Denize inen ejderha yanlışlıkla kuyruğunu dağa çarpar ve bu gürültüyle vadi oluşur. Sonra ne mi olur? Bu ıslak ve nemli coğrafyaya zaman içinde suların dolmasıyla Ha Long Körfezi oluşur. Anlam olarak "Ejderhanın Denize İndiği Yer" demek olan Ha Long Körfezi, Vietnam efsanesine göre böyle oluşur ve nesilden nesile bu şekilde anlatılır.
Vietnam ile Çin arasında uzun yıllar süren savaş sonrası tanrıların Vietnam'ı kurtarmak için gönderdiği bu ejderha bu muhteşem yere hikayesini bırakır böylelikle. Belki de tanrısal güzellikte olduğu ve insanların açıklayabileceği bir yer olmadığı için böyle bir efsane anlatıldı diye düşünmeden edemiyorum.
Dimdik dağlar, yaklaşık 3 bin adacık, zümrüt bir deniz efsanevi bir manzara nereden başlasam bilemiyorum gerçekten. Ha Long Körfezi'ne ulaşmak için başkent Hanoi'den otobüsle limana doğru geliyoruz.Bu yolculuk yaklaşık olarak 4 saat sürüyor ama yol boyunca harika manzaralar ve pirinç tarlalarının arasından geçtiğimiz için bu uzaklık çok da hissedilmiyor. Ha Long şehrine ulaşır ulaşmaz ilk işimiz tabi ki limana gelmek.
Hemen yan tarafta Vietnam'a özgü, hasır, ucu sivri şapkalardan alıyoruz ki efsanenin içinde yer almaya biraz daha yakın olalım. Ha Long Körfezi'ne gittiğiniz zaman yapılacak yegane şey -ki zaten o an aklınıza başkası gelmiyor- bir tekne kiralayıp uzun uzun gezmek.
Siz gezintinizi yaparken küçük sallarla tekneye yanaşan meyve ve hediyelik eşya satmaya birçok Vietnamlı oluyor. Kucaklarında bebekleriyle beraber bu şekilde geçimini sağlamak zorunda olan Vietnamlılar çok ucuza sattıkları egzotik meyvelerle Uzakdoğu'da genel olarak yemeksiz kalmamıza bir nebze olsun ilaç oluyor desek yeridir. Çünkü yemek konusunda hassas ve tutucu bir damak tadına sahipseniz Uzakdoğu asla size göre bir yer değil bu bakımdan. Bu nedenle deniz ürünleri bile bu derde derman olamıyor zira onlar bile Türk damak zevkine çok ters olarak tatlı soslarla servis ediliyor. Bu nedenle genel olarak bütün Uzakdoğu coğrafyasında aç kalmak istemeyenler gezginler yanlarında kurutulmuş meyve, galeta veya kuruyemiş getirirlerse biraz daha rahat etmeleri mümkün olabilir.
Bu şartlar altında bu yerel meyveler de bizim için kurtarıcı oluyor ancak grubumuzda tekneye yanaşan bu insanlarla pazarlık ederek meyve almaya çalışanlar oluyor ki yazımı okuyan gezginlerden ricam zaten sudan ucuz olan bu ürünleri alırken pazarlık etmemeleri çünkü hem çok ucuz hem de karşınızda geçim kaynağı bile olmayan çok fakir bir halk var. Bunun yanı sıra, teknenin alt katında Vietnamlı kadınlar inci satıyor, şekilleri kusursuz olmasa da ebatlarına göre fiyatları oldukça uygun. Hem kendinize hem de sevdiklerinize hediye olarak çok uygun bir seçenek. Hem Uzakdoğu incisi alıyorsunuz hem de çok ucuza mal etmiş oluyorsunuz. Uzun uzun manzaranın keyfini çıkarmak yapılacak en güzel şey, grubumuzdaki insanlar birbirleriyle konuşmuyor bile.
Öyle ki 1994 yılında UNESCO dünya kültürel mirasına alınmış olan Halong Bay dünyada eşine çok az rastlanır güzellikte bir yer. Indochine filmi ile meşhur olan Ha Long Körfezi daha sonrasında bir kaç filme daha ev sahipliği yapmış. Kendi kendime iyi ki daha fazlası olmamış diyorum, film platosuna dönüşmesi halinde efsanevi halini yitirecek kadar masalsı bir yer burası.
Uzun uzun körfezde gezdikten sonra kıyıya yanaşıyoruz ve Sung Sot mağarasına giriyoruz. Buraya ulaşmak için biraz merdiven çıkmanız gerekiyor ama içine girdiğiniz zaman buna değdiğini anlıyorsunuz. Fransız askerler tarafından keşfedilmiş olan bu mağarada çok güzel fotoğraflar çekmeniz mümkün hem daha sonra yukarıdan baktığınız zaman muhteşem koyu bir de tepeden görme fırsatı yakalamış oluyorsunuz.
Bu turistik yol da bir çok hediyelik eşya ve küçük tezgahı barındırıyor. Gittiğim yerlerin enerjisini taşıması bakımından en çok yerel tezgahlardan alışveriş yapmayı severim. Çoğu el yapımı ve fabrikasyon olmayan bu ürünler aynı zamanda satan Vietnamlıları da sevindiriyor. Bir taşla iki kuş vurmuş oluyoruz deyim yerindeyse. Vietnamlılar çok mahcup ve saygılı insanlar Budizm'in verdiği dinginlik her hareketlerinden hissediliyor. Çalışmanın verdiği asalette tabii. Çünkü gidiş ve geliş yolu boyunca pirinç tarlaları var ve buradaki insanlar bellerine kadar suya batarak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Bu görüntü karşısında onların varoluş çabalarına gıpta ediyorum ve Vietnam halkıyla aramda oluşan sıcaklığın katlandığını hissediyorum. Neden mi? Efsane önderleri Ho Chi Minh liderliğinde emperyalizme karşı verdikleri mücadele Anadolu halkının verdiği İstiklal Savaşından çok farklı değil çünkü. Vietnam dilinde 'Işığa kavuşturan' anlamını taşıyan Ho Chi Minh halkı tarafından Ho Amca diye de anılır. Bağımsızlık mücadelesinin önderine Atatürk diyen biz Türklerden tek farkı rejim ve kilometreler...
Bu sebeple bu uzak coğrafya insanlarıyla bir ortak bulmak istememden midir nedir onları kendime yakın hissediyorum ve eşsiz güzellikteki ülkelerinde özellikle Ha Long Körfezi'nde vakit geçirebildiğim için kendimi şanslı olarak görüyorum. Koskoca evrende bağ kurduğum, bir parçamı bıraktığım yerlere bir yenisi ekliyorum.