Ekvador’un başkenti olan Quito aynı zamanda ülkenin yönetim merkezi. Deniz seviyesinden 2.850 metre yükseklikte yer alan Quito, dünyanın en yüksek şehirlerinden biri. Kent merkezi, deniz seviyesinden 4.974 metre yükseklikte yer alan Pichincha dağının eteklerinde ve Guayllabamba nehrinin çevresinde kurulmuştur.
Biz de 2.931 metre yükseğe çıkıyoruz. Bu bölgedeki sokaklara Latin Amerika ülkelerinin ve şehirlerinin isimleri verilmiş; Guatemala, Haiti, Nikaraguasokakları. Sokaklarda çok sayıda duvar resmi ve grafitiler olduğu dikkatimizi çekiyor.
Tepeden şehrin kuşbakışı görüntüsünü izliyoruz.
Tepeye çıktığımız yolda bir sürü öğrenci ile karşılaşıyoruz. Bu öğrenciler ellerinde su şişeleri ile birbirlerine su atıyorlar, tabii biz de bu oyundan nasibimizi alıyoruz. Bu aslında dini bir festivale hazırlık dönemi. Halkın %85’i Katolik. Bunların da %40’ı katı kurallarla yaşıyor. Festival süresince 2 hafta boyunca dans ediyor, ilişkiye giriyorlar. Şarkı söylüyor, birbirlerine un, su, yumurta atıyorlar. 2 hafta sonunda 4 gün boyunca et tüketmiyor, şarkı söylemiyor, ilişkiye girmiyorlar. Festival zamanında beyaz elbiseler giyiyor ve çıplak ayakla yürüyorlarmış. Yaklaşık 200 bin kişinin katıldığı bu festivale çevre ülkelerden de koyu Katolikler geliyormuş. Bu festivale az kaldığı için birbirlerine su atıyorlardı.
Bu tepede 30 metre boyunda dev bir Meryem Ana heykeli yer alıyor. Meryem ana heykeli melek kanatları ile tasvir edilmiş. Koyu Katolik olan Quito halkı bu heykelin kenti koruduğuna inanıyorlar.
Kanatlı Meryem ana heykeli her yerden görülüyor.
Quito’nun yer aldığı bölge dağlar ile çevrili ve her dağın bir anlamı var. Kuzeyindeki Kasutauva yalnız dağ, doğudaki Padra Rumi Baba dağ, batıdaki Lamarca ise ölüm dağı anlamına geliyor. Yerli halk, güneşin her gün Padra Rumi dağı’ndan doğduğuna ve her akşam Lamarca dağı’nda öldüğüne inanıyorlarmış. Hatta güneş kültürlerinde o kadar önemli ki, “İnti Raymi” adını verdikleri ve Latin Amerika yerlileri arasında yüzyıllardır kutlanan önemli bir de festivalleri var.
Quito’da aynı zamanda teleferik ile Pichincha volkanı tepesine çıkılarak karşı sıradaki Catopaxi volkanı görülebiliyor. Pichincha volkanı en son 1999 senesinde harekete geçmiş. İki tepesi var biri çocuk anlamına gelen Guagua, diğeri yaşlı insan anlamına gelen Rucu.
Quito’da mutlaka görülmesi gereken yer şüphesiz ki, Ekvator çizgisi. Burası Quito kentinin 22 kilometre güneyinde yer alıyor. Biz de tüm turistler gibi ilk olarak buraya gidiyoruz.
“MİTAD DEL MUNDO” yani Dünyanın yarısı anlamına gelen başlangıç paraleli çevresinde güneş daima dik açı ile geldiği için mevsim hiç değişmiyor ve gece ile gündüz arasında zaman farkı yok.
Ekvator çizgisinin geçtiği diğer ülkeler ise şu şekilde; Kolombiya, Brezilya, Gabon, Kongo, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda, Kenya, Somali ve Endonezya.
Burada Fransızlar yaklaşık 8 sene çalışma yapmışlar ve Ekvator çizgisinin üzerine 1982’de üzerinde dev bir küre olan 32 metre yüksekliğinde bir anıt inşa edilmiş. Ama daha sonra anlaşılmış ki, asıl Ekvator çizgisi bu anıtın yaklaşık 200 metre kadar ötesinde.
Asıl Ekvator çizgisi üzerinde yapılan çeşitli gösterileri izliyoruz.
Bu bölgeyi bir Açıkhava müzesi gibi yapmışlar, Museo de Sitio Intinan olarak anılıyor. Sadece ekvator çizgisini değil, aynı zamanda yerel kabilelerin yaşayışlarına özgü pek çok unsuru da bu müzede görebiliyorsunuz. Özellikle müzede anlatilan şaman ayinleri ve penis balığının hikayesi oldukça ilgi çekici.
