Kanaltürk Tv'de yayınlanan ''Özlem Tunca ile Dünyayı Geziyorum'' programı ekibi olarak en çok görmek istediğimiz ülkelerden biri Doğu Afrika ülkesi olan Tanzanya idi.
Bu ülkeyi keşfetmeye karar verince, Tanzanya ile ilgili gerekli tüm araştırmaları yapmış, bilgi dağarcımızı arttırmış, hazırlıklarımızı tamamlamıştık. O gün gelip çatınca da Atatürk Havalimanı'nda artık uçağa binmeyi beklemeye başlamıştık.
Peki neydi bu ülke ile ilgili olan bilgiler? Neler yapılır, nerelere gidilir, neler yenilir, neler içilir? Başkent Darüsselam ile ilgili tüm detayları yazımızın ilerleyen kısımlarında paylaşacağız sizlerle. Ama önce bu ülkeye nasıl gidilir ondan bahsedelim.
Resmi adı Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti olan Afrika ülkesinin başkenti Darülselam'a THY'nin direkt uçuşları bulunuyor. Bu ülkeye giriş için 6 ay süresi olan bir pasaportun olması yeterli. Vize ise girişte alınıyor. Vize ücretiyse 50 Dolar. Arapça'da barış kenti anlamına gelen ülkenin para birimi Tanzanya Şilini.
Hint Okyanusu'nun yanı başındaki ülke Tanzanya bir zamanlar, ülkenin ufacık balıkçı kasabasıyken, bugün en büyük kentleri arasında. Ve ülkenin ekonomi, eğitim, kültür merkezi sayılıyor.
Uçağımıza akşam saat 18 civarında binmiştik. Ve yaklaşık 7 saatlik bir uçuşun ardından gece yarısı saat 1.00 gibi, bizden 1 saat ileri bir ülke olduğundan dolayı, oranın saati ile gece yarısı saat 2.00 civarında Darüsselam Havaalanı'na inişimizi yapmıştık. Tabii ininceye kadar merakımız ve heyecanımız da hep bizimle olmuştu. Uçakta bu ülkeye kimlerin gittiğini inceleme altına almadan da yapamadık. Tanzanya aslında dünyada önemli turizm rotalarından birini oluşturuyor. Avrupa'nın bambaşka köşelerindeki insanlar Tanzanya'yı keşfetmek için bu ülkeyi kendilerine tatil rotası bellemişler. Uçağımızda Afrikalılar dışında Almanlar, Ruslar, İngilizler , Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşayanlar bulunuyordu. Kendi ülkemizden insanlarımızsa daha çok oraya katkı sağlamak, destek olma amacında olan iş adamlarımızdı. Yol boyunca uçağımızda lezzetli yemekler yiyerek vakit geçirdik. Uçak içi oyunlar oynadık. Ve zamanın nasıl gectiğini anlamadan bir baktık ki Darüsselam Havaalanı'na inmişiz de, pasaport kontrolüne gelmişiz. Tabii kontrolden geçmeden önce, vize almak için ufak bir bilgi formu doldurmak gerekli. Nüfus cüzdanında yazan bilgilerin verildiği bir form. Pasaportun arasına formu ve vize ücretini koyduktan sonra kısa bir süre bekleyip, kontrolden geçtik. Tabii bu süre içinde beklerken insanların yüzlerine baktık. Yüzlerdeki yılların verdiği yorgunluk ve fakirlik açıkça okunuyordu. Kısa bir süre sonra bavullarımızı alıp, havaalanından çıkıp 1960’lı yıllardan kalma orjinal bir minibüse binmiştik. Oradaki hayata anında dahil olmuştuk. Bambaşka kültürün tamda içindeydik artık. Otelimize varınca iyi bir dinlenmeyi hak etmiştik.
İLK ÇEKİM GÜNÜMÜZ
Tanzanya-Darüsselam'da otelimizdeki muhteşem kahvaltının ardından, otelden dışarı çıkınca uzun süre çevremize bakmayı ihmal etmedik. Buradaki hayatı gözlemlemeye çalıştık. Bizi orada gezdirecek olan tur firmasının aracı gelince binip, çekim yerlerimizle ilgili toplantı yapmaya gitmiştik. Giderken öyle bir hengamenin içine düşmüştük ki ''vah canına'' dedirttirdi bize. Ellerinde yükleri, sırtlarında çuvalları olanlar, kafalarında sepet taşıyan hanımlar, ayakkabısız insanlar, toz toprak içindeki çocuklar hızla bir yerlere gidip geliyorlardı. Trafiğin de yoğunluğu dikkatimizden kaçmamıştı. Kilitlenen trafik gitmemize engel olmuştu.
