Turkuaz Zanzibar: Zencilerin Sahili

Oldukça turist çeken bir ada olarak ismini çok duyduğum adayı merak ediyordum. Uganda-Tanzanya gezimiz sırasında bu adaya da uğramadan olmaz elbette. Zanzibar Uganda-Tanzanya gezimizin son durağı, hem Unesco Dünya Mirası listesindeki bu güzel ve tarihi adayı görüp gezeceğiz, hem de biraz deniz, güneş keyfi yapacağız. Adaya gideceğimiz günü heyecanla bekliyorum.

Adaya Dar es Selam'dan feribot veya uçak ile ulaşmak mümkün, biz uçağı tercih ediyoruz,  adaya yaklaştığımızda ise yemyeşil adanın güzel manzaralarını kuş bakışı izlerken adanın egzotik görüntüleri heyecanımı daha da artıyor.

Tanzanya’ya giderseniz sarı humma aşısı olmanız gerekli, bu hizmeti İstanbul’da Karaköy Rıhtım caddesinde bulunan Sağlık Bakanlığına bağlı İstanbul “Seyahat Sağlığı Merkezi” nde alabilirsiniz. Seyahatinizden 4-6 hafta önce aşıyı olmak zorundasınız ki bağışıklık kazanın ve artık 10 sene bağışıklık kazandınız. Sıtma için ise 7 hafta süreyle haftada 1 almanız gereken ilaç yine bu merkezden verilmekte, tüm bu hizmetler ücretsiz.

Ancak Tanzanya’ya girerken kontrol edilmeyen sarıhumma aşı kartlarımız Zanzibar girişinde oldukça sıkı kontrol ediliyor.

Zanzibar Tanzanya'nın doğusunda, Hint Okyanusunda "Zanzibar" ve "Pembe" ada olmak üzere 2 adadan oluşan özerk yönetilen bir bölge.

Zanzibar, İranlı göçmenler tarafından kurulmuş, adanın adı "zencilerin sahili" anlamındaki Farsça "zangi bar"'dan gelmekteymiş. 200 yıl kadar Portekiz hakimiyetinde kalan ada bir dönem Umman Sultanlığı denetimine geçmiş ve sonunda 1964 tarihinde özerk bölge olarak bir parçası olduğu Tanzanya'ya bağlanmış. Ada halkının çoğunluğu, (%90’a yakını) Müslüman.

Halkı oldukça yoksul olmasına karşın hemen herkes İngilizce konuşuyor. Dünyanın en önemli baharat üreticilerinden olan adanın doğal olarak en önemli geliri baharat ve elbette turizm.

Zangibar - Kisauni havalanına inip, doğruca otelimize gidiyoruz. Adanın şehir merkeze biraz uzakta oldukça lüks oteller var, ancak biz şehir merkezine çok yakın, hatta yürüyerek ulaşabileceğimiz, deniz kenarında, önü plaj ve 100 yıllık bir bina olan oteli tercih ediyoruz. Deniz muhteşem, Nil yeşili, turkuaz ve mavi renklerinin güzelliği ve harika beyaz kumsal bizi hemen büyülüyor.

Odalarımıza yerleşip şehir turumuza başlıyoruz. Bölgenin başşehri ve Zanzibar adasının merkezi Stone Town, 19.yy. Swahili kültüründen etkilenmiş tarihi dokusu, Arap, İran ve Avrupai elementlerin karışımı olan mimarisi ile Dünya Mirası listesinde yerini almış.

İlk olarak bir kale çıkıyor karşımıza, içinde ufak bir anfi-tiyatro var. Arapların Portekiz saldırılarına önlem olarak yaptığı bir Arap Kalesi. Kale şimdilerde turistik ve hediyelik eşya satıcıları ile turistlerin oldukça ilgisini çekiyor.

Taş şehir, 1800’lü yıllarda tüm doğu Afrika'nın köle ticaret merkezi olmuş ve bir milyondan fazla köle satışı ile en büyük köle pazarına ev sahipliği yapmış. Buraya tesadüfen gelen bir İngiliz misyonerin uzun ve zorlu mücadelesi sonucu, bu insanlık ayıbı ve vahşet ne yazık ki çok yakın bir geçmişte, 1964 yılında son bulmuş. Satılacak kölelerin üst üste -tabir-i caizse- tıkıldığı! zindanlar şimdi müze, müze çıkışında buraya getirilmiş ve satılmış kölelerin ruhlarının anısına yapılmış çarpıcı bir anıt var.

