Her yıl 12 milyon turistin uğrak yeri olan Venedik’i, “Turist” filmini izlediğimden beri ziyaret etme hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Fotoğrafta gördüğünüz kanalların üzerine kazıklar çakılarak kurulmuş bu şehir, 1987 yılından beri UNESCO Kültür Mirasları arasında olsa da şehrin yükselen sularına maalesef ki pek bir şey yapılamıyor.
Montecatini bölgesinde yer alan otelimizden, Venedik’e ulaşmak için yaptığımız tren yolcuğunun ardından Venedik’e varıyoruz. Venedik’e adımımızı attığımızda bizi ilk karşılayan Hotel Gabrielli, bizim buluşma noktamız oluyor. Şehri ilk gördüğümüzde karar verdik ki bu şehir için 1 gün yetmezdi. Bu yüzden bu şehirde 3 gün geçirmeye karar verdik ve bunun için Verona gezimizi de iptal ettik.
Venedik gezisinin başlangıç noktası: San Marco Meydanı
İlk olarak San Marco Meydanı’na gitmek üzere bir rota çiziyoruz. Kanallar üzerindeki köprüleri aşarak San Marco Meydanı’na doğru yürürken “Turist” filminden de hatırladığımız bu oteli, içerideki bodyguard’ın küçümser bakışlarıyla zar zor izin alarak ziyaret ettik. Otelde parmak uçları üzerinde yürüyerek bir hayalet edasıyla bakındık ve otelden ayrıldık.
Palazzo Ducale ve Ahlar Köprüsü
Yolumuza devam ettiğimizde, gotik tarzda bir yapı olan Palazzo Ducale bizi etkisi altına aldı. Bu görkemli saray, zamanında hapishane olarak kullanılmış ve Ahlar Köprüsü ile meşhurmuş. Ahlar Köprüsü’nün hikâyesine kısaca değinecek olursam;
Ahlar Köprüsü ünlü köprülerden biri. “Ahlar Köprüsü” isminin verilmesinin nedeni ise eski zamanlarda mahkûm edilenlerin bu köprüden geçerek hapse girmesiymiş. Efsaneye göre mahkûmların son kez Venedik’e bakıp iç geçirmelerinden yola çıkarak bu isimle anılmış. Ayrıca başka bir inanışa göre bu köprünün altında güneş batarken öpüşen çiftlerin aşklarının ölümsüz olacağına inanılırmış.
Ahlar Köprüsü’nü geçtiğimizde San Marco Meydanı öncesinde geniş bir meydan bizi karşılıyor. Meydanın denizine bakan her iki tarafında yer alan iki sütun dikkatimizi çekiyor. Bu sütunlar Venedik’e 1125 yılında getirilmiş ve bugünkü yerlerine 1172 yılında Rialto Köprüsü’nün de ilk mimari olan Niccolo Starantonia tarafından dikilmişler.
Birinin üzerinde St. Marco'dan önce şehrin koruyucusu olan Bizans Kraliçesi Teodora’nın heykeli, diğerinin üzerinde ise kentin koruyucusu St. Marco'yu sembolik olarak temsil eden ve Venedik’in sembolü olan bronz bir aslan heykeli yer alıyor. Şehre gelen denizcilere hoşgeldin diyen bu sütunlar, Dükler Sarayı ve Sansoviane Kütüphanesi’nin ön kısmında yer alıyor.
Sütunları arkamıza aldığımızda sağ tarafımızda kalan Dükler Sarayı, mimari tarzıyla uzunca bir süre bizi kendisine hayran bırakıyor. Pembe Verona mermeri ve beyaz Istra taşıyla bezeli olan bu binanın bir bölümü, hapishane olarak da kullanılmış.
Meydanın diğer tarafında bulunan Çan Kulesi’ne çıkarak şehrin büyülü manzarasını izledikten sonra San Marco Meydanı’nda kahvemizi içmek için dinlendik.
San Marco Bazilikası ve Mahşerin Dört Atlısı
Meydanda verdiğimiz kısa mola sonrası San Marco Bazilikası’na doğru yöneldik ve binanın ön cephesindeki heykeller dikkatimizi çekti.