Yine bu bölgede çok sayıda farklı ülkelerden Ekvador’a hediye edilmiş totemleri görüyoruz.
Müzenin girişinde Güney Amerika’ya özgü hayvan olan lamaları görüyoruz.
Nüfusu yaklaşık 2,5 milyon kişi olan kent çok geniş bir alana yayılmış olup genel olarak 2 ana bölümden oluşmaktadır; Old Town (eski şehir) ve New Town (yeni şehir)
Quito’da nüfusun yaklaşık %80’ini Mestizolar yani melezler oluşturuyor. Ancak halen kentte yaşayan İspanyolların torunları azınlık olsalar da, zengin tabakayı oluşturuyorlar ve kent çevresinde kurdukları modern yapılarda yaşıyorlar. Yerli halk ise eski kent bölgesinde daha zor koşullarda yaşıyor. Yerli halk arasında fakirlik yaygın olduğundan hırsızlık oranı da yüksek. Bu nedenle özellikle eski şehir bölgesinde gezerken çantalara dikkat etmek gerek.
Kentin eski şehir bölümü UNESCO tarafından Dünya Mirasları listesine dahil edilmiş. Quito ve Krakow, 1978 senesinde UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne giren ilk 2 şehir. Dar sokakları, parke taşlı yolları ve iki katlı mavi, pembe, sarı, yeşil tonlarındaki koloniyal yapıları ile görülmeye değer.
Eski şehirdeki ana meydan Hürriyet Meydanı, diğer adıyla Belediye Meydanı. (Plaza de la İndependacia ya da Plaza Mayor).
1534’te İspanyollar buraya geldiklerinde, ilk yerleşimi Plaza Mayor çevresinde oluşturuyorlar. Buraya ilk gelen İspanyollar 204 kişi.
Aslında Quito’nun tarihi ilk olarak Kitus etnik grubuna kadar uzanıyor. Kentin adı da bu etnik gruptan geliyor. Ardından 13. yüzyılda Ekvador’dan Şili’ye kadar genişlemiş olan İnka İmparatorluğu bu bölgede hakim oluyor. O dönemde Quito Ekvador’un en gelişmiş kentiymiş. Ancak 16.yüzyılda İspanyol sömürgeciler buraya varmadan bir müddet önce, İnka İmparatorluğu içindeki anlaşmazlıklar neticesinde bölge tahrip edilmiş. Ancak en büyük tahribatı 1534’te İspanyolların gelişi sırasında yaşamış. Bölgeye yerleşen İspanyollar, yerli halkın tapınakları üzerine kendi ibadethanelerini inşa etmişler. Bu nedenle kent merkezinde İnka dönemine ait pek bir yapı görülemiyor, ancak İspanyol dönemine ait çok sayıda yapı mevcut.
Plaza Mayor’da görülmesi gereken yapılar arasında Belediye sarayı, Başpiskopos sarayı, şehir katedrali, 1837 – 1999 seneleri arasında kullanılmış olan Darphane binası ve Cumhurbaşkanlığı sarayı yer alıyor.
Meydanın ortasında ise Ekvador’un kurucusu Antonio Jose Sucre’nin heykeli yer alıyor.
Ortada bağımsızlıklarını temsil eden bir anıt da bulunuyor. Bağımsızlık hareketi 10 Ağustos 1809’da başlamış. Bu anıt o hareketin ifadesi olarak yapılmış.
Cumhurbaşkanlığı Sarayının girişinde yer alan mozaik tablo oldukça etkileyici ve Amazon nehrinin keşfini anlatıyor. Bu mozaik Ekvatorlu sanatçı Le Garden’in eseri imiş.
Meydanda yer alan Katedral 16. Yüzyıla tarihleniyor. Ancak zaman içerisinde Katedral deprem sonucu zarar görmüş ve yeniden restore edilmiş. Bu katedral içinde Ekvador’un kurucusu Antonio Jose de Sucre’nin mezarı yer alıyor. Aynı zamanda Antonio Jose de Sucre soyadını Ekvador’un para birimine vermiş olan kişi. Bu katedrade yer alan bir diğer önemli nokta ise Caspiraca’nın “Haçın Dirilişi” isimli eseri.
Quito’da eski şehir merkezinde 32 kilise, bazilika ve katedral var. Burayı kolonileştirmeye gelen Avrupalılar için yerel bir liderin söylediği söz oldukça ilginç; “Beyazlar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.”
Her bir kilisenin içerisinde de 15. Yüzyılda Quito’da kurulan okullardan yetişmiş olan heykeltraş ve ressamların eserleri yer alıyor.
