Dinlerin Ortak Değeri Kudüs

Tel Aviv üzerinden kiraladığımız aracımızla Kudüs yolculuğumuz 1 saate yakın sürdü. Henüz erken bir saatte Kudüs’e varmış olduğumuz için öncelikle Kudüs tarihi merkezini uzaktan görebileceğimiz Zeytin Dağı’na gidiyoruz. İlk defa Arapların yaşadığı mahallelerin içinden geçtiğimiz için biraz tedirgin olduk ancak herhangi bir sorunla karşılaşmadık. Zeytin ağaçlarının içerisinden yükselen altın kubbeli Haram esh Sharif Camii manzarası insanı gerçekten etkiliyor.

Zeytin Dağı

Otelimiz Yafa Kapısı (Jaffa Gate)’e 15 dakikalık yürüme mesafesindeki Ben Hillel Boutique Hotel. Oldukça canlı sayılabilecek bir bölgede bulunuyor ve yeme-içme yerlerine de yakın. Görevli olan arkadaşlardan birinin çok az İngilizce biliyor olması haricinde bir sorunla karşılaşmadık. Otelin yakınlarında bulunan otoparka aracı bırakmak mümkün ancak hem Kudüs hem de Tel Aviv’de hem genel harcamaların hem de otopark harcamalarının oldukça yüksek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle Tel Aviv’de geceliği 95 şekel (75 TL) ödemek içimize dokunuyor. Sadece cuma günleri saat 14.00’ten pazar sabahı 08:00’e kadar aracınızı sokakta herhangi bir yere ücretsiz olarak bırakabilirsiniz. Bunun haricinde hemen her yerde park otomatları bulunuyor.

Jaffa Gate'den geçince manzara

Jaffa Gate, Kudüs eski şehrinin en önemli giriş kapısı niteliğinde. Surların içine girilebilecek bir çok kapı olmasına rağmen, en yoğun ve kalabalık olan kapı burası. Kapının üzerinde ve yanlarında Osmanlı’dan kalma Osmanlıca yazıları görmek mümkün. Osmanlı İmparatorluğu, Kudüs’e yaklaşık 400 yıl hükmetmiş. Bu nedenle de şehrin her yerinde bu etkiyi görmek mümkün. Kudüs şehri Ermeni, Hristiyan, Yahudi ve Müslüman mahalleleri olmak üzere 4’e bölünmüş. Jaffa Gate’den girip sağa doğru ilerlediğinizde Ermeni mahallesine girmiş oluyorsunuz. Her tarafta Ermeni bayrakları ve duvarlarda sözde soykırım yalanıyla ilgili afişleri gördüğünüz zaman, gerçekten Ermeniler arasında yoğun bir milliyetçiliğin halen devam ettiğini hissedebiliyorsunuz.

Ermeni mahallesinden hiçbir yere sapmadan aşağıya doğru ilerlediğiniz zaman Yahudi mahallesine giriyorsunuz. Bu arada şunu söylemek lazım: Mescid-i Aksa’nın bulunduğu alan hariç, her dinden insanın her bölgeye girmesi mümkün, bununla ilgili herhangi bir sıkıntı yok. Sadece Mescid-i Aksa bölgesine müslüman olmayanların girmesine izin verilmiyor.

Yahudi mahallesine ilk girdiğimiz yere çok yakın bir noktada Hz.Davud’un mezarı bulunuyor. Ne yazık ki Yahudiler özellikle Shabbat günlerinde ibadet yerlerinde fotoğraf çekilmesi konusunda oldukça hassas. O nedenle de sadece içeriyi görmekle ve ibadet eden kişileri gözlemlemekle yetiniyoruz.  Bu bölgeden doğuya doğru giderken yolda yükselen Musevi ezgilerine kulak kabartıyoruz. Özellikle dini günlerde herkes evlerine ya da ibadet yerlerine çekiliyor ve hep beraber dualar okuyup ilahiler söylüyorlar. Oturup bu sesleri dinlemeye karar veriyoruz. Anlamamamıza rağmen derinden gelen hüzünlü duyguları hissediyoruz.

Bu bölgede Yahudi ibadet merkezleri çok olsa da, hem kiliseler hem de camileri  görmek mümkün. Biz Kudüs’te cuma ve cumartesi günlerde ve tam Shabbat zamanı orada olduğumuz için etrafta Yahudilerin yoğun bir koşuşturmacası vardı. Shabbat zamanı (cuma akşamı gün batımından önce başlayıp, cumartesi akşamı 8-9’a kadar devam ediyor) etrafta açık dükkan, restoran bulmak neredeyse imkansız. Aynı zamanda hiçbir toplu taşıma aracı da çalışmıyor. Hatta Ortodoks Yahudilerin bulunduğu mahallere girmek de mümkün değil. Arabayla girmeye çalıştığımızda gördük ki sokak başları bariyerlerle kapatılmış. Tam anlamıyla hayat duruyor. O nedenle yemek konusu çok kritik. Biz Jaffa Gate’e çok yakın bir noktada bulunan bir Arap restoranı olan Tala'da karnımızı doyurduk. Hem humus hem de falafel gayet başarılıydı.