Bronz atlar 1204 yılında 4. Haçlı Seferleri sırasında İstanbul'dan Venedik'e kaçırılmış. Bu bronz atların İ.Ö. 4. yüzyılda Yunanistan'da yapıldığı sanılıyor. Bizim kilisenin terasında gördüğümüz atlar sadece birer kopya, orijinal atların San Marco'nun içinde muhafaza edildiğini öğreniyoruz. Kiliseyi gezmeye başlıyoruz. Kilisenin içini gezerken fark ediyoruz ki San Marco'nun şatafatlı iç süslemelerinden çok, mozaiklerinin genişliği insanı hayrete düşürüyor. İşte bu sebepten San Marco, “Altın Kilise” olarak da anılıyormuş.
San Marco Kilisesi, gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor. Gotik mimariye, gotik denmesinin nedenini bu zaman kadar hiç merak etmemiş olmamı telafi ederek burada öğreniyorum. Gotik mimariye, gotik denmesinin nedeni şuymuş; Rönesans hümanistleri çirkin buldukları bu mimariye, barbar Gotların adından esinlenerek “Gotik” adını vermişler. Hümanistlerin çirkin bulduğu bu mimari eserleri, şimdiki bizler hayranlıkla izliyoruz.
Venedik Saat Kulesi
Meydandaki keşfedilecek eserler bitmiyor. San Marco Kilisesi’nin hemen solunda yer alan Saat Kulesi, 15. yüzyıla tarihlenmekte ve kadranı, ayları ve burç sembollerini tasvir etmekte.
Gondol Gezisi
Venedik'in en önemli yapılarından biri ise Rialto Köprüsü. Büyük Kanalı kapsayan bir gondol gezisi Venedik'te mutlaka yapılması gereken bir aktivite.
Gondollar yüzyıllardır Venedik içinde taşıma anlamında kullanılsa da artık turistik bir öğe halini almıştır. 6 kişilik olan bu gondollardaki gezi yaklaşık 30 dakika sürüyor ve 6 kişi için 120 Euro ödüyorsunuz.
Venedik’te gondollar siyahtır bunların neden siyah olduğunu merak etmiş küçük bir araştırma sonrası nedenini öğrenmiştim. Nedenine gelirsek; eskiden Venedik'te ulaşım araçları sizin de bildiğiniz üzere sadece gondollarmış ve Venedik'te yaşayan herkesin bir gondolu muhakkak varmış ve bunların hepsi de rengârenkmiş.
Venedikliler her gün en güzel benimki diye kavgaya tutuşur olmuşlar. Şehrin yöneticileri Venediklilerin bu "en güzel gondol kimin gondolu" kavgasına ve bir yasa çıkartıp son vermişler ve Venedikliler gondollarını siyaha boyamış. Siyah olmasının bir başka nedeni ise siyahın zift renginden kaynaklanan bir renk olmasıyla suya en dayanıklı haline gelmesiymiş.
Gondol turu boyunca neredeyse her binanın tarihini anlatan gondolcumuz sayesinde kanalların arasında gezerken etrafımıza daha dikkatli bakmaya başladık ve Marco Polo gibi tarihi kişiliklerin evlerini de görme şansını yakaladık. Kıvrak hareketler ile yoluna devam eden gondollardaki en büyük risk ise virajlar, bu yüzden binaların köşelerinden dönerken karşıdan gelenleri göremedikleri için bağırarak birbirlerini uyarıyorlar. Daracık balkonları, ahşap kapıları, panjurları ve kemerli pencereleri ile Venedik’in binaları çok fotojenik...
Gondol gezisinden sonra Hard Rock Cafe’de kahve molası sonrası Rialto Köprüsü’nün karşı tarafında kalan pazara geçtik. Buradan maske, magnet, hediyelik eşya alışverişlerimizi tamamladık. Venedik’te eğer iyi bir maske almak istiyorsanız; İtalya damgası olan maskeleri tercih etmelisiniz onun dışında olan çoğu maske Çin’de üretilip pazarlanan maskeler oluyor.
Venedik kesinlikle masalsı bir şehir. İyi fotoğraf kareleri yakalamak için hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Şehir size en doğal haliyle sunuyor.
Venedik'te en büyük sorun yerel halkın turiste doymuş olmasından mütevellit pahalı olması, ancak yine de her şeye değer…