Balkan Keşfi: Saraybosna

İnsan kanında Boşnak genlerini de barındırınca kendini Balkanlara daha yakın ya da o kültürün tamamen bir parçasıymış gibi hissediyor ister istemez. Hal böyle olunca gidip görmek, oraların havasını ciğerlerine çekmeyi istemek de kaçınılmaz oluyor. Uzun zamandır gitmeyi istediğimiz, yapmayı planladığımız bu "Balkan Keşfi" seyahatimizi 2013 senesinin Kurban Bayramı'na yani Ekim ayına denk getirdik ve en güzel bayramı yaşadık. Rotamız Saraybosna-Podgorica-Üsküp-Priştina idi. Gördüklerimizi, gezdiklerimizi paylaşmak kaldı bana da :)

14 Ekim 2013 Pazartesi günü Pegasus'un 10:25 uçuşuyla Saraybosna'ya vardık. 1 saat 40 dakika gibi süren bu kısa yolculuğumuz Bosna Hersek'e varmamızın verdiği heyecanla hemencecik geçti. Tabii erken kalktığımız için ve de gün içinde çokça gezeceğimiz için birazcık uyuklayarak geçti.

Akıllarda var olan 'Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası' söylemi buraya ayak basar basmaz yerini 'Balkanlardaki sıcak ve güzel hava dalgası' söylemine bıraktı. Eğer Bosna Hersek'e ya da Balkanlara gidecekseniz Ekim ayı en ideali; sonbaharın güzelliğine orada daha bir aşık oluyorsunuz. Her taraf sarı yapraklarla bürünmüş ağaçlarla dolu. Ağaçların bu kadar farklı renklerde olduğunu ve birbirleriyle bu kadar uyum içinde doğayı unutulmaz bir tablo haline getirdiğini ben Saraybosna'da gördüm.

Havaalanında bizi Hotel Halvat ekibinden karşıladılar ve maceramız başlamış oldu. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Bosna her anlamıyla mağrur, gururlu ve hüzünlü bir ülke. Nitekim insanları da öyle. Yolda giderken bunu çok iyi hissediyorsunuz, içinize işleyen bir yanları var. Havaalanı ve Baş Çarşı yani otelimizin de bulunduğu eski Saraybosna merkezi arası yaklaşık 25-30 dakika tutuyor. Yol boyunca her yanda sarıya boyanmış ağaçları ve savaşın izlerini üstünden atmamış her yanı kurşun izleri içinde olan binaları görüyorsunuz. Savaşın bu kadar yakın olması, yaşaması ve izlerini kaybetmemesi üzüyor insanı, içi biraz da olsa sızlıyor. Sonra anlıyorsunuz ki bu mağrur ülke gerçekten de bir mucize; ayakta kalabilmenin, hüzünle yaşayabilmenin mucizesi.

Saraybosna'da hem tarihin içinde olayım hem de şehrin tam ortasında bir yerde konaklayıyım diyorsanız Hotel Halvat mükemmel bir seçim olur. Hem işletmesi mükemmel, hem yeri mükemmel, hem de çok yardımcılar. Gitmeden yaklaşık 1 ay önce yaptırdığım rezervasyonumuz sonrasında aklımdaki tüm soruları mail yoluyla sordum ve anında cevap aldım. Nitekim oraya vardığımızda da hala var olan sorularıma usanmadan cevap verdiler, çok yardımcı oldular. Biz 3 kişi olarak konaklayacağımız için daha önceden de belirttikleri gibi Hotel Halat'ın yan binasında farklı bir yerde kaldık. İyi ki de orada kalmışız, manzarasıyla, konforuyla Saraybosna seyahatimizi unutulmaz kılan bir konaklama oldu. Kaldığımız yer bir evin çatı katıydı ve tamamen Baş Çarşı manzaralıydı. Hotel Halvat bir aile işletmesi olduğu için de sizi hemen kendi içlerine alıyorlar sanki çoktandır bu ailenin bir parçasıymış gibi hissediyorsunuz. Giderseniz mutlaka orada konaklamanızı öneririm. Gittiğimiz anda her zaman yaptığımız gibi bavulları odaya atıp çevreyi şöyle bir gezmeye çıktık. Yolculuklara erken başlamının bir diğer artısı da gittiğin yerde günün her zaman sana kalması :)

