Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahrâ, Emevilerin kısa bir süre için Hicaz’ın, dolayısıyla Mekke ve Medine’nin kontrolünü kaybettikleri, karşı görüşlü dini gruplardan gelen ciddi tehditlerle baş etmek durumunda kaldıkları sarsıntılı 10 yılın sonunda inşa edilmiştir (687-91).
Bu özel tarihi bağlam, bazı tarihçilerin bu yapıyı bir zafer anıtı, Mekke’nin yerine geçmeyecekse de ona ek olacak, tüm dünyadan hacıların ziyaret edeceği bir hac mekânı olarak yorumlamalarına yol açmıştır. Ama binanın konumu ve biçimi başka yorumlar önermektedir. Bina, Kudüs’teki en kıymetli mülk üzerine inşa edilmiştir; Süleyman’ın tapınağını taşımış olan, Titus’un M.S. 70 senesinde bu tapınağı yıkmasından sonra Yahudi ve Hristiyanların uzak durduğu, muazzam boyutlardaki yüksek platformdu bu.
Merkezinde geleneksel olarak dünyanın yaratılmasıyla ve Tanrı’nın insan ile olan akdini başlatan, İbrahim’in İshak’ı kurban etmesi olayıyla ilişkilendirilen gizemli bir kaya parçası vardı. Sonraki dönemlerde Müslüman inanışları burayı Peygamber’in mucizevi gece yolculuğunda göğün yedi katına yükselmesi (Miraç) ile ilişkilendirmişlerdir.
Bina biçimsel olarak kayayı çevreleyen bir çift koridor ve sekizgen bir kasnak üzerine oturan bir kubbeden oluşur; yani özünde Roma mozolelerinde veya Hristiyan martirionlarında kullanılan merkezi planlı bir yapıya sahiptir.
Bu biçimsel seçimin temelinde, muhtemelen çok yakındaki, Hristiyanlığın en kutsal kilisesi olan ve tıpkı Kubbetü’s-Sahrâ gibi bir kayanın üzerine yapılan kubbeli Kutsal Mezar Kilisesi ile bir rekabet vardır. İki kubbenin çapları arasındaki fark yalnızca bir santimetredir. Fakat kilise şehrin yerleşim dokusunun içine sıkışmıştır, buna karşın Kubbetü’s-Sahrâ, eşi bulunmaz derecede açık ve her yerden görünmesini sağlayan ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
Benzer bir şekilde, özünde Bizans’a ait bir sanat biçimi olan duvar mozaikleri, binanın dışını ve içini süslemektedir ve bunlar günümüze ulaşabilmiş hiçbir Bizans yapısında görülmeyen ölçüde kullanılmıştır.
Mücevherlerle süslü bitkiler, ağaçlar ve ayin kadehleri Müslüman zaferinin, Süleyman Tapınağı’nın ve cennetin sembolleri olarak yorumlanmıştır. İslam mimarisindeki ilk epigrafik program buradadır ve Kur'an’dan, inananları yücelten ve -dönem sikkelerinde de olduğu gibi- Teslis ve Yeniden Doğuş gibi Hristiyan inanışlarına karşı çıkan uzun alıntılar içerir.