Köle ticaretini elinde bulunduran İngilizlerin, belki de ayıplarını afffettirmek için 19.yy.da yaptırdığı kilisenin (The Anglican cathedral of Christ Church) bahçesinde ise yere açılmış bir çukur ve çukurun içinde boyunlarından zincirlenmiş 5 zenci köle heykelleri düşündürücü, üzücü ve etkileyici, heykellerinin yüzünde o zavallı, günahsız insanların hüznünü adeta hissediyorsunuz.

1980’lerde Sultan’ın ailesi tarafından yaptırılmış ve Sultan Sarayı olark da anılan büyük beyaz bir bina olan Saray Müzesi, yıllarca Zanzibar Sultanının resmi konutu olarak kullanılmış, ihtilalden sonra ise Halkın Müzesi adı ile anılmaya başlayarak, sultanın eşyalarının ve özel eşyalarının da görülebildiği bir müze olmuş.

Şehirdeki daracık sokaklarda gezerken olağanüstü güzellikteki ahşap kapılara hayran olmamak mümkün değil. Ev sahibinin zenginliğinin simgesi olan bu güzel kapılar şimdilerde şehrin simgesi olmuşlar. Her biri ayrı güzellikteki ahşap oymalar, işçilik tek kelimeyle harika. Her sokakda başka güzellikteki kapıları resimlemeye doyamıyorum, zaten bu ada fotoğraf çekmeyi sevenler için adeta cennet.

Şehri gezerken ünlü şarkıcı, İran asıllı bir anne ve babanın oğlu olan Freddie Mercury (asıl ismi Farrokh Bulsara) Zanzibar doğumlu, doğduğu ancak şu anda otel olan evini de görebilirsiniz. Sahilde ise gün batımının da en güzel izlendiği bir restoran - Barı var.

Şehir merkezine yakın büyükçe bir Pazar yerine geliyoruz, oldukça kalabalık, halk her türlü yiyecek ihtiyacını buradan karşılıyor. Tropikal meyveler renk renk tezgahlara dizilmiş, kurutulmuş deniz mahsulleri, patatesin birçok çeşiti, sebzeler ve tabii çeşit çeşit baharatlar.

Deniz mahsullerini seviyorsanız burası sizin için bir cennet, her çeşit ürünü üstelik de çok ucuza yiyebilirsiniz. Şehir merkezinde her gece kurulan adeta bir açık restoran var. Kurulan tezgahlarda, gaz lambaları altında, hem yerli halk hem de turistler satılan her türlü et ve deniz ürünlerinden oluşan çeşit çeşit ızgaraları iştahla yiyorlar, kokular nefis, hijyen olduğu söylense de biz ilk gecemizde bir deniz mahsulü restoranını tercih ediyoruz. İsterseniz deniz kenarında, güzel bir konumdaki Fredie Perry restorana gidip hem gün batımını izler, hem güzel bir yemek yiyebilir, müzik dinleyebilirsiniz. Bir de özel Zanzibar pizzası var, tatmadığım için lezzeti hakkında bilgi veremiyorum.

Adanın en büyük gelir kaynağının baharatlar olduğunu biliyoruz, hatta adaya "baharat adası" da deniyormuş, durum böyle olunca bir baharat turu yapmalı ve bir baharat çiftliğine gitmeliyiz.

Yemyeşil bir cennet, yeşilin her tonu çeşitli bitkiler, ağaçlar, sarmaşıkların arasından yürürken rehberimiz bitkilerden yapraklar, tohumlar keserek tattırıyor, koklatıyor ve bize hangi bitki olduğunu soruyor, daha sonra da bize bitki hakkında bilgiler veriyor.

Vanilyayı tanıyamıyoruz, asalak bir sarmaşık ağaçta yetişiyor, yakınında bulduğu ağaçlara sarmalanıp büyüyormuş, yeşil fasulyeye benzer yeşil salkımlar, sonra sararıyor, daha sonra ise kararıyor, içindeki çekirdekleri de bildiğimiz vanilya. Oldukça pahalı olmasının nedeni ise bir kere çiçek açması ve sabah gün doğmadan toplanması gerekliliği.

