Gotik Mimarinin Doğuşu

Paris’in güçlü manastırlarından doğan Gotik stil, Avrupa sanatı ve mimarisinde 400 yıl boyunca hâkimiyet kurdu. 12. yüzyılın ortalarında, bina teknolojisinin gelişmesi ve finansal kaynakların artması ile yeni entelektüel ve ruhsal istekler, yeni bir sanatın ve mimarinin gelişmesine yol açtı. Devamında piskoposlar ve hükümdarlar en ayrıntılı ve en büyük kiliseler yaptırmakta birbirleriyle yarıştı. Tıpkı 20. yüzyılın Amerikan şehirlerindeki yüksek ve daha yüksek gökdelenlerin rekabet ettiği gibi batı Avrupa’nın çoğu patronu da yarıştı Orta Çağ’da katedrallerin ve kiliselerin sürekli uzayan nefleri ve kulelerinde. Parlak camların donuk duvarları ve etkileyici bir şekilde havadar iç kısımlar öyle ki her yöne açılıyor gibiydi.

Işıl ışıl renkler sunan vitray pencereler inananları büyülemiş olmalı. Bu pencerelerden geçen ışık mekânları çok renkli bir pus içine dönüştürdü. Duvarlar, nesneler ve hatta insanlar bile çözülüyor gibiydi maddenin üstüne çıkan renklerin içinde. Gerçekten Tanrı’nın görkemli evleri oldu Gotik kiliseler, O’nun cennetteki şehrini çağrıştırıyordu. Ayrıca Gotik kiliselerin camları Hristiyan öğretilerini parıldatıyordu ve inançlı kimselere bir davetiye niteliği taşıyordu, azizlerin bıraktığı ayak izlerini takip etmeye. Vitray daha sonra anıtsal resmin ana öğesi haline geldi.


GOOD SAMARITAN WINDOW - Notre-Dame Katedrali, Chartres, Fransa. Resimli vitray pencere y.1200-1210

Bu detay Chartres Katedrali’nden (Good Samaritan Window), 12. yüzyılın ilk yıllarında yapıldı, Kutsal Kitabın ilk bölümü olan Yaradılış’tan sahneleri içerir. Pencere tasvirlerinde Âdem ve Havva’nın yaradılışı ve devamında işledikleri günahın sonucu olarak Eden Bahçesi’nden iş ve keder dolu bir hayata sürgün edilmesi konuları işlenmiştir. Âdem ve Havva’nın hikayesi Orta Çağ’da okuma yazma bilmeyenler için Samiriyeli kıssasının (Good Samaritan, Luka 10:25-37) ;“Ve işte, bir fakih kalktı ve: Ey Muallim, ebedî hayatı miras almak için ne yapayım? Diyerek İsa’yı denedi. Ve İsa ona dedi: Şeriatta ne yazılmıştır? Nasıl okursun? O cevap verip dedi: ”Rab Allah’ını, bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün kuvvetinle ve bütün fikrinle ve komşunu kendin gibi seveceksin” İsa da ona: Doğru cevap verdin, böyle yap, yaşarsın, dedi. Fakat o kendisini doğruya çıkarmak isteyerek İsa’ya dedi: Ya, benim komşum kimdir? İsa da söze başlayıp dedi: Adamın biri Yeruşalimden Eriha’ya iniyordu; haydutların eline düştü ve onu soydular ve vurdular, yarı ölü bırakıp gittiler. Rastgele bir kâhin o yoldan iniyordu; adamı görünce öteden geçti gitti. Ayni suretle bir Levili de o yere geldiği zaman, onu gördü, öteden geçip gitti. Fakat bir Samiriyeli yolculuk ederken, onun bulunduğu yere geldi; onu görünce acıdı, yanına gitti, yaraları üzerine zeytinyağı ve şarap akıtıp onları sardı ve onu kendi hayvanına bindirdi, bir hana götürdü ve ona baktı. Ertesi gün, iki dinar çıkardı, hancıya verdi ve: Ona bak ve bundan fazla ne harcarsan, yine döndüğüm zaman, sana öderim, dedi. Bu üçünden hangisi, haydutların eline düşen adamın komşusu oldu, sanırsın? Ve fakih: Ona acıyan, dedi. İsa da fakihe: Git, sen de böyle yap, dedi.” yorumlanmasında kullanılır ve Samiriyelinin burada çaresiz kalan yolcuyu kurtardığı gibi Mesih’in de bizi Âdem’in ve Havva’nın işlediği günahın üzerimizdeki yükünden kurtardığı anlamı çıkarılır (Res. 2). Vitray pencereler renkli ışığı mekâna indirgemesinin dışında topluluklara kelimelerden ziyade resimlerle vaaz vermiştir. Bu ışıltılı resimler izleyenlere geniş bir yelpaze sunmaktadır. Mükemmel bir şekilde komplike edilmiş bu sanatın eserlerinde bir çok anlam yüklüdür.

