Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu var. Kimi iş başarısına odaklı, para kazanmak için hayatını harcıyor. Kimi ailesine, kimi siyasete, kimi bilime, sanata odaklı. Kimi çocuğunun mutluluğuyla, kimi ise bir hobiyle doyuruyor ruhunu. Seyahati yalnızca izin günlerinde tatile gitmek olarak görebilirsiniz. Ama yolda olmayı bir hayat tarzı olarak görenlerdenseniz, bu sizin için bir mutluluk yolu orası kesin.
Bizim ülkemiz dünyanın zor bir coğrafyası. Ne dünya kadar paramız var cebimizde, ne de her ülkeye rahatça girip çıkacak kadar geçerli birer pasaportumuz. Ama bunlar gerçekten de aşılamayacak engeller mi?
Türkiye’de sahil bölgelerinde, İstanbul’da Sultanahmet’te, Avrupa’da tren istasyonlarında ya da Asya’da havaalanlarında görmüşsünüzdür: sırtında çantası, ayaklarında spor ayakkabılarıyla ekonomik tatil yapan ciddi büyüklükte bir kitle var. Bu sırt çantalı gezginlerin çoğunluğu Avrupalı çünkü ta deniz keşifleri döneminden beri farklı ülkeleri keşfetme isteği birçok Avrupa toplumunun içine yerleşmiş. Bizim ülkemizde gezginlik geleneği bu kadar köklü olmasa da yine de birçok gezgin var.
Türkiye’de sandığınızdan çok gezgin var. Gezginler tanıyorum otostopla Türkiye’yi gezen. Gezginler tanıyorum, Balkanlar’ı yürümüş. Asya’da küçük işler yaparak gezilerini finanse edenden tutun Avrupa ve İsrail’deki çalışma kamplarında yabancı dilini geliştirirken bir taraftan ücretsiz gezene kadar birçok gezginimiz var. Gezmenin zorluğu için bahane bulmasın kimse. Bakın gezgin ablamız Deniz Dağaşan aylardır tek başına Latin Amerika’yı geziyor, bir sonraki durağına yolda karar vererek.
Tüm dünya keşfedilmeyi bekliyor. Tek yapmak gereken yola çıkmak. Hayatta her şeyi bildiğini düşünenleri, sosyal medyada okuyarak tüm dünyayı anladığını zannedenleri seyahat çok güzel terbiye ediyor. Hindistan’dan pis diye iğrenen kişiler orada biraz zaman geçirince anlıyor aslında insanların neden üstlerinde başlarında fazla olmadığını. Kebap ve hamur işi dışında bir şey yiyemeyeceğini düşünen Asya’da biraz zaman geçirdikten sonra çiğ balığı bile sevmeye başlıyor. Avrupalı’yı medeniyet ikiyüzlüsü, Asya’yı fazla toplumcu, Ortadoğulu’yu geri kafalı ya da Amerikalı’yı gösteriş budalası olarak damgalamak çok kolay. Ama gidip buraları yerinde görünce anlıyor insan bu klişelerin neden oluştuğunu ve arkasındaki belki de haklı olan nedenleri. Yol insanı terbiye ediyor.
Tüm dünyayı keşfedip bitirdim demekten çok uzağım. Ama biliyorum ki bu uzun yolun sonunda insanın kendisi var. Seyahat edip de dünyayı gördükçe insan kendi yolunu buluyor. Batıya özenmemeyi, Doğu gibi mistisizme gömülmemeyi öğreniyor. Ama aynı zamanda Batı gibi medenileşmenin ve Doğu gibi orijinal kalabilmenin değerini de anlıyor. Yolda olmanın aslında çok iyi bir öğretmen olduğunu insan yola çıkınca anlıyor.
Her insanın farklı bir mutlu olma yolu var. Gezip görmek ise bunların en garantilisi. Hani hep duyar ve imrenirsiniz ya bir ülkeye tek yön bilet alıp da gidip keşfeden insanların hikayesini? Aslında o insanlardan olmak yalnızca bir bilet almak kadar kolay. Geri kalan her şey bir şekilde yoluna giriyor.
Ne diyor Can Yücel?
“Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
kendi yolumu çizdiğimde anladım.
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil.
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.”