Daha önce de dediğim gibi Saraybosna mağrur, gururlu ve hüzünlü bir şehir. Sokaklarında attığınız her bir adımda bunu içinizde daha fazla hissediyorsunuz. Baktığınız her evde bir kurşun izi savaşı hatırlatıyor size, insanların yüzündeki buruk gülümseme zor zamanların geçtiğini ama hiç de unutulmadığını gösteriyor. Hotelimizden çıktığımız anda kendimizi Baş Çarşı'da yani tarihi merkezde bulmamız neredeyse 3 dakika sürüyor. Gittiğimiz gün bir de bayram arefesi olduğu için herkeste tatlı bir koşturma, bir alışveriş telaşı var. Bayramı başka bir ülkede hele de dede topraklarında geçirmek anlatılamaz derecede keyifli. Bosna Hersek Avrupa Birliği'nde değil henüz bu yüzden de Euro kullanmıyorlar, Bosna Markı kullanıyorlar. Euro kullanmayan ülkelerdeki döviz hesaplamaları bana biraz zor gelse de zamanla alışıyorsunuz. Eklemeden geçmeyelim bir de kredi kartı kullanılmıyor hiçbir yerde, tamamen nakit çalışıyorlar. Giderken yanınızda belli miktarda para götürmek en mantıklısı. Biz farklı ülkeleri de seyahat edeceğimiz için elimizdeki nakitin hepsini Bosna Markı'na ya da Euro'ya çevirmedik, bankamatikler sağ olsun her ülkede bize yardımcı oldular :)

Baş Çarşı'da şöyle bir turlayıp etrafı da gördükten sonra acıkan karnımızı doyurmak için bir yerler aramaya başladık ve sonunda bir restorant bulup Bosna'nın yöresel yemeklerinden olan Cevapi yemeye karar verdik. Cevapi bir tür kebap; doğranmış soğan, acı sos ve kırmızı biberle servis ediliyor. Hatta soğanları o kadar ince doğruyorlar ki uzaktan pilav olarak görmeniz kaçınılmaz (ki biz de öyle zannetmiştik en başında :) Yanına bir de Bosna yoğurdu söylerseniz mükemmel bir öğünü yemiş olursunuz. Yoğurtları da Türk yoğurdu gibi değildi daha sulu ve daha lezzetliydi. Bu lezzetli öğüne ödeyeceğiniz hesap ise cep yakmayacak kadar cüzü bir miktar. Cevapi restoranlarını Baş Çarşı'nın her yerinde rahatlıkla bulabilirsiniz. Karnımız doyduktan sonra Saraybosna'yı keşfimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

)

Hazır Baş Çarşı'dayken mimarların piri Mimar Sinan'ın 1531 yılında inşa ettiği Gazi Hüsrev Bey Camii'ni görmeden geçmek olmaz. Camii geniş avlusu, şadırvanı ve tğm detaylarıyla mimarının Mimar Sinan olduğunu uzaktan söylüyor size. İçerisindeki çınar ağaçlarının sarı yaprakları, şadırvandan akan su sizi gelip görmeniz için cezbediyor adeta. Yalnız arefe günü orada olduğumuz için camii ertesi günkü bayram namazı için temizlenmişti o yüzden içeriye giriş yoktu ne yazık ki. Ama dışarıdan harika görünen bu camiinin içinin de harika olduğundan hiç şüphemiz yoktu doğrusu. Buradan sonra şehri keşfimize devam ediyoruz.