Musevi mahallesinden müslüman mahallesine doğru ilerliyoruz. Daha evvel çok daha uzaktan gördüğümüz Zeytin Dağı’nda bulunan büyük Yahudi mezarlığı manzarası karşılıyor bizi. Buraya 3000(!) yıldan bu yana ölüler gömülüyormuş. Musevi inancına göre dünyaya mesih geldiği zaman ilk olarak bu dağda bulunanlar hayata döndürülecek. O nedenle de ruhani anlamda oldukça önemli bir yer. Buradan Western Wall (Ağlama Duvarı)’na doğru yürürken Mescid-i Aksa ve hemen üzerinden yükselen dolunayın keyfini sürüyoruz.

Ve sıra geldi Yahudilerin dünya üzerindeki en kutsal yeri olan Ağlama Duvarı'na. Bizim gittiğimiz zaman Shabbat zamanı olduğundan duvar oldukça kalabalık. Ortodoks Musevilerin yanında özellikle Amerikalı Yahudilerin çokluğu dikkati çekiyor. Koyu dindarlar duvar dibinde dualar okumayı tercih ederken diğerleri daha eğlenceliye benzeyen hareketler ve danslar eşliğinde ihaliler okuyorlar. Ağlama Duvarı’nın hemen arkası Mescid-i Aksa bölgesi,. İngilizce’de bu bölgeye Temple Mount yani Tapınak Dağı deniyor. Böyle denmesinin sebebi ise bu bölgede daha evvel iki defa yıkılmış olan Süleyman Tapınağı’nın bulunduğuna inanılması. Hatta Ağlama Duvarı’na ingilizcede Western Wall denmesinin sebebi de bu duvarın tapınağın ayakta kalan tek duvarı olan batı duvarı olduğuna inanılması. Yahudiler buraya gelip Süleyman Tapınağı'nın yeniden yapılacağı günün özlemiyle dua ediyorlar.

Ağlama Duvarı'nın hemen yanındaki yoldan Mescid-i Aksa’ya doğru yürüyoruz. Bu bölgeye haftanın birkaç saati haricinde Müslüman olmayan kimse giremiyor. Bu nedenle Birgül hazırlığını önceden yaparak başörtüsünü takıyor. Yolda 3 ayrı kontrol noktasında sorgulama yapılıyor. Nereden geliyorsunuz, isminiz nedir sorularının ardından kimlik belgemizi veriyor ve arkadasındaki “ISLAM” yazısını gösteriyoruz. Neyse ki çok zorlanmadan içeriye girmeyi başarıyoruz. İlk izlenimimiz: Burası Kudüs’ün geri kalanından çok farklı, çok daha huzurlu ve güzel.

İlk gördüğümüz mavilere bürünmüş olan Haram esh-Şerif, nam-ı diğer Kubbet-üs Sahra. Sekizgen şeklinde yapılmış olan bu cami Emeviler döneminde yapılmış, oldukça güzel bir cami. Hemen karşısında ise daha çok haber bültenlerinde ismini duyduğumuz Mescid-i Aksa yer alıyor.

Daha evvelden bu bölgede Süleyman Tapınağı'nın bulunduğuna inanılıyor. Kıyamet de tam buradan kopuyor zaten. Her iki din de bu bölgeyi kutsal saydığı için şuan sadece müslümanların ibadetine açık olmasına rağmen zaman zaman aşırı dinci Yahudiler bu bölgeye girip ibadet etmek istiyorlar. Doğal olarak da içerideki Müslümanların çatışmalara varan tepkileriyle karşılaşıyorlar. Bu tedirginliği hem içeriye girerken hem de içeride hissetmek mümkün. Bu alanın Müslümanlar için önemi ise Hz.Muhammed’in buradan Burak isimli atına binerek göğe yükseldiğine (Miraç) inanılmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda burası Mekke’den evvelki kıble görevi de görüyordu; yani Müslümanların ilk kıblesi aslında burasıdır.

Hristiyan mahallesi içerisinde bulunan en önemli yapı Kutsal Kabir Kilisesi (Church of the Holy Sepulchre). Bu kilisenin önemi ise burasının hem Hz.İsa’nın çarmıha gerildiği yer hem de kabirine konulduğu yer olduğunun düşünülmesi. Yani tahmin edilebileceği gibi Hristiyanlar için inanılmaz önemli bir yer ve bir nevi haç merkezlerinden de bir tanesi. İçeride bulunan oldukça eski görünümlü mermerin Hz.İsa’nın çarmıha gerildikten sonra konulduğu yer olduğuna inanılıyor. Bu kilisenin ilginç olan bir diğer yanı da sadece tek bir mezhebe ait olmaması ve birçok farklı kilise tarafından kullanılıyor olması. Aynı zamanda bu bina düz bir zemin üzerine değil, bir tepe üzerine inşa edildiği için kilisenin içerisinde aşağıya ve yukarıya doğru bir çok giriş var. Bu da daha evvel hiçbir kilisede görmediğimiz bir özellik. Sonuç olarak mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer, Kudüs içerisinde.

Görüldüğü gibi Kudüs 3 büyük din için de birçok kutsalı içinde barındıran bir şehir. Ne yazık ki bu nedenle de sürekli kavgaların yaşandığı bir yer haline gelmiş. İnsanlar dünyayı farklı yorumlamaya devam ettikçe ve diğer inançlara saygı göstermediği müddetçe de bu kavgaların sonu gelecek gibi gözükmüyor…

yoldaikigezgin.com