Gotik Stilin Oluşumu

12. yüzyılın ortalarında, Fransız kraliyetinin etkisiyle Paris çevresinde, günümüzde Gotik olarak bilinen, ayırt edici özelliklere sahip, yeni bir mimari üslup ortaya çıktı. Fransa’daki binalardaki bu yeni tarzın ve tekniğin belirginleşmesi güçlü bir merkeziyetçi monarşiyle aynı döneme rastladı. 100 yıl içinde, vitray pencereleriyle parıldayan, heykellerle kaplı, sadece Île-de-France bölgesinde inşa edilen kiliselerin sayısı 2700’dür.

Yapı teknolojilerinin gelişmesi giderek büyüyen pencerelere ve dışarıdan modern payandalarla desteklenen yüksek tonozların inşasına imkân verdi. Kısa bir süre sonra Gotik stil batı Avrupa’ya yayıldı ve bu bölgenin özelliklerinden ilham alanlar kademeli olarak Romanesk formu yerinden etti. Gotik 1400’e kadar hüküm sürdü, bu süre bazı bölgelerde daha fazladır. Gotik stil, kiliselerde ve sinagoglarda olduğu gibi belediye binaları ve konutlara da dâhil olmak üzere tüm yapı tiplerine adapte edildi.
Gotik” terimi 16. yüzyılda İtalyan sanatçı ve tarihçi Giorgio Vasari ile popüler oldu. O, Gotik stili eski moda olarak tanımlamış ve Romanesk’ten aşağı olarak değerlendirmiştir. Günümüzde Gotik terim basitçe, modern sanat veya Fransız stili anlamında kullanılır.

Kentlerin Yükselişi ve Entelektüel Yaşam

Gotik toplumsal başarının ve sosyal değişimin bir arada olduğu bir dönemdi. Avrupa kırsal kalmasına rağmen şehirler giderek önemini arttırdı. Toplumsal kimliği güçlendirmeye yönelik kamu projeleri ve törenlerle kentler önemli sanat ve patronaj merkezleri haline geldi. Entelektüel hayatı pek çok kimse yan yana bir etkileşim içinde yaşıyordu. Bu dönemde Bologna, Padua, Paris, Cambridge ve Oxford’da kurulan üniversiteler öğrenme merkezi olan manastır ve katedral okullarının yerini aldı. Peter Abelard (1079-1142) gibi parkla öğretmenler öğrencilerini kalabalıklardan çekti ve 13. yüzyılda İtalyan bir ilahiyatçı olan Thomas Aquinas (1225-1274), Paris’i Avrupa’nın entelektüel merkezi haline getirdi.

Gerekçeli bir analiz sistemi olarak bilinen Skolastisizm bu üniversitelerde belirdi. Amaç Hristiyan teolojisi ile klasik felsefe arasındaki uzlaşmayı sağmaktı. Skolastik düşünürler tartışmalarda mantıksal hatlar içinde geliştirdikleri kendi fikirlerini, düzenledikleri soru ve cevap metotlarıyla öne sürerlerdi. Thomas Aquinas öne sürdüğü Skolastik düşünceyle dinin doğaüstü olaylarını Aristotelesçi bir mantıkla açıklamaya çalışmıştır ve günümüz Katolik düşüncesinin temelini oluşturmuştur.

