Benim için en ilgi çekici seyahatlerin başında kutsal mekanlara olanlar geliyor. Bu şehirlerin çoğunun bulunduğumuz yüzyıldan kopuk ve insanı zamanda yolculuğa çıkaran bir atmosferi var. Üstelik çoğu açık hava müzesi gibi. Kudüs ise üç dine ait kutsal mekanları yan yana, iç içe barındırması dolayısıyla bu şehirlerin içinde en enteresan olanı.
Kudüs İsrail’in bu sebeple en önemli turizm şehri. İsrail’in başkenti olduğunu iddia ettiği fakat çoğu ülke tarafından resmi olarak tanınmayan şehri.
Kudüs’e ulaşım uçak ile doğrudan mümkün değil. Uçak ile Tel Aviv’e gidip oradan otobüsle geçmek gerekiyor. Pasaportta görülen İsrail vizesi Mısır hariç diğer Arap ülkelerine girişte, Arap ülkeleri vizeleri de İsrail vizesi almakta sorun çıkarıyor. Dolayısıyla aynı pasaport ile hem İsrail’e hem bu Arap ülkelerine giriş çok mümkün değil.
Kudüs çoğu Avrupa şehrinde de olduğu gibi eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Eski şehir Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan surlarla çevrili. Yeni şehir ise diğer Avrupa şehirlerinden farksız.
Kudüs’ün bu diğer şehirlerden en önemli farkı ise bence eski şehirden yeni şehre geçişteki hissedilen değişikliğin başka hiçbir şehirde bu kadar kesin ve keskin olmaması. Kudüs eski şehir yüzyıllar öncesinde donmuş kalmış gibi, yeni şehir ise tamamen günümüz dünyasına ait.
Şehir Yahudi, Müslüman, Ermeni ve Hıristiyan mahallesi olarak dörde bölünmüş durumda olsa da bu bölünüş her mahallenin sadece kendi dinine ait kutsal mekanları içerdiği anlamına gelmiyor. Müslüman mahallesinde bir sinagoga, Yahudi bölgesinde kiliseye rastlamak mümkün ve bunlar çoğunlukla birbirlerine adım mesafesiyle ölçülebilecek yakınlıkta. Bu mahallelerin aralarında birinden diğerine geçişi engelleyen duvar ya da başka bir engel de bulunmuyor. Bir mahallede yürürken kendinizi aniden diğerinin içinde bulabiliyorsunuz. Fakat hangi mahallede olduğunuzu anlamak çok da zor değil.Her mahalle o dinin mensuplarının yaşam karakterini güçlü biçimde yansıtıyor. Müslüman mahallesinde karşınıza sinagog da çıksa, yanınızdan omuzlarında çarmıh ile yürüyen Hıristiyan hacılar da olsa bölgenin Müslümanlara ait olduğunu anlamak hiç zor değil.
Yahudi mahallesinde yürürken ise Mescid-i Aksa hemen yan tarafınızda da bulunsa bulunduğunuz bölgenin Müslümanlardan çok Yahudilere ait olduğu kolaylıkla anlaşılıyor. Bu dört mahalle iç içe geçmiş ve sınırları kesin olmayan dört şehir gibi.
Kudüs ile ilgili en enteresan bilgilerden birisi de Kudüs sendromu denilen hastalık. http://en.wikipedia.org/wiki/Jerusalem_syndrome
Şehre hacı olmak maksadıyla gelen bazı insanlarda kendini şehrin havasına çok fazla kaptırıp peygamber ya da kutsal biri olduğunu sananlar oluyormuş. Heinz Herman tarafından adı konulan bu psikolojik rahatsızlığa da Kudüs sendromu deniliyor. Bununla ilgili YouTube’da ilginç videolar var. Mesela: http://www.youtube.com/watch?v=_2ndmB0Kzho
Kudüs’ün Yahudiler için kutsal olmasının sebebi Hz.Süleyman mabedinin bu şehirde olması. Fakat günümüzde bu mabedden geriye kalan sadece bir duvar. Yahudilerin bu duvarda dua etmesinden dolayı da bu duvara 'Ağlama Duvarı' deniliyor.
