Dünyanın dört bir yanından gelen insanların birlikte saygıyla yaşadıkları, “güneşin batmadığı imparatorluk” olarak bilinen İngiltere’nin görkemli başkenti Londra’da olmanın; hayatım boyunca unutamayacağım bir şehri keşfetmek demek olacağından habersizdim bir zamanlar… Romantik, seksi, hayal kurduran, keyifle gezdiğim estetik şehir; Londra…
Nereden ve nasıl başlarım, tek yazı ile hayatımdaki en özel şehri nasıl ifade edebilirim bilemiyorum. Bir yerler hep eksik kalacak, bir şeyler hep yarım olacak buna eminim. Gezmeye doyamadığım, ilk gittiğim günden döneceğim son güne kadar hafızamdaki her anın muhteşem anılarla dolu olduğu güzel Londra…
Yığınla vize evrakı hazırlamak, konsolosluktan randevu alıp uzun bekleyişler sonucu başvuruda bulunmak, üç hafta vize sonucunu bekleyerek bilet tarihimden 1 hafta öncesine kadar hazırlık yapamadığım ve bu süreçlerin hepsinden çok sıkıldığım bir anda buldum kendimi İngiltere’de…
Ukrayna Hava Yolları ile Kiev aktarmalı olarak 6 saatlik bir uçuşun ardından ulaştım şehre. Gayet keyifli ve pozitif bir ekiple daha önce hiç karşılaşmadığım kadar büyük uçaklarla seyahat ettim. Herkes Londra’ya gidiyor gibime gelmişti. Londra’da 5 tane havaalanı bulunuyor, kullandığım havayolu şirketi Londra’nın güneyindeki Gatwick Havaalanı’na indi. Daha önce internetten tanıştığım Türk dostu İngiliz ailem havaalanına kadar geldiler, en ufak eşyama bile dokundurmadan arabalarına kadar taşıyıp odama kadar çıkardılar. Türkiye’yi ve Türkleri çok iyi tanıyan ve seven ailemin sıcak yaklaşımı en büyük şansım olmuştu. Şehre ilk uğrayacağım tüm noktalara giderken bana eşlik eder ve arabaları ile bırakırlardı.
Evim, Londra’nın kuzeyinde şirin bir bölgedeydi. Tamamı müstakil evlerle dolu ve yemyeşil parkların çevrelediği bir bölgede yaşadım. Bahçesinde çeşitli meyvelerin olduğu üç katlı bir evimiz vardı. Evin ikinci katında otantik aksesuarla döşenmiş, tertemiz bir oda hazırlanmıştı benim için.
Londra, dünyanın en yeşil şehirlerinden birisi. Şehrin genelinde, kaldığınız yere çok kısa bir yürüyüş mesafesinde bir park bulabilmek mümkün. Parkların bazıları kraliyet ailesine ait olup diğer pek çok irili ufaklı park, bulunduğu bölgenin belediyesi tarafından yönetilmekte. Bu parklarda yüzlerce farklı türden hayvana rastlanabilir. Bunlardan bazıları olan; kuğulara, ördeklere, tilkilere, sincaplara, geyiklere ve hatta su samurlarına bu parklarda denk gelebilirsiniz.
Londra gezip görülmesi gereken yerler açısından oldukça zengin bir şehir. Görülmesi tavsiye edilen pek çok yer bulunmakta. Bunların en başında şehrin simgeleri olan Big Ben ve London Eye var. Bunların yanında Tower Bridge, Westminster Abbey, Oxford Street, Royal Albert Hall görülmesi gereken yerler listesinin başında yer alıyor. Uzun zaman aralığında bile gezip bitirebilmenin mümkün olmadığı kadar müzeyi ücretsiz görebiliyorsunuz. Sanata ve tarihe doyabileceğiz bu müzeler, ziyaretçilerine adeta görsel bir şölen sunuyor. Camden Town, Covent Garden, Greenwich ve Notting Hill şiddetle görülmesini tavsiye edebileceğim bölgelerden…
Yeme-içme zamanımı genelde daha çok yer görebilmek için harcadığımdan çok fazla restoran ve yeme-içme tavsiyelerinde bulunamayacağım. Ancak meşhur “Fish and Chips” anavatanın tadılmalı ve gideceğiniz restoranlara önceden rezervasyon yaptırılmalı gibi önerilerde bulunabilirim. Yağmurlu bir akşam Thames kıyısına bakan restoranlarda deniz ürünlerine eşlik eden sıcak şaraplı bir menü muhakkak denenmeli.
Londra’ya eğitim, staj ve gezme amaçlı gitmiştim. Yaklaşık 2,5 ay kaldım. İyi bir eğitim aldım, yepyeni insanlar ve kültürler tanıdım, iyi deneyimler edindim ve bol bol gezdim. Orta Avrupa’da gördüklerimden çok daha farklı şeylerle karşılaştım.
Londra’da dünyanın birçok farklı ülkesinden gelen insanların ırk, dil, din ayrımı yapmaksızın herkese eşit muamele ile yaklaştığını ve insanların birbirine değer verdiklerini gördüm. Bu var olan en özel yeti bence insanlık için. Çin Mahalleri, Japon Mahalleleri, Türk Mahalleleri, Yahudi, Hindu herkes bir arada ve mutlu… Camiler ve kiliseler yan yana, aynı tabelalarda sinagog ve kilise yönü gösteriliyor. Cuma günlerinin Müslümanlar için özel olduğunu ve camilerde namaz kılındığını bilen bölge halkı, saygılı davranarak olabildiğince sessizler.
Yol verme problemleriyle hala cinayetlerin işlendiği dünyanın bazı bölgelerine inat Londra’da en çok kullanılan sözün “özür dilerim” ve “lütfen” olduğunu görmüştüm. Bu kibarlık timsali İngiliz halkı, her sabah kocaman parklarda spor yapar, hafif İngiliz kahvaltılarıyla güne başlar, çalıştıkları zamanı işkenceye dönüştürmeden mutlu olmanın yollarını arayarak yaşarlarmış; bunu öğrendim. Hayatın ve yaşamanın bu kadar anlamlı hale gelebildiği bu topraklarda kısa bir süre de olsa yaşayabilmek kendimi özel hissettirmişti. Londra’dan ayrılırken kendime bir söz vermiştim. Bir gün mutlaka tekrar geri dönecek ve bu kez daha uzun süre kalacaktım…
Diğer yazılarım için: http://erenerdinc.blogspot.com.tr/