Ana katedralin yanında yer alan 1570 – 1630 seneleri arasında yapılmış olan Santo Domingo Kilisesi, ahşap oymaları ile meşhur. Bu özelliğinden dolayı Amerika’nın en muhteşem kilisesi olarak kabul ediliyor.
Hospital San Juan de Dios şu anda Şehir Müzesi olarak hizmet veriyor.
Yine bu meydanda bir alışveriş merkezine giriyoruz. Ortası şadırvanlı hoş bir yer. Avlunun etrafı 3 katlı hediyelik eşya dükkanları ve cafelerle çevrili.
Quito’da eski kent ve yeni kent birbirinden dev bir anahtar deliğine benzer bir kapı ile ayrılıyor. Bu kapıya Carmen Alto Kilis diyorlar. Bu kapıdan geçtiğinizde 16. yüzyıla ait koloniyal binalar gerinizde kalırken, 21. yüzyıla has modern binalar önünüzde sıralanıyor. Kentin bu kısmı herhangi bir avrupa kentini aratmıyor. Geniş bulvarlar, büyük alışveriş merkezleri, lüks mağazalar sıralanıyor birden bire karşınızda.
Bu bölgede görülmeye değer en önemli nokta Ekvador Kültür Evi (Casa de la Cultures Ekvatoriana). Bu kültür merkezi içerisinde dünyanın en ünlü kızılderili ressamı olan Oswaldo Guayasamin’e ait çok sayıda eser yer alıyor. Ressam eserlerinde Amazon yerlilerinin yaşamlarını resmetmiş.
Toplantı ve konserlerin yapıldığı bir başka meydanda ise 1534 senesinde İspanyolların yaptığı bir kilise yer alıyor.
Bu kilisenin içi çok güzel. Ahşap oymalar, mükemmel duvar işçiliği, volkanik taş tavan işlemeleri tamamen altın varakla kaplı. Altarın içindeki dağın tepesindeki Meryem ana heykelinin küçültülmüş bir versiyonu var. Bu eser önemli sanatçıları La Garda tarafından yapılmış.
Bu meydanı çevreleyen 300-350 yıllık binalar oldukça bakımlı. Bu binaların restorasyonu için devlet 50 senelik geri ödemeli kredi veriyormuş.
Yine bu meydanın diğer köşesinde İsa’nın Topluluğu Kilisesi, diğer adı ile Altın kilise yer alıyor. Bu kiliseye giriş ücretli. Yaklaşık 3 dolar.
Kent merkezinde toplu taşıma olarak en yaygın otobüs kullanılıyor. Şehir içinde çalışan 3 tip otobüs var; Selectivo, Ejucotiva, Popülar. Selectivo denilen birinci sınıf otobüslerde oturarak, Ejucotiva denilen ikinci sınıf otobüslerde ayakta kalma riskini göze alarak, Popular denilen üçüncü sınıf otobüslerde ayakta seyahat edebiliyorsunuz. Tabii sınıfına göre fiyatları da birbirinden farklı.
Sokaklarda dolaşırken içleri şeker ile dolu olan Finyata denilen bebekler ilgimizi çekiyor. Yaş gününde çocuklar bu bebeğe ellerindeki sopalar ile vurarak patlatıyorlar ve içindeki şekeri çıkartıyorlarmış.
Meksika’da da aynı uygulama var ama oradaki bebeklerin içinde şeker yerine meyve var.
Bir diğer bebek inanışı da şöyle. Her Katolik’in evinde İsa’yı temsil eden bebekler var. Ancak bu bebekler farklı kıyafetler içinde karşımıza çıkıyor, itfayeci kıyafetli, polis kıyafetli gibi… Vazo içinde olursa bu bebekler, İsa’nın bebekliğini temsil ediyormuş. Yerel halk ise bu bebeklerin evlerini koruduğuna inanıyorlar. Bebeğe zarar geldiğinde atıp yenisini almıyorlar, mutlaka tamir ediyorlar.
Akşam saatleri de gündüzü kadar hareketli.
Her bir cafeden yerel müzikleri yükseliyor. Yerel müzik yapanlar etnik kıyafetleri ile izleyici çekme çabasındalar.
Quito’da uzun dönem kalanlar için bir öneri de kent merkezine 3 saat mesafede yer alan Otovalo kenti ziyareti. Buradaki Panchas Meydanı yani Plaza de Panchas, sokak lambaları ile ünlü. Aynı zamanda bu bölgede yerli nüfus fazla olduğundan, Güney Amerika’nın da en büyük yerli pazarı her cumartesi günü burada kuruluyor.