Doruk İle Moskova'yı Geziyoruz

Doruk, “Baba ne zaman Rus kızlarla tanışacağız?” diye sorunca bizim için Rusya seferi hazırlıkları da başlamış oluyordu.

Bir sürü karmaşık uçuş bileti arama, uygun günleri bulma ve alternatifleri değerlendirme, otelin ucuz olduğu günlerle eşleştirme gibi bir takım mühendislik gerektiren :) işlemlerden sonra Pegasus’ta biriken puanlarımla ben ve Doruk’un, Maximiles’ta biriken millerle ise eşimin öncelikle Moskova’ya gidiş biletini aldım. Bu arada Moskova’ya kadar gitmişken beyaz gecelerin yaşandığı St. Petersburg’u da görmeden dönmek istemedim. Bunun için öncelikle Moskova’dan St. Petersburg’a giden trenleri araştırmaya başladım ancak 3 kişi için yataklı kompartıman fiyatı 200 USD’nin üzerinde tutuyordu ve geri kalan tek yatak için karşımıza kimin çıkacağı belli olmadığı için rahat edemeyebiliriz düşüncesiyle ve ayrıca Rusya’da yaşayan bir arkadaşımın bizim için tren olayının biraz karışık olabileceğini, uçakla gitmemizin daha uygun olduğunu söylemesiyle trenden vazgeçtim. Sonuç olarak uçak ile gitmeye karar verdim. Skyscanner’dan aratınca Aeroflot’tan 3 kişi için bilet fiyatının 100 USD tuttuğunu görünce hemen biletleri aldım, aslında karşımıza nasıl uçaklar çıkacağını bilemediğim için biraz da çekinerek aldım. Ta ki havaalanına gidip uçağa bininceye kadar içim biraz da olsa huzursuz oldu ancak koltuğa oturunca ne kadar doğru bir karar verdiğimizi anladım, THY’den daha rahat olduğunu söyleyebilirim, geniş koltuklar, kibar hostesler ve ikramlar…

Havaalanında gördüğüm kadarıyla bir karşılaştırma yapmak gerekirse Aeroflot Hava Yolları Türkiye’deki Atlasjet veya OnurAir gibi, yani az sayıda uçağı var ve fiyatları biraz daha ucuz, TransAero Havayolları ise THY gibi, çok sayıda uçağı var ve fiyatları biraz daha pahalı. St. Petersburg’dan dönüş içinse THY’de biriken millerimizi kullanarak üçümüz için bilet ayarladım. Böylece uçuşlar tamam olmuştu. Sırada otel rezervasyonları vardı. Bunlar için de yine biriken otel puanlarımı kullanarak Moskova’da Mercure Otel’i ve bir gece deneme amacıyla kalmak için fiyatları tüm dünyada genellikle uygun olan Ibis Otel’i ayarladım. St Petersburg’da ise yine merkezi bir yerde olan Novotel’i tercih ettim.

Tüm organizasyon tamamlandıktan sonra gidiş gününü beklemeye başladık (Yaklaşık 2,5 ay). Gidiş günü yaklaştıkça da gezilecek görülecek yerleri, havaalanı-otel ve otel havaalanı transferlerini (Metro-otobüs durakları, vb gibi) ayarlamakla uğraştım. Bunun için Google Maps bulunmaz bir nimet, metro duraklarından, otobüs numaralarına kadar her şeyi açık açık gösteriyor. Yani uçaktan indim, havaalanının kapısından çıktım, hangi yöne döneceğim, kaç metre yürüyeceğim, hangi otobüse binip hangi durakta ineceğim gibi tüm detay bilgiler elimde olarak Moskova uçağına bindik ve cep telefonundaki navigasyon yardımıyla da otellerimizi elimizle koymuş gibi bulduk. Ancak öncelikle şu gördüm ki Ruslar yabancılara yardımcı olma konusunda pek de istekli değiller, herhangi bir çaba da harcamıyorlar, hatta sırtlarını bile dönenleri gördüm ki zaten pek de Rusçadan başka bir dil konuşmuyorlar. O yüzden öncelikle siz Rusya’ya giderken eşeğinizi sağlam kazığa bağlayıp tüm detayları çıkardıktan sonra gidin derim, yoksa yolun ortasında kalıverirsiniz ve bayağı bir uğraşırsınız yardımcı olabilecek birini bulmak için. Şehir rehberleri için App Store’daki City Guideuygulamalarını da önermek isterim, bunların hepsi gittiğinizde size rehber olabilecek, yolunuzu-yönünüzü bulmanızda yardımcı olabilecek olan uygulamalar.

