Romantik kanallar şehri Venedik’teyiz. Münih’ten gece treni ile Venedik’e varıyoruz. Venedik’te iki önemli tren istasyonu bulunuyor. İlki yeni şehir merkezinde yer alan Venezia Mestre diğeri ise, kanalların ve eski şehrin yer aldığı Venezia Santa Lucia istasyonudur. Venedik’e tek karayolu ulaşımı, Mestre’den sağlanmaktadır. Büyük kanal üzerinden Santa Lucia istasyonuna ulaşabilirsiniz.
Şehir içinde de toplu taşıma deniz otobüsleri, deniz taksileri, gondollar ile yapılıyor. Büyük Kanal'ı gezmek isterseniz vaporetto olan toplu taşımayı sağlayan deniz otobüslerine binebilirsiniz. Venedik sokaklarında kaybolmamak oldukça zor. Bu yüzden bir kez bulduğunuz yeri ikinci kez bulma olasılığınız oldukça düşük görünüyor.
Şehrin en önemli meydanlarına gitmek için tabelalar var. Bunları takip ederek gidebilirsiniz ama bunlarında çevreyi fazla dolandırdığı oluyor. Biz cep telefonumuzda olan offline haritayı da kullanamadığımız için sokaklarda epey bir gezindik. Venedik sokaklarında kaybolurken kahvaltı için rastgele “Farini” pastanelerine rastlıyoruz. İtalyan lezzetlerini tatmaya buradan başladık. Venedik’e özel ekmekler ve tatlıları mutlaka denemelisiniz.
Büyük Kanal’a doğru giderken görülmesi gerek iki önemli yer de; Rialto Köprüsü ve San Marco Meydanı. Rialto Köprüsü tüm kentin manzarasına hakim bir yer ancak eylül ayının turizm patlaması burada yaşanmış olsa gerek. Adım atacak yer bulmakta oldukça zorluk çekiyorsunuz. Üstelik köprü bu anda tadilat aşamasında. Rialto Köprüsü 1591 yılında tamamlanmış ve o dönemde Büyük Kanal’ı geçmenin tek yolu da buymuş.
Köprünün iki yakasında da lokantalar bulunuyor. İsterseniz kanal manzarasında yemeğinizi burada da yiyebilirsiniz. Farkına varıyoruz ki yağmurlu hava kanal sularını yükseltmiş bu durumda suların taşmasına neden olmuş. Kanal kenarında yer alan tüm restaurantların masa altlarına kadar sular geldiği için yemek yiyenlerin zorlandığını gördük. Bu yüzden tercihimizi daha az su olan bir yerden kullanmaya karar verdik.
Köprüden manzaraya ait fotoğraflarımızı aldıktan sonra artık Büyük Kanal ve San Marco Meydanı’na geçiyoruz. Durumun hiç iç açıcı olmadığını burada da fark ediyoruz. Çünkü kanal suları yükseldiği için her yer sular altında kalmış ve belli yerlere tahtadan yol yapılmış. Çoğu insanda uzun kuyrukları beklemek yerine ayakkabılarını çıkararak yürümeye başlamış. Bizde uzun sürecek olan bu kuyruğu beklemek yerine ayakkabıları çıkarıp yürümeye başladık.
San Marco Meydanı’nda Venedik’in ünlü bazilikası, Bazilika Di San Marco yer alıyor. Dış mekan için 1204 yılında Konstantinopolis’ten getirilen ünlü bronz atın kopyaları, sütunlar bulunuyor.
Ayrıca meydanda Çan Kulesi ve Rönesan’tan kalma ünlü saat kulesi de yer alıyor. Aziz Mark’ın Çan Kulesi (Campanile di San Marco), merkezi bir konumda olduğundan buraya çıkarak kanal manzarasına doyabilirsiniz. 1902 yılında kule birdenbire çöktüğü için bir sonraki yıl yeniden yapım çalışmaları başlayarak Aziz Markos’un yortu günü olan 25 Nisan 1912’de açılışı yapılmıştır. San Marco Meydanı’nda ki en önemli yapıtlardan biri Dükler Sarayı (Palazzo Ducale). 9. yüzyılda inşa edilen bu yapı Venedikli yöneticilerin konutuymuş. Binanın bugünkü halini alması 14. ve 15. yüzyıllarda başlarında yapılan çalışmalar sonucu olmuştur. Ahlar Köprüsü, saray ile yan yana olduğundan buraya geçiyoruz.
1600’lü yıllarda yapılan Ahlar Köprüsü’nün ilginç hikayesi; Palazzo Ducale ile hapishane arasında bir geçit olarak inşa edilmesi ve adını da buradan mahkemeye götürülen mahkumların iç çekişlerinden almasıdır. Ahlar Köprüsü ile Büyük Kanal’ın birleştiği yerden de gondola binebiliyorsunuz. Gondola biniş ücreti 80 Euro. Daha makul bir fiyat isterseniz birkaç kişi ile birlikte de binebiliyorsunuz.
Biraz kalabalık, biraz sel hali olsa da muhteşem Venedik turumuzu güzel bir akşam yemeği ile bitiriyoruz. İtalya’da iseniz makarna, şarap ikilisine doyacaksınız demektir. Tren istasyonuna giden yol üzerinde ayrıca birçok pazar tezgahına da rastlayacaksınız. Bunlara da göz atmanızı tavsiye ederek, Roma’ya doğru yola çıkıyoruz.