Otomobil sevdalılarının gönüllerinde taht kurup otomobillerle çok da ilgili olamayanları bile kendine hayran bırakabilecek, tasarım ödüllü binasının içinde dünyanın en önemli markalarından birinin 19. yüzyıl sonrası dünya tarihi ile harmanlanmış öyküsünü keyifle anlatan bir müze Mercedes-Benz Müzesi.
Almanya'nın Stuttgart kentindeki müzenin tasarımındaki keskin netliğe rağmen kıvrımlı, esnek ve ferah formu, ne fazla ne eksik bence tam kararında düzenlenmiş. Temasıyla bütünleşen tasarımı ile her yaştan ziyaretçinin keyif alabileceği bu müzeyi ilk duyduğumda "Adıyla müsemmadır, otomobil müzesi işte, bakar çıkarım" gibi bir düşüncedeydim ancak müzenin gezdiğim ilk katından itibaren mahcup oldum!
Kent merkezinden tarif edersem Hauptbahnhof'tan (Merkez Tren Garı) S1 Bahn hattını kullanarak Kirchheim yönüne giden trene binip Neckarpark durağında inmelisiniz ve tabela yönlendirmelerini takip ederek 6-7 dakika yürüyerek kocaman, metalik renkteki bu güzel binaya ulaşabilirsiniz.
Ben içeri girmek için acele etmiyor, önce dışarıdan biraz bakıp fotoğraf çekiyorum. Bina tasarım ödülü almış. İnternet sitesinden öğrendiğime göre, yüksekliği 47,5 metre, kullanım alanı ise 210 bin metre kare. Girişe doğru yöneldiğimde park etmiş bir Sarı Mercedes görüyorum! (Müzeden çıktığımda yerinde yeller esiyordu.) Binanın girişine doğru yöneliyorum. 4800 m2'lik taban oturumunun hakkını verdiği ilk bakışta bile belli olan geniş giriş bölümünün merkezi konumunda olan bilet gişesine yöneliyorum. Bilet 8 Euro.
Sonra sağ tarafta bulunan vestiyer bölümüne sırt çantamı bırakmam gerekiyor; fotoğraf makinemi, küçük çantamı ve telefonumu alıp gerisini bırakıyorum (Müzeyi gezerken fotoğraf makinemin pili bitiyor, yedek pili çantada bıraktığım için telefonun şarjının bitmemesi için dua ederek fotoğraf çekiyorum. Bunca yıl fotoğrafla ilgilenen biri olarak hala bu kadar dikkatsiz olmamı takdir ediyorum!). Tekrar bilet bölümüne doğru geliyorum. Müze bu kattan başlamıyor. Bilet turnikelerinden geçip asansörlerden biri ile ferah bir şekilde 8. kata ulaşıyorum. Durmadan önce bir an at nalı şıkırtısı duyduğumu sanıyorum. Daha emin olamadan kapı açılıyor. Sergi salonuna doğru duran doldurulmuş beyaz bir at görüyorum, o tarafa doğru yürüyorum. Atın üzerinde durduğu kaidede bir yazı var: "I do believe in the horse. The automobile is no more than a transitory phenomenon" (Ben atlara inanıyorum. Otomobil, geçici bir hevesten başka bir şey değil…) Sözün sahibi İmparator 2. Wilhelm. Açıkçası imparator ileri görüşlü biri değilmiş!
Ana salonlar kronolojik sıralanmış. 8. katta ilk benzinli motor örnekleri, ilk otomobillerle başlayıp binanın kıvrımlı görüntüsüyle uyumlu rampadan aşağı doğru devam ediyorum ve diğer salona ulaşıyorum. Tüm katlar bu şekilde gezilebiliyor. Her dönem kendine özgü tasarım, ses, ışık efektleriyle yansıtılmış ve o dönemin otomobil koleksiyonu yerini almış. Kat geçişlerinde dönemler arasındaki önemli tarihi olaylar sergilenirken firmanın ve otomobillerin de bu süreçteki dönüm noktaları aralara serpiştirilmiş. Ayrıca katlarda bulunan başka salonlarda da otobüs, kamyon gibi diğer araçlar, aksesuarlar ve benzeri koleksiyonlar da sergileniyor. Devlet adamlarının kullandığı otomobillerden, yarış otomobillerine kadar pek çok aracın da sergilenmekte olduğunu görüyorum. Son katta bir simulatör de bulunuyor. Ben denemedim ama meraklısı epey vardı. Bu kadar güzel düzenlenmiş bir müzeyi ne zaman gezdim bitirdim farkına bile varmıyorum. Çıkmadan önce müzenin kafesinde bir yorgunluk kahvesi içiyorum.
Eğer Almanya'ya yolunuz düşerse bu müzeyi gezebilmek için Stuttgart'ı rotanıza eklemek iyi bir fikir. Aslında çok hoş ve keyifli bir kent olan Stuttgart'ı bir bütün olarak da pas geçmeyin derim...