Öncelikle söylemeliyim ki hem Moskova hem de St. Petersburg metro ağları bakımından oldukça gelişmiş bir ülke, 2 dakikada bir metro geçiyor. O yüzden tüm transferlerinizi rahatlıkla metro veya otobüs ile gerçekleştirebilirsiniz. Bu yüzden konaklayacağınız otelinizi de herhangi bir metro istasyonuna yakın bir yerde seçerseniz kesinlikle rahat edersiniz. Bu arada gitmeden önce hem Kirilce hem de Latince metro istasyonu haritasını yanınızda bulundurmanızda fayda var.

Moskova

Yolculuk başlamadan sürekli hava durumunu kontrol ediyordum ancak hem Moskova ve St. Petersburg’da gündüz 20°C gece ise 10°C civarında serin ve yağışlı bir hava olacaktı. Havanın bizi pek de hoş karşılamayacağı Domodedova Havalimanı’na inişte kendini belli etti. Uçak alçalmaya başladığında şehrin üzerinde fırtına bulutları dolaşıyordu ve uçağımız ilk denemede piste inemeyip pas geçmek zorunda kaldı, ancak ikinci denemede inebildik.

Uçaktan inip pasaport kontrole ilerlerken yolumuzun üzerinde bir döviz bürosu görüp yaklaşık 20 - 25 dakikalık bir beklemeden sonra paramızın küçük bir kısmını rubleye çevirdik, ancak bu bekleme ve aynı anda inen 2 uçak daha olması pasaport kontrolünü tam bir karmaşaya çevirmişti. İnsanlar havasız ve dar bir ortamda hiçbir sıranın olmadığı bir salonda üst üste yığılmış, sıralarının kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Burada da yaklaşık 30 dakikalık bir beklemeden sonra arka taraftan görevli bir bayanın seslenmesi ile ve ayrı bir tarafta yer alan diplomatların ve uçuş görevlilerinin işlemlerinin yapıldığı bir yeri göstermesi ile havaalanından çıkış yapabildik.

Toplu taşıma ile havaalanından şehre gitmek için 2 seçenek var: Aeroexpress ile kişi başı 450 rubleye Pavelatskaya istasyonuna gitmek, daha sonra metroya geçiş yapıp istediğimiz yere gitmek veya kişi başı 120 rubleye havaalanının hemen karşı tarafından kalkan 308 numaralı otobüsle Domodedovskaya metro istasyonuna, oradan da metroya geçip yine kişi başı 50 rubleye şehirde gideceğimiz yere gitmek. Biz otobüs + metro olan 2. seçeneği seçtik.

Metroyu kullanmanın en problemli yanı istasyondan dışarı çıktıktan sonra hangi kapıdan çıktığınız ve ne yönde gitmeniz gerektiğini bulmak, sormak ya da tahmin etmek. Çünkü genellikle metro istasyonlarında birbirinden farklı yönlere çıkılan 2 - 3 çıkış bulunuyor ki biz de Pavelatskaya istasyonundan çıkarken aynı şey oldu. Oteli sorduğumuzda kimse ya bir şey anlamadı ya da yardımcı olmak istemedi. Telefondaki navigasyon uyduya bağlanana kadar bir süre etrafta dolandık ve sonra navigasyon yardımı ile Mercure Pavelatskaya otelini elimizle koymuş gibi bulduk.