Ağlama Duvarı kadınlar ve erkeklerin ayrı ibadet ve dua etmesi için bir setle ortadan ikiye ayrılıyor. Güvenlik görevlileri erkek bölümüne kadınların, kadın bölümüne erkeklerin girmemesi ve kıyafet kontrolü için nöbet tutuyor. Erkek bölümüne girebilmek için erkeklerin kippa denilen Yahudi başlığını giymesi gerekiyor.
Kudüs’e Müslümanlara ait kutsal mekanları ziyaret amacıyla giden fakat Ağlama Duvarı'nı da yakından görmek isteyen Müslüman erkekler Müslümanların giydiği başlığı takarak da girebiliyorlar. Özellikle bu konuda hassa olanlar yanlarında başlık götürebilirler.
Ağlama Duvarı'na yaklaşırsanız duvarın tuğlalaları arasında kalan girintilere kağıt sıkıştırıldığını görürüsünüz, bu kağıtlar duaların yazılı olduğu kağıt parçaları. Ben giderken bana da oraya sıkıştırmam için Yahudi arkadaşlarımdan dua yazıp verenler olmuştu. Aynı bizdeki dilek ağaçları gibi.
Hz. Süleyman mabedi içerisinde Hz. Musa ve Hz.Harun’dan kalan eşyaların olduğu Ahit Sandığı’nın olduğu düşünüldüğü için İsrail Devleti Mescid-i Aksa’nın altına düşen alanda yıllardır kazılar yapıyor.
Kudüse eğer dini ritüelleri de izlemek için gidiyorsanız seyahatinizi bir Cuma akşamını Ağlama Duvarı yakınlarında geçirebilecek şekilde planlayın. Yahudiler için dinlenme günü olan Cumartesi, yani Şabat, Cuma akşamı Ağlama Duvarı önündeki şenliklerle başlıyor. Cuma akşamüstü tüm şehir halkı Ağlama Duvarı önünde toplanıyor. Hatta iş çıkışı bütün şehir aynı anda Ağlama Duvarı'na akıyor denilebilir. Geldikleri anda da elele tutuşup halay çekerek dans etmeye başlıyorlar. Gitmeden önce bunu hiç kimseden duymadığım ve tesadüfen denk geldiğim için çok etkilendim. Beni çok şaşırtan ise her Cuma günü Şabat’ı bu kadar coşkulu ve her birlikte kutluyor olmaları, başka topluluklarda hemen hemen sadece çok önemli bayramlarda ya da şenliklerde görebileceğiniz bir çoşkuyla kutlanıyor Şabat. Bu yüzden eğer Kudüs’e gidiyorsanız, seyahatinizin içine bir Cuma gününü sıkıştırın ve başka hiçbir yerde görülemeyecek bu şenliği izleyin. Yahudiler dünyada dağınık olarak yaşayan topluluklardan olduğu için Şabat şenliğinin en coşkulu ve kalabalık halini sadece Kudüs’te görebilirsiniz. Ağlama duvarının önünde başlayan şenlik sonra bütün şehre yayılıyor. Yolda yürürken her meydanda halay çeken kızlı-erkekli gruplara rastlıyorsunuz.
Cuma öğleden sonra Ağlama duvarı çevresinde dini kıyafetleri ile gruplar halinde gelen Ortodoks Yahudileri ve yüksek sesle Tevrat okuyan yahudileri de görebilirsiniz. Kısaca tüm Yahudi halkı Şabatı Ağlama Duvarı önünde karşılıyor.
Eski şehir tam karşıdan gören ünlü Zeytindağı ise Yahudiler için yine en önemli noktalardan birisi.
Yahudi inancına göre Zeytindağı’nın tam karşısına düşen eski şehrin kapılarından biri olan Altın Kapı Mesih’in ilk görüneceği ve şehre gireceği yer. Kapının tam karşısına düşen ve Zeytindağı’nın eteklerinden yer alan mezarlarda bulunan Yahudilerin ise ilk canlanacak insanlar olacağına inanıyorlar ve bu yüzden bu mezarlar şehrin en pahalı toprakları. Zeytindağı ayrıca tüm eski şehri karşısına, Kubbet-üs-Sahra’yı altın kubbesiyle tam ortasına alan şehrin en güzel manzarasına sahip.
Hıristiyanlar için Kudüs’ün kutsal olmasının sebebi ise Hz.İsa’nın çarmıha gerildiği, bazı Hıristiyanlar tarafından mezarının olduğu, bazıları tarafından da göğe yükseldiğine inanılan yer olması.
Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önce sırtında çarmıh ile şehrin en yüksek tepesine kadar yürüdüğü yolun adı Via Dolorosa yani Çile yolu. Hz. İsa’nın sırtında çarmıh ile şehrin tepesinde çarmıha gerilmek üzere yürüdüğü yola bu adı vermişler. Hz. İsa’nın bu yolu yürürken durakladığı ya da yorgunluktan yere düştüğü noktalara da küçük kiliseler inşa etmişler. Bu noktalara da istasyon adı veriliyor. Çile Yolu 14 istasyondan oluşuyor. Hıristiyanlar hacı olabilmek için bu yolu aynı şekilde omuzlarında bir çarmıh ile yürüyorlar.
Hacılar bu yolu çarmıh ile yürürken her istasyonda durup kilisedeki görevliden hem orada olan olaylarla ilgili bilgileri dinliyorlar hem de dua ediyorlar. Bu çile yolunun önemli bir kısmı da Müslüman mahallesi içerisinde kalıyor.
Çile yolu şehrin en yüksek noktalarından olan ve Hz.İsa’nın çarmıha gerildiğine inanılan noktaya kurulan Kutsal Kabir Kilisesi (Sepulcher Bazilikası) ile sona eriyor.
Çok da büyük olmayan bu kilisede Hz.İsa’nın çarmıha gerildiği, yağlandığı ve göğe yükseldiğine inanılan noktaları yakından görmek ve o noktalarda dua etmek isteyen Hıristiyanlar uzun bir sıra bekliyorlar.
Kilisenin bakımı ve korunması görevi ise mezheplere pay edilmiş durumda. Zamanında bu mezhepler arasında kilisenin anahtarına sahip olabilmek için büyük anlaşmazlıklar çıkınca, Osmanlı anahtarı Müslüman bir aileye teslim ederek sorunu çözmüş.
Şehrin içinde Hıristiyanlar için görülmesi gereken diğer önemli bir nokta ise Hz. İsa’nın havarileriyle meşhur son akşam yemeğini yediğine inanılan oda. Avrupa’da gezerken hemen hemen her müzede karşınıza çıkan resmin mekanı, ya da çokca tekrarladığım gibi, öyle olduğuna inanılıyor.
Kudüs’ün Müslümanlar için kutsal olmasının sebebi ise Mescid-i Aksa camii’nin ilk kıble olması ve Hz. Muhammed’in Miraç’ta cennete yükselmeden önce uğradığı durak olduğuna inanılması. Çoğu insan ve hatta bazı gezi kitaplarında verilen bilginin aksine, kubbesi altın olan bina Mescid-i Aksa değil, Kubbet-üs Sahra. Mescid-i Aksa camii’nin kubbesi gri ve Kubbet-üs Sahra’nın sağına düşüyor.
Mescid-i Aksa camii’ne geçmişte yapılmış saldırılardan dolayı bu camii sadece Müslümanlara açık, eğer Arap Müslümanlarının görünüşünden farklı iseniz girişte Müslüman olduğunuzu ispat etmek için nüfus cüzdanınızı göstermeniz ya da Fatiha suresini okumanız isteniyor. Ben uzun elbise ve başı kapalı halde bu şekilde ispat etmek zorunda kaldım, çünkü açık ten görünce önce inanmıyorlar. Ayrıca Müslüman kutsal mekanlarını ziyaret edenler genelde Filistinli Müslümanlar olduğu için Türk ya da açık tenli Müslümanlara çok aşina değiller. Bayram günlerinde ise Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın olduğu bu bölgeye giriş Müslüman olmayanlara tamamen kapalı olduğu için girişte yine bu tür sorulara maruz kalıyorsunuz.
Miraç’ta Hz. Muhammed’in üstüne basarak göğe yükseldiğine inanılan muallak taşı Kubbet-üs Sahra’nın tam ortasında. İçeri girince tam ortada aşağı inen merdivenleri takip ederseniz, bu muallak taşı etrafında dua ve ibadet eden insanları görürsünüz.
Eğer tarihi ve kültürel gezilere meraklıysanız, Kudüs en başta görülmesi gereken şehirlerden. Bir şehirde dört ayrı kültür ve dinin getirdiği farklılığa ve hoşgörüye dünyanın başka hiçbir yerinde rastlamak mümkün değil.