Dünyanın önde gelen baharat üreticilerinden olan Zanzibar, günümüzde olmasa da eskinin en büyük baharat üretim merkezlerinden. Baharat kokularının hakim olduğu adanın her bölgesi farklı olanaklar sunuyor ziyaretçilere.
Adanın güneyinde yer alan Kizimkazi balıkçı köyü, 12. Yüzyıldan kalan adanın en eski camisine ev sahipliği yapmasının yanı sıra, aynı zamanda yunuslarla yüzmek için en ideal bölge. Stone Town merkezine yaklaşık 1,5 saat mesafede. Ancak yunuslarla yüzmek %100 garanti edilemiyor, şansınız %90. Buradan teknelere binmeden önce şnorkel kiralıyor ve yunuslarla yüzmek için 6-7 metrelik teknelerle denize açılıyorsunuz.
Buradaki Menai koyu yaklaşık 420 kilometrekare alanı ile Yunuslar için koruma bölgesi. Sanki yunuslar da gelen turistlere alışmış gibi. Tekneye çok yakın mesafede yüzen yunuslar, 15-20’li gruplar halinde şov yapma yarışında gibiler. İstediğiniz noktada tekneden inip yunuslar ile yüzebiliyorsunuz. Ancak oldukça hareketli ve atikler, bu nedenle birini yakalamak zor. Ancak aralarında onlarla yüzebiliyorsunuz. Denizin içinden yunusların atlayışlarını izleyebiliyorsunuz.
Burada tekneler genelde 20 kişilik turist gruplarına hizmet veriyor. Ancak 20 kişi birden suya atlayınca doğal olarak yunuslar kaçıyorlar. Bu nedenle eğer imkan varsa 5-6 kişi birleşip ayrı bir tekne ile gitmek daha mantıklı olacaktır.
Yunuslarla yüzmek için Stone Town Merkezine yaklaşık 50 dakikalık mesafede olan Fumba da başka bir seçenek. Ancak Fumba’da yunus görme ve yunuslarla yüzme olasılığı Kizimkazi’ye göre daha düşük.
Yunuslarla yüzdükten sonra dönüş yolunda Jozani Ormanı’na uğrayabilirsiniz. Burası soyu tükenmekte olduğu için 1900’lerin ortalarından beri koruma altında olan Kırmızı Kolobus maymunlarıyla ünlü. Bu maymunlar Kirk’s red colobus olarak da biliniyor. Başındaki Kirk adı ise Zanzibar’da hayvan bilime ilk dikkat çeken kişi olan İngiliz Sir John Kirk’ten geliyor.
Jozani ormanına giderken yol boyunca “Dikkat Colobus çıkabilir” tabelaları ile karşılaşabilirsiniz. O nedenle sürücüler de bir hayli dikkatli gidiyorlar bölgede.
Ormanın içerisindeki patika yollarda dolaşırken kırmızı renkli, omuz ve kollarında siyah çizgi olan, siyah suratlı maymunlarla karşılaşmak mümkün. Erkekleri en fazla 12 kilogram, dişileri ise 10 kilogram kadar olabiliyor.
Kokuları diğer maymunlara göre daha ağır olan ve beslendikleri ağaçlara zarar veriyor olduklarından yerel halk Swahili dilinde zehirli maymun anlamına gelen “kima pinju” adını takmış bu maymunlara.
Adadaki görülmeye değer diğer canlı ise Prison Island diğer adıyla Chango adasında yaşayan dev kara kaplumbağaları. Bu adaçevresinde de isteyen şnorkel turlarına katılabildiği için öncesinde Stone Town’da Mercury’s Barın önünden teknelere bineceğiniz yerden şnorkel kiralıyorsunuz.
Chango adası açıklarında mercan kayalıklarının yoğun olduğu bölgede şnorkel ile yüzüp renkli su altı dünyasında keşfe çıkabilirsiniz.
Yaklaşık 45 dakika süren şnorkel turu sonrası etrafı bembeyaz kumsallarla çevrili Chango adasına ulaşıyorsunuz. Direk olarak adaya giderseniz, Stone town merkezinden yaklaşık 20 dakika sürüyor.