Pavelatskaya bölgesi gördüğümüz kadarıyla şehrin güzel ve nezih bölgelerinden birisi ve bu bölgede rahatlıkla kalınabilir. Kızıl Meydan’a da 2 metro durağı uzaklıkta. Otelimiz de gayet güzel ve rahat bir oteldi. Otelde çalışan Türkmen ve Özbekler de bizleri görünce bayağı ilgilendiler.

Eşyalarımızı otele yerleştirdikten sonra tekrar dışarı çıkıp metro istasyonuna doğru yola koyulduk, amacımız ilk olarak Kızıl Meydan ve Kremlin Sarayı çevresine gitmek ve bir şeyler atıştırmaktı. Metro istasyonundaki gişeye gidip gişedeki memura 400 rubleye 2 adet 3 günlük metro bileti istediğimizi anlatmaya çalıştık ancak ne o bizi anlıyordu ne de biz onu. Sıranın arkasındakilere de anlatmaya çalıştıysak da bir türlü anlaşamadık. Son çare olarak ne olur ne olmaz diyerek yanımda götürdüğüm elektronik sözlüğü çıkardım ve “gün” kelimesinin Rusça karşılığını bulup sıranın arkasındaki Rus bayana yarı işaret dili yarı sözlükle anlatmaya çalışınca nihayet anlaşabildik, o da gişedeki bayana anlatınca biletlerimizi aldık ve metroya binerek Kızıl Meydan ve hemen yanı başında bulunan Kremlin Sarayı’na ulaştık.

Büyük bir kapıdan geçerek Kızıl Meydan’a giriyoruz. Eskiden, şehrin merkezinde büyük bir pazar yeri ve Moskova’yı önemli Rus şehirlerine bağlayan bir kavşak noktası olan bu meydana Ruslar, “Krasnaya Ploşçad” yani “Güzel Meydan” derlermiş.

Moskova'nın bu en büyük meydanı, hem çok geniş bir alanı kapladığı, hem uzun bir tarih geçmişini yansıttığı için zamanla, bütün resmî gösterilerin yapıldığı önemli ve sembolik bir yer haline gelmiş.

Sonradan, Kremlin’in kulelerinden birinin tepesinde yakuttan yapılmış bir yıldız parladığı için “Kızıl Meydan” adı verilmiş.

Lenin’in mozolesi de Kızıl Meydan’dadır. Bir duvarın üzerine oyulmuş küçük bölmelerde de, Sovyet büyüklerinin ve ilk kozmonot Gagarin’in külleri saklanır.

Kremlin ise Rusçada “Kale”, “Şato” veya “Hisar” anlamına geliyor ve birçok tarihî Rus kentinde bu tür Kremlinler bulunurmuş. Eskiden çarların sarayı olan, bugünse hükümet binası olarak kullanılan Moskova Kremlini o kadar ünlenmiş ki kısaca Kremlin Sarayı olarak biliniyor ve Rusya’nın simgelerinden biri haline gelmiş. 1990 yılında Kızıl Meydan’la birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Büyük ve yüksek duvarlarla örülen çevresi neredeyse tamamıyla kırmızı tuğlalarla kaplanmış.

Kızıl Meydan’ın hemen doğusunda GUM Alışveriş Merkezi yer almakta. Eskiden devlet satış mağazaları, şimdi ise birçok ünlü ve pahalı mağazaların olduğu 3 katlı bir alışveriş merkezine dönüşmüş. Binanın girişi ve içi görsel olarak çok güzel süslenmiş.

Meydanın güneyinde ise Saint Basil (Aziz Vasili) Katedrali bulunmakta. Soğana benzeyen rengârenk kubbeleriyle meydanı süslüyor. 1555 - 1561 yılları arasında Rus devletinin Kazan ve Astrahan hanlıklarına karşı kazandığı zaferleri kutlamak amacıyla Korkunç İvan tarafından yaptırılmış. Değişik şekilde tasarlanmış olan sekiz kubbe, sekiz ayrı zaferi simgelemekte ve önceleri som altın olan kubbeler 1670'den sonra değişik renklerde boyanmış. Ayrıca halk arasında yapan mimar bir daha bu kadar güzel bir katedral yapamasın diye gözlerinin kör edildiği efsanesi dolaşmakta. Kilise bugün müze olarak kullanılmakta.