Karanfili ve tarçını kokusundan hemen tanıyoruz. Koku giderici olarak kullanılan ve ağzımıza attığımız karanfil tanecikleri ağacın çiçeklerinin açmamış hali. Tatlılarımızı lezzetlendirdiğimiz tarçın kabuğu ise ağacın kabuğundan kendisi.

Lemon grass -limon otu- ilginç, ilk kez görüyorum ve duyuyorum, bu bitkiden yapılmış ve bir miktar satın aldığım ve döndükten sonra bolca kullandığım limon otu tozu, hem ekşimsi bir tat hem de güzel bir aroma kattı zeytinyağlı yemeklerime.

Bunların yanısıra bildiğimiz karabiber, zencefil, kakao, zerdeçal, muskat ve bilmediğimiz daha başka çeşitli baharatlar var, gerçekten de çeşit açısından oldukça zengin.

Bu bitki, çiçek ve baharatların bazıları parfümeride de kullanılıyor, elbette bizlere ürettikleri ve minik şişelere doldurdukları kokuları denemek üzere sunuyorlar, biz de bu mis kokulu hediyelik şişelerden dostlarımıza götürmek üzere birkaç şişe alıyoruz.

Tropik meyveler açısından da oldukça zengin bir ada.

Yerli bir genç bize bir show yaparak Hindistan cevizi ağacına tırmanıp meyveleri nasıl topladıklarını gösteriyor, bir de ağacın yapraklarından bizlere birer taç yapınca bol bahşişi de hakediyor.

Turumuz paketlenmiş baharatların satıldığı bir standda son buluyor, yine hem kendimiz hem dostlarımız için paket paket alıyor ve hemen yanındaki standa geçiyoruz, bize her çeşit tropik meyvenin ikram edildiği bir meyve ziyafeti ve meyvenin kendi kabuğundan içtiğimiz hindistan cevizi suları da turumuza lezzet ve keyif katıyor.

Buradan köleliğin kalkmasından sonra bile devam eden köle ticaretinde kullanılan tünelleri görmeye, Şehir merkezine 25 km. mesafedeki Mangapwani’ye (Swahili dilinde Arap sahili anlamına gelen ve köle ticareti yıllarına dayanan bir isim) gidiyoruz.

Kölelerin tutulduğu sayısız mağaralar var ki bunların içinde en popüler olan ve turist çeken Coral Cavern. Mağaraya giriyoruz, ben insancıkların buralara nasıl atıldıklarını düşünerek ve içim daralarak yarı yoldan geri dönüyorum.

Bu gün adada son günümüz, "Prison Island - Cahanguu" “Hapishane Adası”na gidiyoruz.

Adada 1893 yılında inşa edilen hapishane azılı suçluların kaçmasını engellemek amacı ile yapılmış ancak daha sonra sarı humma gibi tehlikeli hastalıklar için karantina olarak kullanılmış.

Adanın bir bölümünde yaşayan dev kaplumbağalar ise adaya turistleri çekmekte büyük etken. Seyşeller Valisinin, Zanzibar Valisine armağan olarak yolladığı bir dişi bir erkek kaplumbağalar daha sonra bu adaya gönderilmiş ve burada üreyip çoğalmışlar. Yeni doğmuş kaplumbağalardan 100 ila 150 yaşındaki dev kaplumbağaların yaşları sırtlarında taşıdıkları evlerinin üzerine yazılmış. Heybetleri ile ürkütücü görünselerde oldukça sevimli olan bu hayvanları ellerimizle besliyoruz.

Turumuzun son durağı, adanın yakınındaki mercan kayalıklarının yoğun olduğu başka bir ada. Teknemize binmeden bize verilmiş olan snorkel ve paletlerimizi takıp kendimizi ılık ve turkuaz sulara bırakıyor ve renk renk muhteşem mercanların güzelliklerini izleyerek yüzüyor ve bu güzel suların ve su altındaki harika görüntülerin tadını çıkarıyoruz.

Böylece bir güzel gezinin daha sonuna geliyoruz, adadan güzel izlenimlerle ayrılırken tümüyle çok beğendiğim ve etkilendiğim adadan aklımda kalan köle ticareti ile sevdiklerinden koparılmış zavallı insanlara çektirilen acıların dehşet yüzü ama gerilerde kalmış olmasının mutluluğu ile alabildiğine uzanan turkuaz sular.

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.