Fransa’da Gotik Sanat

Fransa’da Gotik stilinin gelişmesi ve filizlenmesi Capetian monarşisinin artan gücünün fonunda gerçekleşti. VII. Louis (1137-1180) ve Philip Augustus (1180-1223) Île-de-France’de kraliyet otoritesini pekiştirdi ve diğer bölgelerdeki güçlü soylular üzerinde daha fazla kontrol sağlamaya başladı. VII. Louis’in kraliçesi, Eleanor Aquitaine güneybatı Fransa’yı kraliyet topraklarına getirdi, fakat onların evliliği iptal edildiğinde Eleanor topraklarını geri aldı ve Henry Plantagenet –Anjou’nun kontu, Normandiya’nın dükü- ile evlendi ve Henry İngiltere’nin Kral II. Henry’si oldu. Bu karmaşık iddialar yüzyıllardır İngiltere’yi ve Fransa’yı bir kargaşanın içinde tuttu.

Fransız kralları kraliyet otoritesini sağlamlaştırmaya, etki ve ayrıcalıklarını arttırmaya devam ederken, hükümet merkezi Paris’te bir kıvılcım ile büyüyen inşaat patlaması, 12.yüzyılın ortalarında, Paris’i küçük bir kasabadan gelişmiş bir şehir haline getirdi. Başkentteki bu yoğun mimari aktivite hızı binalarda yeni plan tiplerini ve yeni teknolojileri düşünmeye itmiş ve sonucunda yeni stilin doğumuna zemin hazırlamış olabilir.
 

Saint-Denis Katedralinden Gotik’in Doğuşu

Çoğu görüşe göre Paris’in hemen kuzeyindeki Saint-Denis Katedrali, ilk Gotik yapıdır. Bu manastır 5. yüzyılda St. Denis’in mezarının üzerine inşa edilmiştir. St. Denis ilk Hristiyan şehitlerindendir ve ayrıca o Paris’in ilk piskoposudur. St. Denis Roma’da Pagan olan yerel halkın dinini değiştirdiği için Paris’e gönderilmiştir. Erken dönemde manastır kilisesinin gelişmesi kraliyet için önemliydi. Burası Fransız krallarının mezarlarına ve onların taçlarına, Fransa’nın aziz koruyucusu St. Denis’in kalıntılarına ev sahipliliği yaptı.

Yapı, 1130’lu yıllarda erken Orta Çağ kilisenin yerine yeni bir kilise olarak, Abbot Suger’ın gözetimi altında yapımına başlandı. Suger yapım aşamasında yöneticiliğini yaptığı manastırın vakayinamesinde kendi kaleminden haklı bir şekilde ortaçağ yapı planını eleştirdi. Suger ihtişama, kaliteye ve özellikle işçiliğe önem verdi. O uluslararası bir davet yaptı taş işçilerine, heykeltıraşlara, metal işçilerine ve cam ressamlarına ve böylece bu binayı sanatsal değişim merkezi haline getirdi. Böyle büyük bir girişim olağanüstü pahalı oldu. Manastır şehir sakinlerinden önemli destekler aldı. Suger sahte belgelerle cennetten yer satmamıştır, ana kaynağı sadece halktan toplanılan yardımlar olmuştur.

