Asıl adı Frankfurt Am Main. Main’daki Frankfurt ya da Main’ın üzerideki Frankfurt diye çevrilebilir. Bunun nedeni ise çok basit, disiplin. Almanya’nın kuzeyinde, Polonya sınırına yakın, adı Frankfurt olan küçük bir şehir daha var. Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için, şehrin içinden geçen Main nehri şehrin adında yer almış. Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nda taçlandıma şehri olan, daha sonra ilk bağımsız Alman Parlamentosuna ev sahipliği yapan Frankfurt, geçmişte siyasi anlamda çok önemli bir yere sahip. Günümüzde ise Avrupa Merkez Bankası, Almanya Merkez Bankası ve borsaya ev sahipliği yapan şehir, Avrupa’nın en yüksek gökdelenlerini de barındırıyor. Gelişmiş tren yolu sistemi, Almanya’nın tüm otoyollarının kesişim noktasında bulunan konumu ve Avrupa’nın en işlek havalimanına sahip olan şehir; insanı yoracak, stresten strese sokacak bir yoğunluğa sahip değil. Bu kadar önemli bir konumda olmasına rağmen, nüfusunun 1 milyondan az olması ve en önemlisi Almanya’nın tümüne hakim olan disiplin ve kuralların uygulanması, Frankfurt’u yaşanabilecek bir şehir kılıyor.
Almanya’nın en küçük kasabasına da gitseniz, bir Türk aile bulabileceğinize eminim. Frankfurt, Almanya’nın en büyük 5. şehri olmasından dolayı, burada da yoğun bir Türk nüfus yaşıyor. Her köşe başında dönerci, tantunici bulmanız mümkün. Etrafınızda Türkçe konuşan insanların yoğunluğu sizi şaşırttıysa kafanızı kaldırın ve tabelalara bakın, zira bir çok Türk bankasının şubelerini göreceksiniz. Şehir merkezi, Levent-Maslak tadında. Frankfurt’ta gezip görebileceğiniz herşey şehir merkezinde. Halk genellikle merkezin dışındaki yerleşim yerlerinde yaşıyor. İster şehir merkezi olsun, ister en ücra kasabası olsun, tüm şehir adeta Main nehrinin kenarına kurulmuş gibi. Nereye giderseniz gidin, nehrin kenarında dinlenebileceğiniz, spor yapabileceğiniz, kısacası yaşayabileceğiniz bir ağaçlık bölge bulabilirsiniz.
Bizim kaldığımız bölge Hattersheim’a bağlı küçük bir kasaba olan Okriftel. Havalimanına otoban ile 20 dakikalık, şehir merkezine ise tren ile 15 dakikalık mesafede. Frankfurt Hauptbahnhof 2 katlı bir tren istasyonu. Üst katta şehirlerarası, alt katta ise şehiriçi banliyö trenleri bulunuyor. Bizdeki gibi Gebze-Haydarpaşa gibi değil, en 5-6 farklı hat saydım. Bunun haricinde şehir merkezinde yine bir tramvay hattı mevcut. Frankfurt’ta görülecek yerler iki elinizin parmakları kadar sınırlı, bundan dolayı görülecek her nokta, doğal olarak şehrin simgelerinden birisi oluyor. Hauptbahnhof ta bunlardan biri.
Hauptbahnhof’a sırtınızı verdiğinizde, Ziraat Bankası’nın yanından ilerleyerek Main Tower ve Commerzbank Tower’ın bulunduğu gökdelenler bölgesine gidebilirsiniz. Önünde büyük bir Euro simgesinin bulunduğu Avrupa Merkez Bankası’nın binası da bu bölgede yer alıyor. Haftaiçi ve gün içinde olmamıza rağmen, şehrin en yoğun olduğu bu bölgede en ufak bir trafik ya da kalabalık göremiyorsunuz. Ayrıca hemen gökdelenlerin yanında, insanların nefes alabilmeleri için büyük bir park alanı yapılmış.