Gazi Hüsrev Bey Camii

Gazi Hüsrev Bey Camii

Saraybosna Miljacka Nehri'nin etrafında kurulmuş bir şehir. Aynı zamanda dinler mozağiyi denilen Müslümanlık, Ortodoksluk, Katoliklik ve Musevilik'in bir arada yaşadığı bir şehir. Tarihi dokusu, kendine aşık eden havasıyla da Balkanlar'ın kültürel başkenti. Şehrin ortasından akan nehrin üzerinden köprülerle geçiz imkanı sağlamışlar. Tabii bu durumda en ünlü köprünün Avusturya-Macaristan krallığının veliahtı olan Arşidük Franz Ferdinan'ın öldürülüp 1.Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olan köprü olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde. İnsan bir garip hissediyor bu köprünün üstünden geçerken; zamanında bir savaşa patlak vermiş bu köprü hala daha kullanımda ve günlük hayatı sürdürmekte insanlar. Yürüyerek her yeri gezebiliyorsunuz bu şehirde, en güzel tanıma yöntemi bir şehri, bu yüzdendir ki biz de elimizde haritamız ayağımızda en rahat ayakkabılarımızla yolları arşınlamaktayız. Hazır Saraybosna'ya gelmişken Mostar'a gitmemek olmaz diyoruz. Bunun için de Avrupa'nın en eski tramvaylarından biri olan Saraybosna tramvaylarına biniyoruz ve şehrin diğer tarafındaki otogara gidiyoruz otobüs saatlerini öğrenmek için. Tramvaylar gerçekten de eski ve kullanında insanda o şehri daha iyi öğrendiğine dair bir his oluşturuyor. Bir şehri en iyi tanımanın yolu oranın yerlisi gibi hareket etmek. Bosna Hersek'de Boşnakça konuşuluyor ama çoğu Türkçe anlayabiliyor yerlilerin, İngilizce bilenlere de ratlayabiliyorsunuz. Bundandır ki tramvayda pek sıkıntı çekmedik hangi durakta inmemiz gerektiğini sorarken :) Otogara vardığımızda otobüslerin pek çok yere gittiğini gördük, Mostar'a neredeyse her saatbaşı otobüs var zaten. Gidiş-dönüş kişi başı 10 Euro ya da 20 Euro bir şey tutuyor. Yeterli bilgileri alıp karar vermek üzere ayrıldık otogardan, bu sefer yürüdük tabii hotele kadar.

Hotele vardığımızda verdiğimiz karar hepimizi pek memnun etti. Hotel Halvat'ın anlaşmalı olduğu bir şirket var aynı günde 5 farklı şehri gezdirip, rehberliğini yapıp bir tur şirketi gibi. 3 kişinin üstüne de belli bir miktarda indirim uygulamaktalar üstelik de kişisel tur oluyor bu yani sizin grubunuza özel. Biz de bu fırsatı kaçırmayalım ve hazır gelmişken diğer şehirleri de görelim dedik ertesi sabah turumuza başlamak üzere güzel bir uyku çekmeye koyulduk.

Odamızdan Baş Çarşı'nın gece manzarası

Saraybosna'da bayram o kadar güzelki her insanın yaşaması gerekiyor bunu. Bayram namazındaki insanların takım elbiseleri, bayramlaşmaları Türkiye'de yaşamadığımız ya da görmediğimiz cinstendi. Kahvaltımızdan sonra gelen tur rehberimiz ki aynı zamanda da şöförümüzdü kendisi ilk bakışta bize annemin var olmayan oğlunu hatırlattı bize. Zaten Bosna Hersek'i gezerken tek hayıflanmamız annemin tamamen bir Boşnak olarak gözükmesi bizimse hiç ama hiç benzemememiz kendisine. Neyse efenim turumuz Mostar-Pocitelj-Medugorje-Buna şehirlerini kapsıyordu.

Saraybosna ve Mostar arası pek uzak değil ama yollar dağların arasından geçtiği için ve de virajlı olduğu için biraz fazla sürüyor haliyle. Oraya vardığınızda gördüğünüz manzaraysa muhteşem. Mostar Köprüsü 1993 yılındaki savaşla ne yazık ki yıkılmış ama UNESCO'nun ve Dünya Bankası'nın desteğiyle yeniden inşası 1997 yılında başlamış tekrar ve 2003 yılında son bulmuş. Köprü UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde yer almakta. Köprünün üzerinde birkaç fotoğraf çektirdikten sonra sabah kahvemizi içmek üzere nehrin kıyısındaki bir kafeye oturduk. Yapılabilecek en güzel şey doğrusu Mostar manzarısına doğru.

Saraybosna - Mostar yolu böyle bir manzara içinden gidiyor.