Meydanın etrafında dolaşıp resim çektirdikten ve GUM Alışveriş Merkezi’nde bir süre dolandıktan sonra yemek yemek amacıyla meydanın dışında yer alan alışveriş merkezinin içerisindeki restoranlara göz attık. Burada bize en cazip gelen My-My adlı restoranı oldu. Fiyatlar gayet uygun ve tezgâhta duran yemekler arasında self-servis olarak istediğiniz kadar alıp kasada tarttırıyor ve aldığınız gram üzerinden ödeme yapıyorsunuz. Yemeğimizi yedikten sonra yorulmuş bir şekilde metroya binip otelimize döndük.

Ertesi gün sabah uyanıp otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra tekrar metro ile Kızıl Meydan’a doğru yola koyulduk. Bugünkü amacımız Hop On-Hop Off tur alıp çok da fazla yorulmadan tüm turistik yerleri dolaşmaktı.

GUM Alışveriş Merkezi içerisindeki tur büfesinden kişi başı 800 rubleye 24 saatlik turumuzu aldıktan sonra alışveriş merkezinin yan tarafından otobüse bindik. Yeşil ve kırmızı hat olarak 2 hat var turda ve toplamda 35 farklı durak yer alıyor.

Yağmur bulutlarının yoğun olarak toplandığı ve yağmak veya yağmamak arasında bir türlü karar veremediği serin bir Moskova gününde otobüsten inmek pek de içimizden gelmiyor, rahat rahat yorulmadan otobüsün içerisinde birer birer durakları tüketiyoruz, ta ki Arbatskaya Meydanı’na kadar.

Öğlen sonra karnımız acıktığı için bu durakta inip yemek yiyebileceğimiz iyi bir restoran aradık. Arbat Caddesi tamamıyla trafiğe kapalı bir cadde, aynen İstiklal Caddesi’ni andırıyor, kalabalık ve zaman geçirmek için güzel bir cadde. Aynı zamanda çeşitli restoranları ile de rahatlıkla kendinize uygun bir yer bulabileceğiniz bir cadde.

Kendimize uygun bir yer ararken, cadde üzerinde ТоДаСё – Todase- adlı Japon – Uzak Doğu yemekleri yapan bir restoranı gözümüze kestirip içeri girdik. Fiyatlar ve ortam gayet uygundu. Rusların geleneksel borç çorbası, suşi ve acılı dana eti söyledik. Yemeklerimizi yedikten sonra caddede dolaşmaya devam ettik.

borsh çorbası

japon topace?

Daha sonra Doruk için Beverly HillsDiner adlı restorana girdik. Orada da Amerikan usulü hamburger ve Phily’s Steak yedikten sonra turumuza kaldığımız yerden devam etmek üzere Arbatskaya Meydanı’ndan tur otobüsüne tekrar bindik.

hamburger

Günün sonunda neredeyse Moskova’nın tüm turistik mekânlarını görmüş olduk. Saat 21.00 gibi turu tamamlayıp Kremlin Meydanı’nda inip metro ile otelimize döndük.

Otelde sohbet ettiğimiz Özbek garson bize yeni yapılan Vegas adlı büyük bir alışveriş merkezini tavsiye etti. Metro ile yaklaşık 45 dakika mesafedeymiş.

alışveriş merk

Ertesi gün uyandıktan sonra ekonomik fiyatıyla sürekli internette rastladığımız ve nasıl olduğunu test etmek amacıyla rezervasyon yaptırdığımız Ibis Paveletskaya Oteli’ne geçtik. Yalnız bu test bizim için biraz hayal kırıklığı oldu, otel ve odalar beklediğim gibi çıkmadı, elbette ki birçok otelden daha düzgündü ancak belki de bizim şanssızlığımız oldu.