Chango adasının diğer isminin Prison Island yani hapisane olmasının nedeni, burada yer alan hapishane. Gerçi bina o dönemde hapishane olarak inşa edilmiş ama hapishane olarak kullanılmamış. Buraya Zanzibar adasındaki lepralı yani cüzzamlı hastalar getirilip yerleştirilmiş, bir nevi lepra hastanesi olarak görev yapmış. Binanın dışını saran kalın köklü sarmaşıklar ve ağaç dalları binaya çok değişik bir hava vermiş.
Adadaki dev kara kaplumbağaları 1919 senesinde Seyşeller hükümetinin Zanzibar sultanına hediye ettiği kaplumbağaların çocukları ve torunları. Aslında ilk hediye edilen bir dişi bir erkek kaplumbağa imiş ve bunlar Zanzibar merkezinde yaşıyormuş. Ama üremeye başlayınca ve açlık ile boğuşan halk yemek üzere kaplumbağalara saldırmaya başlayınca soyları tükenmesin diye kaplumbağalar bu adaya getirilerek korunma altına alınmış.
Günümüzde adada yaklaşık 100 – 110 civarında dev kara kaplumbağası var. 200 yaşına kadar yaşayabilen bu kaplumbağaların yaşları kabuklarının üzerine mavi renklerle işaretlenmiş. 150 yaşlarındaki bir kaplumbağanın ortalama kilosu 300 kilogram.
Bu kaplumbağalar çok yavaş hareket ettiklerinden, onlar için en büyük tehlike fırtına çıktığında üzerlerine ağaçların devrilme riski. Bu şekilde birkaç kaplumbağanın da kabuğu çatlamış. Yavruların en büyük riski ise yırtıcı kuşlara yem olmak. Bu nedenle yeni doğan küçük kaplumbağalar her tarafı tel ile çevrili ayrı bir bölümde tutuluyorlar.
Aynı zamanda adada çok sayıda tavuskuşu görmek de mümkün.
Zanzibar’da yoğun bir Hint nüfusu da mevcut. Genelde Hintliler adadaki zengin kesim. Prison Island gibi benzer bir kısım ada Hintliler’in işletmesinde.
Prison Island turu sonrasında Stone town’a geri dönerek baharat bahçelerine gitmek üzere yola çıkabilir, yol üzerinde üç farklı noktada duraklayabilirsiniz.
Bunlardan biri 1880 – 1882 seneleri arasında Umman sultanı Barghash Bin Said tarafından yaptırılan Maruhubi Sarayı. Gerçi zamanında mercan kayaları kullanılarak yapılmış olan saraydan günümüze pek bir şey kalmamış. 1899 senesinde çıkan yangında harap olmuş. Sadece sütunları ve Arap banyoları kalmış. Temiz su için dönemde kullanılan su tankları halen görülebiliyor.
Yapıldığı dönemde sultanın eşlerinin konutu olan sarayın bahçesinde ise yine o dönemde Hindistan’dan getirilip dikilmiş olan Mango ağaçları yer alıyor.
Buradan sonra baharat bahçelerine giderken yavaş yavaş yükseliyorsunuz. Yoldaki en ilginç tabela bir köyü işaret eden “Bububu” idi. 1905’te yapılan Zanzibar’daki ilk demiryolu Stone Town ve Stone town’un 10 kilometre kadar kuzeyinde yer alan bu köyü birbirine bağlamış. Köye verilen “Bububu” ismi ise trenin çıkardığı sesten ileri geliyormuş.
Yol üzerinde eski İran stili “Persian Baths” denilen hamamları görmek mümkün. Dönemin sultanı baharat bahçeleri ile bizzat ilgileniyor ve dönem dönem bu bahçalerde çalışıyormuş. Uçsuz bucaksız bu tarlalara bakan bölgede, çalıştıktan sonra temizlenmek ve rahatlamak için kendisine bu hamamları yaptırmış.
Hamamların bulunduğu bölgede köyde yaşayan çocuklar sarıyor birden etrafınızı. Hepsi birbirinden tatlı bu çocuklar hamamlar çevresinde oyun halindeler.