Toplantıdan sonra, Darüsselam'da gezilip görülecek öyle çok yerin var olduğunu ögrendik ki, biz nereden başlayacağımıza karar veremedik bir türlü. En iyisi rehberimize bırakmaktı planı.
Güzel kent Darüsselam'ı yürüyerek çekmeye başlamıştık. Yollar, caddeler hep kalabalık. Toz, toprak her yerde, sesler, gürültüler, korna sesleri, farklı bir kültürü yansıtan yöresel kıyafetlerini giyen hanımlar, kimisinin kucağında kimisinin sırtında duran bebekleri, pisliğin içinde oturanlar, dilenenler, hele bir de kırmızı örtülere sarınmış ellerinde sopalarıyla gezenler vardı. Sanki 400 yıl öncesine gitmişiz gibi hissettik.
Bu örtüye sarılanları görünce biraz tedirgin olduk. Rehberimize sorduk bunlar ''Massaili'' dedi. Massaililerin kim olduğunu da tanıtacagız size.
Bize herşey burda çok yabancıydı. Bambaşka bir yaşam, farklı bir dünya vardı burda. Gördüğümüz hersey malzeme idi bizim için. Bizde herşeyi çekmeye çalıştık. Ama o kadar da kolay olmadı bu iş. Çünkü insanlar profesyonel kamerayı görür görmez çekilmek istemeyerek bağırıyor, çağırıyor ve sonra kaçıyorlardı veya yanımıza doluşup para istiyorlardı. Fakat Türk olduğumuzu söyleyince akan sular durmuştu. Ve Tanzanyalılarla dostluğumuz başlamıştı. O hırçın ruhlu insanlar gidiyor, yerine melek gibi, yardım sever insanlar geliyordu. Türk olduğumuzu söyledikten sonra çekimlerimiz çok daha rahat gitti.
TÜRKLER ÇOK SEVİLİYOR
8. yüzyılda bu topraklara gelen Araplar müslümanlığı yaymaya başlamışlar. Fakat daha sonra Tanzanya, önce Almanlar sonra da İngilizler tarafından yönetilmiş. Fakat, herşeye rağmen müslümanların sayısı bu topraklarda fazla. Ülke nüfusunun %44’ü Müslüman, %40’ı Hıristiyan, geri kalan kısmı ise yerel inançları benimsemiş.
İslamiyet Araplar sayesinde kıyı kesimlere asırlar önce gelmiş. Daha sonra iç kesimlere de yayılmış. Fakat sömürge dönemlerindeyse, hıristiyanlık misyonerler tarafından yaygınlaştırılmaya çalışılmış.
Bu topraklara gelen beyazlar hep birşeyler alıp götürmüş Afrikalılardan. Fakat, bizim ülkemizden giden insanlarımız onlara hep birşeyler vermeye çalışmış ve halen bu destekler, bu yardımlar devam ediyor.
Tanzanya dünyanın en fakir, yardıma ihtiyaç duyan ülkeleri arasında bulunuyor. Oraya giden başta Türk okullarımız olmak üzere, bu okullara destek sağlayan iş adamlarımız din, dil, ırk, renk gözetmeksizin hep veren el olmuşlar. Bu nedenle Afrikalıların beyazlar icin söyledikleri ''Muzungu'' yani ''kısa donlu beyaz adam'' yakıştırması Türklere söylenmiyor. Adeta bir gönül bağı kurulmuş iki ülke arasında. Bir çok Tanzanya'lının da Türkçe bir, iki kelime dahi olsa da konuşabilmeye çalışması bize çekimlerimiz sırasında mutluluk verdi.