Otele yerleştikten sonra Özbek garsonun tavsiye ettiği Vegas Alışveriş Merkezi’ne gittik. Muhtemelen Moskova’nın en yeni ve bahsettiği kadar büyük ve güzel bir alışveriş merkezi olduğunu söyleyebilirim, food-court’u ve restoranları da fena değil, hatta dışarıda bir de şehir turu için helikopter pisti mevcut.

Alışveriş merkezinde bir süre gezdikten sonra şehir merkezine tekrar döndük. Kremlin Sarayı’na girmeye niyetlendik ancak o kadar çok sıra vardı ki sıraya girip bir sürü vakit kaybetmeyelim diye vazgeçtik. Bir süre sarayın çevresinde dolandıktan sonra akşam yemeği için internetten bulduğum Tanuki – Тануки adlı Japon restoranını aramaya başladık, ancak bayağı bir yol gidip restoranın taşındığını öğrenince tekrar Kızıl Meydan’a geri döndük. Meydanın girişinin karşısındaki yer alan alışveriş merkezinin içerisindeki Jamie’s Italian adlı restorana girmeye karar verdik. Eşimin İngiltere’den aşina olduğu restoran yemekleri ve ortamı ile tüm yorgunluğumuzu aldı. Biftek sevenler için Aged Sirloin Steak’i sunumu ve lezzeti ile şiddetle tavsiye ederim. Çok güzel bir akşam yemeğinden sonra tekrar otelimize döndük.

4. ve son gün Doruk’u Moskova Hayvanat Bahçesi’ne götürmeye karar verdik. Sabah otelden çıkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra yine metro ile hayvanat bahçesine kadar gittik. Hafta içi olmasına rağmen bayağı kalabalıktı. Yaklaşık 3 - 4 saat gezdikten sonra tekrar metro ile bilet kuyruğundan dolayı ziyaret edemediğimiz Kremlin Sarayı’na girebilir miyiz diye şansımızı zorlamak için döndük ancak aşırı bir kuyruk olduğundan dolayı yine vazgeçtikten sonra Kızıl Meydan’ın hemen yakınında yer alan dünyaca tanınmış Bolşoy Tiyatrosu’na doğru yürümeye başladık. 1856’da ünlü mimar Joseph Bove tarafından tasarlanıp inşa edilen tiyatro hemen her dönemde, gerek Moskova’da gerekse Rusya ve tüm dünyada temsiller veren opera ve bale topluluklarıyla ün yapmış.

Bolşoy Tiyatrosu’nun çevresini dolaşırken hemen arka tarafında yer alan trafiğe kapalı bir cadde (Ulitza Kuznetsky Most) keşfettik. Çeşit çeşit restoranların, kafelerin ve barların olduğu caddeyi son gün keşfetmiş olmanın üzüntüsü içerisinde dolaştık. Hatırladığım kadarıyla okuduğum hiçbir blog’da bu caddeden bahsedilmemişti, ancak Moskova’ya gidenlere mutlaka akşam saatlerinde bu caddeyi ziyaret etmelerini, güzel bir yemek yiyip sonrasında da keyifli bir bara oturup zaman geçirmelerini tavsiye ederim.

Biz de cadde üzerinde yer alan Gusto adlı İtalyan restoranına oturduk.

Akşama kadar dolaştıktan sonra ertesi sabah uçacağımız Saint Petersburg için eşyalarımızı toplamak üzere otele döndük. Ziyaret edilmesi gerekli şehirler listenden bir ülkeyi daha çıkartmış oluyorduk.

Moskova meydanları, sarayları ve birbiri arasındaki mesafeleri ile nedense bize aşırı büyük geldi, gezerken aşırı yorulduk aslında, hatta birçok yerine de tam olarak gidemedik. Gitmeden önce planını yaptığım birçok şeyi zaman darlığından dolayı da yapamadık. Örneğin büyük parkların ziyareti, Nazım Hikmet’in mezarı, halk pazarları veya müze ziyaretleri. Bunların her biri muhtemelen yarım gününüzü alacaktır.