir coğrafyada uyanın. Tren veya otobüsle yöre halkı ile iç içe seyahat edin. Bu sayede yeni dostlar edineceksiniz. Hakiki dost zaten hep zorlu yollarda bulunur. Problem çözme yeteneğiniz, bilgi ve kültürünüz artacak doğayı ve farklılıkları daha fazla sevecek ve pratik lisanınızı ilerleteceksiniz. Gerekirse üniversitedeki eğitiminizi bir yıl dondurun ve hemen yola koyulun. Avrupa’da, Amerika’da, Avustralya ve bilhassa Yeni Zelanda’da bir çok genç bunu gerçekleştiriyor, yaşam boyunca da her yönden daha başarılı bir grafik çiziyorlar.
Gitmek bir yaşam tarzıdır gezgin için, işte bu nedenle gezgine yol hiç tükenmez! Deniz, kum, bataklık, dağ, orman, göl, ören sahası, otel, çadır, uçak, kamyon, tren, bir kilisenin köşesi veya parktaki bir bank, hatta çimlerin ıslak zemini hiç fark etmez. Yeter ki yeni coğrafyalarına ulaşsın, yeni maceralar yaşasın, yeni tatlar alsın. Gezgin, kaybolmanın heyecanını yaşar. Aynı zamanda uykulu gözlerle bilmece gibi haritayı kullanmanın zevkini de…
Ayak bastığım gar veya havaalanlarında karşılayacak kimse yoksa ve nereye gideceğimi önceden bilmiyorsam; işte o zaman insana bir hüzün, bazen de bir korku çöker; ama bu hüzün ve bu korkuda bile aslında gizli bir “zevk” ve heyecan vardır. Havaalanından ayrılmadan önce o kent hakkında bilgi almaya, hatta doğru ve ucuz ulaşım yolu ile otel bulmayı ve o ülkenin parasını temin etmeye çalışırsınız. Havaalanlarının o kurnaz ve bitirim şoförleri tarafından aldatılmamak için dikkatli olmalısınız. Bu tehlike olmasa, belki de en kolayı, kapıdaki güvenilir bir şoföre “beni tipik ve ucuz bir pansiyona götür” demektir.
Dilleri, dinleri, töreleri, renkleri birbirinden farklı ülkelerde değişik insanlar tanıdım. Onlarla hemen kaynaştım. İki yüzü aşkın ülkenin insanı ile yaşamını paylaştım; aynı trene, otobüse bindim, lokantalarında, evlerinde aynı masalara oturdum, müziklerinden zevk aldım, birlikte televizyon seyrettim, kısa süreli de olsa yaşamlarına ortak oldum, aynı havayı soludum. Hangi amaçla olursa olsun, gezmek, yeni yerler, yeni insanlar görüp tanımakinsanın ufkunu genişletiyor, beynimizin gizemli koridorlarını yeni algılama biçimleriyle dünyaya bakışına yeni boyutlar katıyor, yaşamını renklendiriyor.
Gezi, bir tutkudur. Hele bu virüs vücudunuza bir kere girsin, artık yerinizde duramazsınız, bir gezi bitmeden bir yenisini düşlersiniz. İlk fırsatta tekrar yollara düşmek istersiniz.
Sabah şaşkınlıkla yepyeni bir coğrafyada uyanmak, işte o heyecan var ya! İşte bizi büyük bir tutkuyla bilinmeyene sürükleyen rüzgâr da odur.
“Gezme” görmektir, anlamaktır, bilinmeyene yolculuktur, yeniden doğmak, nefes almaktır. “Gezme” bir coşkudur, bir yaşam biçimidir, bir çağrıdır, özgürlüğe bir davettir. Dünyayı içinize sığdırmak yeniliklere yelken açmaktır. Yaşama katılmak, çizgi dışı olabilmektir...
Bazen “rüzgâr” davet eder sizi yolculuğa. Rüzgâr çekicidir, zaman artık “gitmek zamanıdır.” Bazılarımız dağlara, bazılarımız denizlere, bazılarımız ise başka kentlere doğru yola çıkar.
Kimi kentler kapağı aşınmış eski bir kitaba benzer, bazıları ise çaresizdir, tövbekârdırlar. Kimileri ise İstanbul gibi mirasyedidir.
Bir an önce “Yol Çağrısı”na uyun! Çünkü hayat iniş ve çıkışlarla doludur ve siz bunun “hangi noktasında” olduğunuzu asla bilemezsiniz.
Zamanı iyi değerlendirin, fırsat yaratın, gözünüzü karartın, kapınızı şöyle iyice kilitleyip uzun yolculuklara çıkın. Evliya Çelebi gibi “şefaat” yerine “seyahat” dileyin!
Hele bir kez farklı kültürleri, özgürlük aşkını, gitme isteğini tanıyın! Vazgeçemezsiniz.
Son sözü de ünlü Amerikan yazar Mark Twain’e bırakalım. “Yirmi yıl sonra ‘yapamadıklarınıza’ daha da fazla üzüleceksiniz. Onun için bir an önce güvenli limanınızdan ipinizi çekip alın ve rüzgârların eşliğindearaştırın, keşfedin ve hayal edin”
Çok gezin e mi!
Gezgin sevgisi ile...