TİMSAH ÇİFTLİĞİ
Ülkemizden kilometrelerce uzak olan bu diyara gelmişken, gezilecek, görülecek her yere ayak basmak istedik. Ayrıca kültüre de dahil olmak istedik. Böyle bir programın içinde kültür en önemli unsur. Ve Darüsselam'a yaklaşık 50km uzaklıkta bulunan bir köye gittik. Köyün özelliği geçimlerini timsahlarla sağlaması. Bizde bu çiftiliğe girdik.
Bize çiftliğini açan aile müslümandı. Bize çiftliğini gezdiren beyefendinin adı da Süleyman'dı. Nasıl bizim ülkemizin köylüleri inek, keçi, koyun besliyorlarsa, burdakiler de timsah besleyip, timsahın etini ve derisini satarak geçimlerini sağlamaya çalışmaktalar.
MASAİLİLER
Bu toprakların asıl sahibi aslında Masaililer. ''Masaililer'', ''Ma'' dilini konuşuyorlar yani anne dilini. Burada konuşulan ana dil Swahili''ce olsa da, 100'den fazla kabile olduğundan dolayı, farklı farklı etnik diller de kullanılıyor. Ama halk arasında İngilizce'de yaygın olarak kullanılıyor.
Bu toprakların en eski kabilesi Masai kabilesi. Ata erkil bir kabile olan ''Masaililer'' kültürlerine, gelenek-göreneklerine sıkı sıkıya bağlılar. Bu nedenle kıyafetlerini de asırlar geçse de hiç bir şekilde değiştirmemişler. Kent merkezine dahi gelseler kırmızı örtülerine sarınarak, ellerinde sopalarıyla geliyorlar.
Massai kabilesinin orjinal köyüne de gittik. Onların evlerine konuk olduk. Ama bu muhteşem ziyareti bir sonraki yazımızda anlatacağız size.
Kentin görülmesi gereken yerlerinden birine girdik. Ülkenin en büyük balık pazarı. Böyle bir balık pazarı daha önce hiç görmemiştik. Tam bir hayat mücadelesinin içindeydik. Sabahın ilk ışıklarında açılan bu pazar, balıkçılıkla uğraşanların umudu. Sabahın ışıklarından itibaren pazara kasa kasa balıklar geliyor. Fakat ne yazık ki, bu toprakların en büyük sıkıntısı su. Su olmadığı için balıklar deniz suyu ile yıkanıyor.
Tezgahların arasında turlamaya başladık. Tezgahlarda ne balıklar var ne balıklar. Pazarın en ilginç yanıysa, ayak üstü mangal yapılıyor olması. Taze taze gelen balıklar mangalda pişirilerek sevenleriyle anında buluşturuluyor. Balık fiyatları da burada oldukça uygun. Kimler daha çok alıyor diye sorduğumuzda zenginler ve otellerin aldığını ögrendik.
Tanzanya ekonomisi, esas itibariyle tarıma dayalı. Buğday, akdarı, manyok ve mısır en çok yetiştirilen ürünlerinden. Ama balıkçılıkta ön planda.
BÜYÜKELÇİMİZLE BULUŞMAMIZ
Tanzanya'ya ayak basmamızda bize destek olan çok önemli isimlerdendir Büyükelçimiz Şander Gürbüz Beyefendi.
Ülkemizin bu denli sevildiği ülkede, kendisi gerçekten çok önemli başarılara imza atmış. Roportajımız esnasında Tanzanya halkının Cumhurbaşkanımız Sayın Gül'ü de çok sevdiğini, iş adamlarımızın burada birçok Tanzanya'lıya ekmek verdiğini ve çok geniş iş sahalarının olduğunu konuştuk. Tanzanya'nın Türk işadamlarımız için büyük bir fırsat olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz. İnşaat sektörü, turizm, gıda ve bir çok alanda, bu ülkeye yatırımlar yapılabilir. Bugün bir çok ülkenin işadamları bölgeye akın ediyor.
KOKO HALK PLAJI
Tanzaya'lıların en büyük keyfi keyif yapmak. Hint Okyanusu'nun yanı başındaki bu güzel ülkenin havası her daim sıcak. Burada bu nedenle plajlar hep dolu. Denize giren veya girmeyen herkes muhakkak plajlarda serinlemeye calışıyor. Ayrıca eşsiz okyanus manzarasıyla kendini dinliyor.
