
Blue Lagoon’dan saat 15.00 gibi ayrılarak iki gece konaklayacağımız 35 km mesafedeki başkent Reykjavik’e doğru yola çıkıyoruz. Bir oda bir mutfaktan oluşan stüdyo daire şeklindeki odamıza yerleşip şehri keşfetmek için dışarı çıkıyoruz. 300 binlik ülke nüfusunun 200 bini başkent Reykjavik’te yaşıyormuş ve ükede insan sayısına yakın sayıda da İzlanda atı bulunuyor olması ilginç bir bilgi. Ülkemizdeki her küçük şehirde olduğu gibi burada da mecburiyet caddesi Laugavegur isminde bir cadde. Barlar, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları, bankalar, marketler ve hatta bir adet penis müzesi bulunuyor bu cadde üzerinde. Ayrıca meze isminde işletmecisi türk olan bir restaurant da mevcut burada. Ve tabii ki dünyanın her yerinde olduğu gibi İzlanda’da da güzel ülkemin insanlarının sesini yolda yürürken tam arkamızda “birader ne yiyeceğiz ya” olarak işiterek her an her yerde ülkemden biriyle karşılaşma ihtimalini hatırlıyoruz. İzlanda kendi para birimi olan kronu kullanıyor. Bu yüzden para bozdurmamız lazım ve ülkede sadece bankalarda para bozulabiliyor. Adamların bankacılık sisteminin zamanında iflas ettiğini bilen bir bankacı olarak geniş kapısından dalıyoruz içeriye. Sıramatikten sıra alan İzlanda emeklisi gibi numaramızı alıp bekliyoruz 3 kişiden hallice çalışanı olan bankamsı yerde. Bozdurduğumuz para karşılığı elimize sayılan kronlardaki bol sıfırlardan gözlerimiz kamaşıyor. Üzerinde 10.000 kron yazan kağıt paraları heralde en değerlileri bu diyerek ayırıyoruz ancak bir tas çorbanın 1200 kron olduğunu görünce sadece çorba parası ettiğini anlıyoruz. Oldukça pahalı bir ülke İzlanda. Yaşadıkları ağır kriz ve iflas neticesinde kısa sürede kendilerini toparlamışlar ancak birçok şey ithal olduğu için de hem turistler hem kendileri için oldukça pahalı diyebilirim. Market alışverişimizi domuz simgesi olan bonus marketlerinden yapıyoruz.koskoca markette 1 kişi çalışıyor! Genelde girdiğimiz yerlerde az kişi çalışıyor ülkede. Tiyatroya gönül vermiş biri olarak İzlanda tiyatrosunu merak ediyorum. Gitmeden yaptığım araştırma sonucunda yerel bir tiyatronun oyununa internet üzerinden aldığımız biletle Harpa isminde İzlanda’nın Atatürk Kültür Merkezi diyebileceğimiz muazzam bir yapıya giriyoruz.
İçinde 1 büyük 3 küçük sahnesi olan harika bir kültür merkezi burası. Köy seyirlik tarzı diyebileceğimiz bir oyun türüyle kostümleri seyircinin önünde değiştirerek, seyirciyi de içine alan, kendi tarihlerini komik bir dille anlatan hatta kendileriyle bolca dalgasını da geçen interaktif bir oyun. Oyun sonundaki sohbetimizde Türkiye’den geldiğimizi söylediğimde oyuncular epey bir şaşırıyor. İzlanda’da tiyatroya giden nadir Türklerden biriyiz sanırım. Grup Instagram'da icelandicsagas sayfasından takip edilebilir.
Gece hayatı perşembe günleri dışında genelde sakin bir şehir. Cadde üzerindeki barlar ve restoranlar epey kalabalık. Biz tercihimizi Bravo isimli kırmızı kapılı şirin bir Viking pubından yana kullanıyoruz. Gull markalı İzlanda birası gayet lezzetli. Gidilen pub ya da restoranlarda ilginçtir mutlaka bir sürahi suyu masanıza koyuyorlar. Çeşmeden su rahatlıkla içiliyor. Adamların öyle lezzetli suları var ki 8 gün sonra Türkiye’ye döndüğümüzde içtiğimiz suyun tadı çamur gibi gelmişti.
Reykjavik’teki 2.günümüzde aracımızla tüm gün sürecek olan, içinde gayzerler, şelaleler, krater gölü ve ulusal park olan Golden Circle turuna İzlanda’yı boydan boya saran ana yol olan route 1 ile çıkıyoruz. Bu yolu takip ederek tüm adayı baştan başa dolabilirsiniz. Golden Circle rotamızda ilk durak Thingvellir Milli Parkı. Dünyanın en eski parlamento binasını barındırması nedeniyle tarihi bir öneme sahip. Park dediysem de yeşilliklerle dolu bir park canlanmasın gözünüzde.inanılmaz doğal şekillerin, şelale ve bir adet kilisenin olduğu, Game of Thrones’un bazı sahnelerinin de çekildiği devasa bir alan. Avrupa ve Amerika kıtalarının plakalarının kesiştiği özel bir bölge burası.
Günün ikinci durağı o hep çizgi filmlerde gördüğümüz metrelerce yukarı fışkıran gayzerler bölgesi Strokkur. Her yerde irili ufaklı gayzerler var ama en büyüğünün etrafında ellerinde kameralarla sessizce insanlar bekliyorlar. 7-8 dakikada bir gürültüyle su fışkırıyor biz de bu anı kameraya alıp günün 3. durağı olan Gulfoss Şelalesi. İzlanda tam bir şelaleler ülkesi. Gulfoss iki basamaktan oluşan ve 70 metreden aşağı dökülen, ikinci basamaktan suyun döküldüğü yerin görünmediği oldukça ihtişamlı bir şelale. Fotoğrafta insanların ne kadar ufak kaldığından şelalenin heybetini görmek mümkün.
Golden Circle rotasının son durağı Kerid krateri. Hayatımızda hiç krater görmemenin de verdiği heyecanla ilerlerken girişteki kulubemsi yerde bilet alıp içeri girdik. Tüm gün gittiğimiz yerlerde sadece krater için giriş ücreti aldılar. Kırmızı volkanik kayaların etrafını sardığı oldukça ihtişamlı bir krater gölü burası.
Günün son durağından ayrılıp Reykjavik'e geri dönerken yol kenarında başında kimsenin olmadığı bir domates tezgahı görüyoruz. Poşetlenmiş halde kasalardaki domatesleri kutuya 300 kron atarak alabiliyorsunuz. Otokontrol kültürlerine işlemiş olduğu için ne domatesleri ne de kutudaki paraları çalan biri var.
Reykjavik’deki son günümüzü de tamamlayıp ülkenin doğusuna doğru road 1 karayolunu takip ederek yola çıkıyoruz. İlk durağımız, Seljalandsfoss Şelalesi.
Dünyanın 1 Milyon Yıl Önceki Hali İzlanda - 2. Bölüm: Okumak için tıklayın.