Suger 1135 yılında inşaata başladı, eski kiliseye bağlı yeni bir batı cephesi ve narteksle, fakat yeni bir kilise korosu yapıldı -3 yıl, 3 ayda tamamlandı, 11 Temmuz 1144 tarihinde kutsanmıştır- burası tamamıyla Gotik formda yapılan ilk yapı oldu. Suger vakayinamesinde eski binaların önemli günlerde gelen kalabalıkları karşılama konusunda yetersiz olduklarını eleştirdi. Suger inananlara hizmet etmenin Tanrı’ya hizmet etmek olduğunu savundu. Yapıda çalışanlar radikal bir yeni kilise tasarımı düşündüler, Suger ilham almak için Sahte Dionisos’un metinlerini inceledi, Dionisos Rabbin fiziksel görünümünü parlak bir ışık olarak kabul etmiş, 5.yüzyıl ortalarında muhtemelen Suriye’de yaşamış ve Hristiyan kimliğini gizlemiş bir düşünür. Yüzyıllardır süre gelen, bu Sahte Dionisos ayrıca şehit olarak kilisece kutsal kabul edilen Denis’in vücuduyla özdeşleşmiş oldu, Suger inandığı her şeyi yeni kiliseye adapte etti özellikle de ilahi olarak kabul edilen ışığa verdiği önemi vitray pencerelerle en güzel biçimde gösterdi. Suger yazıtlarda bronz kapının (kayıp) yeni kilise mimarisi için teşvik edici bir özellik olduğunu belirtir, “asillik parlaklıkla olur, bunun için zihinleri aydınlatmak gerekir, yani bu onları bir yolculuğa çıkarabilir, düşündürür gerçek ışığı ki gerçek ışık, doğru kapı Mesih’indir” (Panofsky, s. 49).

Koro planı yarı daire apsisi bir kemerli yol ile çevreleyen Romanesk hac planının temel özelliklerini korur, etrafında muntazam boyutta yedi şapel yayar. Koronun yapısal unsurları zaten Romanesk’te vardı; sivri kemerlerle, kaburgalı çapraz tonozlar ve harici payandalar duvarlardaki yükü hafifletti. Donuk duvarların parlak vitray camları, akıcı mekân, Suger inşaatçılarına mimari bir bütün oluşturmak için bu özellikleri açıkça vurguladı. Suger’ın kelimeleriyle “ dairesel şapel dizisi pencerelerdeki kesintisiz ve muhteşem ışığın sayesinden tüm iç mekâna güzellik katacak” (Panofsky, s. 101).  Suger ışığın manasında derin düşüncelere yolculuk yaptı o Tanrının ruhunu ve birleştiriciliğini ışıkta gördü, kendisi birincil olarak dua ve meditasyonla ilahi olana adadı, ona bu elverişli ortamı sağlayan rahipler oldu.

Suger’ın Saint-Denis’de vitray pencereleriyle yapmış olduğu devrimi neredeyse Fransız Devrimi’yle yok oluyordu. Ancak Alexandre Lenour adındaki girişken bir antikacı sayesinde 12.yüzyılda vitray pencereler yok olmaktan son anda kurtarıldı. 19.yüzyılda birkaç vitray manastıra geri döndü fakat çoğu paneller şuan müzelerde yer almakta. En iyi korunmuş vitray pencerede İsa’nın çocukluğuna ait bir tasvir yer almaktadır “The Flight Into Eygpt”. Zarafetle çizilmiş yüzler, yeşil ağaç yapakları ve capcanlı renkleriyle neredeyse yeni gibi. Olağandışı bir detay olarak -Meryem bükük bir palmiye ağacının dalından, aç olarak kavradığı İsa’nın komutuyla meyve koparıyor-kanonik olmayan bir İncil’e ait olan bu hikâye 12. yüzyıl sanatçıları için bir kaynak oldu.


THE FLIGHT INTO EGYPT - Saint-Danis Katedralinden.1140-1144 The Glencairn Museum, Bryn Athyn, Pennsylvania.

VII. Louis ve Eleanor Aquitaine seçkin bir topluluk ile Temmuz 1144 de yeni koroyerini kutsadı. Fransa’nın piskoposu ve başpiskoposlarının kutsamada toplanmasından bu yana -altardan, koro yerine ve kilise bodrumu boyunca ayinler kutlanıyor-  onlar böylece yeni Gotik stili ilk elden deneme şansına sahip oldu. Görünen o ki mimarları birkaç yüzyıl boyunca Fransız mimarlığının tarihi oldukça etkiledi.