Şehirde ilk dikkatinizi çeken, bisikletlerin yoğunluğu. Almanya’da her ailede en az 2 araba olduğu gibi, en az 2 de bisiklet bulunuyor. Araba ve yaya için belirlenen yolların haricinde bir de bisikletliler için belirlenmiş yollar var. Şehrin tümünü, kesintisiz bir biçimde bisiklet yolunu kullanarak gezebilirsiniz. Dikkatinizi çeken diğer şey ise, Frankfurt’un amblemi olan, taç giymiş kartal arması. Avrupa’nın eyalet ile yönetilen her bölgesinde olduğu gibi, Frankfurt’ta da yönetim binalarında Avrupa Birliği, Almanya ve eyalet bayrağını görebilirsiniz. Bunun haricinde eski bir çok binanın giriş kapısında ya da görülebilecek noktasında taç giymiş kartal kabartmasını görebilirsiniz.
Şehrin bir elin parmaklarını geçmeyecek AVM’lerinin en büyüğü olan Galeria ve şehrin çarşısı diye niteleyebileceğimiz bölge, Hauptwache’de yer alıyor. Türk markalarının da yer aldığı bölgede alışveriş adına herşeyi bulmak mümkün. Bu cadde üzerinden Main nehrine doğru ilerlerken, sağ tarafınızda Frankfurt Dom ya da başka bir deyişle Gothic Catedral tüm heybetiyle size Main’ı işaret edecek. Kutsal Roma-Cermen İmparatorları’nın taç giydiği katedral, 95 metrelik kulesiyle şehrin bu bölgesinde her yerden görülebilecek. 2. Dünya Savaşı’nda yerlebir olan şehirde, bu büyük katedralin zarar görmemiş olması, Frankfurt’u ziyaret edenler için bulunmaz bir nimet.
Katedralin tam arkasında ise, şehrin en eski yerleşim alanı olan, tarihi ise ortaçağa dayanan, anlamı Romalılar anlamına gelen Römer’e ya da Römerberg’e ulaşabilirsiniz. Bu bölge Frankfurt’un “Old Town”ı ya da Almancası ile “Altstadt”ı. Belediye binasının da yer aldığı bu bölgedeki binaların en dikkat çekici özellikleri görkemli çatı ve pencereleri. Bu meydan, çağlardan beri merkezi konumunu korumakta. Frankfurt’ta herhangi bir festival veya büyük bir organizasyon düzenlenecekse Römerberg ev sahipliği yapacak ilk nokta. Bulunduğumuz dönemde de bir organizasyon hazırlığı yapılıyordu.
Frankfurt Dom solunuzda, Römerberg arkanızda kalacak şekilde ilerlediğinizde Main nehrine ulaşmış olacaksınız. Nehrin karşısı Saksonya Evleri anlamına gelen Sachsenhausen bölgesi. Araçla veya yaya olarak bir çok köprü ile nehrin karşı kıyısına geçebilirsiniz. Ama bu köprülerin en ünlüsü ve en eskisi Eiserner Steg. Bu sıralar haberlerde de görmeye alıştığımız, Avrupa’nın bir çok köpsüründe olduğu gibi Eiserner Steg’de de aşıklar aşklarını kilitleyip bu köprüye asmışlar.
Frankfurt ayrıca, Almanların en ünlü yazarı Goethe’nin de memleketi. Şehirdeki üniversitenin adı da Goethe Üniversitesi. Goethe’nin müze evini ve şehir merkezinde büyük bir Goethe heykelini görmeniz mümkün. Frankfurt’un simge yapılarından biri de Alte Oper, yani Opera Binası. Binanın üzerindeki kanatlı at, ve aslanların çektiği araba heykeli muhteşem. 1880 yılında yapılan ve 2. Dünya Savaşı sırasında bombalardan nasibini alan bina, yıllar sonra eskisine uygun şekilde onarılmış.
Şehrin en eski yapılarından biri Eschenheimer Tor, 14. yüzyıldan kalma. Derebeylikler zamanından kalma bu yapı, Walt Disney şatolarını andırıyor.
Frankfurt genel itibariyle eski ile modern mimarinin harmanlandığı, ulaşımın muazzam olduğu, nüfusun az ama kaliteli, keşmekeşten çok uzak, yükte hafif ama pahada ağır olan, Main’ın kucakladığı yemyeşil bir şehir. Güzel bir planlama ile bir günde rahatlıkla gezilebilecek bir şehir.