Hamam sonrasında bir Hindistan cevizi ormanı kenarında duruyoruz. Gökyüzüne dümdüz bir şekilde uzanan Hindistan cevizi ağaçları içinde bir tanesi dikkat çekiyor. Lightning tree ya da snake tree dedikleri bu Hindistan cevizi ağacına yıldırım düşmüş. Yıldırım düşmesi ardından tepesi Arby’s kıvırcık patates kızartmaları gibi kıvrım kıvrım olmuş. İlginç olan bir diğer şey ise ağacın halen meyve veriyor olması.
Sıra baharat adasının ünlü baharat bahçelerinden birinde Mr. Spice’ın eşliğinde baharatları keşfetmeye geldi. Zanzibar’da ilk baharat üretimi 1818 senesinde Umman Sultanının Zencefil üretilmesi emrini vermesi ile başlamış. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde Zanzibar dünyanın en büyük baharat üreticisi haline gelmiş. En fazla üretilen baharatlar arasında tarçın, vanilya, kırmızı biber ve kara biber türleri varmış. Hatta baharat ihracatı o kadar gelişmiş ki, köle ve fildişi ticareti baharatın gerisinde kalmış. Bu nedenle 19 yüzyıl sonlarında ada Baharat Adası olarak anılır olmuş.
Bahçeyi çok detaylı gezmeye kalkarsanız en az 3-4 saat ayırmalısınız. Burada size eşlik eden yerel rehber sizi bir ağaca ya da bitkiye yönlendiriyor. Elindeki bıçak ile bir parça kesip ya koklatıyor, ya da tattırıyor ve sizden ne olduğunu bilmenizi istiyor.
Bu şekilde kininden karabibere, tarçından vanilyaya, star fruit’ten kakaoya, zerdeçaldan karanfile pek çok baharat görebiliyorsunuz.
Bahçedeki Ruj meyvesi en ilginç olanı idi. Dikenli olan meyvenin çekirdeklerini ezince dudaklarınıza sürdüğünüzde renk veriyor. Bildiğiniz organik ruj.
Lemon grass ise kokusu ile oldukça etkileyici. Orada evlerin etrafına ekiliyormuş. Uzamış çimleri andırıyor görüntü olarak. Yemeklerinde kullanmalarının yanında, krem ve yağ yapımında da kullanılıyor. Üstelik sivrisinekleri uzak tutmak için çok etkili.
Mr. Butterfly ise bahçenin en renkli karakteri. Gerçi biz bahçeyi dolaşmayı bitirdiğimizde hava karardığı için bize şuovunu yapamadı ama bu kişi Hindistan ağacının tepesine adeta bir kelebek gibi çıktığı için bu ismi takmışlar. 20-30 metrelik dümdüz hindistan cevizi ağacına iki ayağını birbirine ip ile bağlamak suretiyle bir dakika içerisinde çıkabiliyor.
Bahçe gezimizin sonuna doğru hepimize muz yapraklarından yapılmış bileklikler,çantalar şapkalar ve kravatlar hediye ediyorlar. Artık bunun üzerine bizim de alışveriş yapmamız şart.
Bahçede üretilen baharatlarla yaptıkları tadım yemeğinin hazırlığını beklerken kurulu olan tezgahtan alışverişimizi yapıyor ve yemeğe geçiyoruz.
Hava karardı ama ışıklandırma yok. Hepimiz ayakkabıları çıkartıp bizler için hazırladıkları yer sofrasına oturuyoruz. Ufak fenerler aydınlatıyor ortamı. Büyük plastik kaseler içinde gelen 7-8 çeşit yemek onlara göre tadımlık olsa da bizim için çok doyurucu bir yemek oluyor. Bir de üzerine ananas, jack fruit, mangodan oluşan enfes bir meyve ziyareti.
Kahvelerimizi de içtikten sonra Zanzibar’ın Nungwi bölgesindeki meşhur bembeyaz kumsalları ile tanışmak üzere Baharat bahçesinden ayrılıyoruz.Zanzibar'da mükemmel yemek hizmeti sunan ulaşımı kolay Mangrove Lodge ve House of Spices otelleri konaklamak için tercih edilebilir.