Mostar

Mostar'dan sonra yolculuğumuz Pocitelj kasabasına doğru devam etti. Mostar'la arası 20 dakika bile olmayan bu kasaba tarih sayfasından çıkmış gibi adeta. Kasabanın tepesinde bir kale inşa edilmiş ki kalenin üstünden tüm nehri görebiilyorsunuz. Mimarisi ve tarihi dokusu bu kadar muhteşem olan kasabada 905 kişi yaşıyor ve pek de görülecek bir şey yok kalesinden başka. O yüzden yolculuğumuza bir sonraki durağımız için devam ediyoruz.

Pocitelj'nin kalesinden görüntü görülmeye değer ve muhteşem

Sıradaki durağımız Medugorje. Medugorje, Hırvatistan sınırına çok yakın olan ve Bosna Hersek'in Hersek bölgesinde bulunan bir şehir. Şehirde gezerken daha çok Hırvat bayrakları görmek mümkün. Bu şehrin en önemli özelliği ise Meryem Ana'nın 1981 senesinden beri bu şehirdeki 6 çocuk ve bir rahibeye görüldüğünün rivayet edilmesi. Bölgede bu inanıştan dolayı pek çok kilise var ve kutsal olarak görülmekte.

Medugorje'de yer alan en büyük kilise

Son ve en güzel durağmız Buna. Buna şehrinin huzuru ve doğal güzelliği hemen hemen hiçbir şehirde yoktu. Neretva ve Buna nehirlerinin birleştiği yerde bulunan Buna şehri Mostar'ın 10 km yakınında. Kurulduğu alan o kadar güzel ve dağların arasından çağlayan şelale o kadar büyüleyici ki burada olup o havayı koklamak insana huzur veriyor. Buradaki görülmeye değer en önemli yapıysa Blagaj Alperenler Tekkesi. 15. yüzyılda dağların yamacında kurulan bu tekke insanı hayrete düşürüyor, o zamanın teknolojiyse dağları oyup böyle bir tekkeyi nasıl yaptıklarını, suyun o gücüne nasıl karşı koyduklarını sorguluyorsunuz orada olduğunuz sürece. Bu arada su da buz gibi ve tadı enfes. Bu huzurlu mekanda akşam yemeğimizi de yeyip yola koyuluyoruz Saraybosna'ya gitmek için. Daha önce dediğim gibi seyahatteyken yolculuk boyunca hiç uyumam, bu sefer de öyle yaptım. Manzarayı beynime nakşettim, içime hapsettim.

Buna

Buna'da yer alan Blagaj Alperenler Tekkesi

Şehre vardığımızda ertesi günkü Podgorica yolculuğumuz için kahvaltılık olsun bir de hazır gelmişken Boşnak böreği yemeden gitmeyelim diye açık olan bir börekçiden 'burek'imizi aldık. Burada böreğe 'burek' diyorlar. Annem Boşnak olduğu biz bu tada alışkınız ama yenmeden gidilmemesi gereken şeylerden Boşnak Böreği, üstelik de patatesli, kıymalı, kabaklı çeşitleri bir harika. Saraybosna'ya vedamız hüzünlüydü bir hayli. Kendine bu kadar aşık eden bir şehir... Eklemeden de geçmeyelim Saraybosna'da Srebrenica Savaşı sırasında inşa edilmiş bir UmutTüneli var. 800 metre uzunluğundaki bu tünelden savaş zamanında yaralılar, ecza malzemeleri, yiyecekler taşınıyormuş. Şu anda 20 metrelik bir kısmı ziyarete açık halde. Ne yazık ki yüreğimiz kaldırmayacağını düşündüğümüz için tüneli ziyaret edemedik ama şu anda etmediğime de pişmanım doğrusu. Bir sonraki gidişimde hem anneannem ve dedemin köyünü ziyaret etmek hem de tüneli gezmek bir diğer hedefim olacak.

Kurşun izleri bilerek kapatılmıyor ve her an savaşın varlığı ve çektirdiği acılar hatırlanıyor Saraybosna'da

Saraybosna maceramız 2 günlüktü, sıradaki durağımız Karadağ'ın başkenti Podgorica :)