Darüsselam'da da oldukça popüler kumsallardan biri olan Koko Halk Plajı gezi rotamızda birini oluşturdu. Burada hafızalara kazılacak muhteşem manzaralar yer alıyor. İnsanlar dinlerine çok bağlılar. Denize girenler muhakkak kıyafetleriyle giriyor.
TARİHİ BİR MÜSLÜMAN KENTİ
Darüsselam'a yaklaşık bir buçuk saatlik mesafede bulunan bir Begomoya Kentinde Arapların müslümanlığı yaymaya geldiklerinde yerleştikleri ilk yaşam alanı bulunuyor. Hint Okyanusu'nun muazzam manzaraları eşliği ile bu güzel kente geldik. Öyle hoş bir manzara var ki bu topraklarda. Okyanusun zümrüt yeşili rengi ile yeşilin her renginin bulunduğu doğa iç içe geçmiş. Rab'imiz ne güzel yaratmış bu dünyayı diyoruz. Arapların izlerini süreceğimiz antik alana gelince hemen orada bulunan rehber olduklarını soyleyen yerliler geldi. Ama biz teşekkur ederek kendilerini geri çevirdik. Onlarda anlayışla karşılayarak gittiler yanımızdan.
Kentte, o zamanlarda kullanılmış olan tarihi caminin kalıntıları, yaşam sürülen evlerin izleri, mezarlar ve bir çok tarihi değer yer alıyor. Hepsini ayrı ayrı inceledik. İçlerine girdik. Burada tarih içerisinde yürüyüp gezerken tarih adeta ayaklarımızın altından süzülüp gidiyor.
YÖRESEL PAZARLARIN VERDİĞİ KEYİF
Böyle bir ülkeye gelince pazarlarına da girmek lazım. Afrika coğrafyası, dünya kurulduktan sonra bu güne dek doğası bozulmamış, kültürü fazla değişmemiş bir coğrafya. Biz de tarihin ilk günlerine gittiğimizi hissetmişcesine yöresel pazarları keşfettik. Bu pazarlarda yaşam oldukça ilkel. Tezgahlar darmaduman. Meyveler karışmış birbirlerine. Bakınca meyvelere acaba kaç zamandan beri burdadır diye düşünmekten alamıyor insan kendini. Ama ne olursa olsun bu doğallığı yaşamanın verdiği haz dünyada başka yerde bulunmaz bir his.
Pazar içinde gezerken, yöresel kasaplarla karşılaşılıyor. Bu kasaplar da ne buz dolabı var ne de buzluk. Yani anlayacağınız etler o sıcakta, orada açıklarda satılıyor. İnsanların kargaşası, kalabalık bize harika manzaralar sunuyor.
NEREDE KALINIR?
Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’da konaklamak için harika oteller bulunuyor. 5 yıldızlı otellerden tutunda, 3 yıldızlı otellere kadar bir çok seçenek var. Bizim kaldığımız otel kent merkezinde bulunan Hyatt Regency oteldi.
NE YENİR?
Darüsselam'da yöreye ait bin bir çeşit tropikal meyve bulunuyor. Daha önce hiç görmediğimiz meyve çeşitlerini bir arada görme şansını elde etmiştik. Bu topraklara gelince muhakkak yemenizi tavsiye ettiğimiz meyveler; mor bir kabı olan, üzerinde ufak bir çiçeği bulunan Mangostick ve içinde siyah siyah çekirdekleri olan ve sarı bir suya sahip, C vitamini deposu olarak isimlendirilen ve bir çok hastalıktan koruyan Passion Fruit yani Tutku meyvesi. Ve bu meyvenin suyunu da kesinlikle içmenizi tavsiye ediyoruz.
Ayrıca yöre, balık çeşitleri de tadılabilir.
ULAŞIM
Darüsselam'ın merkezinde ulaşımımızda biz yürümeyi tercih ettik. Ama uzak noktalara gitmek için taksiler kullanılıyor. Dileyenler toplu taşıma araçlarını da kullanabilirler. Fakat turistler tarafından, minibüsler çok kalabalık oldugu için tercih edilmiyor.
''Özlem Tunca ile Dünyayı Geziyorum'' dünyanın bambaşka kültürlerini, yaşamlarını sizlere taşımaya devam edecek.