“Cruise ile Dünyanın Keşfi” yazı dizim için, İzmir – Brezilya Transatlantik cruise seyahatini tamamlayıp gemimizden indiğimiz Santos’dan dönerken uğradığımız Frankfurt ile ilgili 3 günlük Christmas arifesi anılarımı ve yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sao Paolo/Brezilyadan 1 saat rötarlı kalkan Royal Air Maroc uçağımız sorunsuz olarak Kazablanka’ya ertesi sabah vardığında gayet rahat ve güzel bir uçuş yapmıştık. Normal programa göre Frankfurt’a bizi götürecek olan aktarma uçağımıza binmek için gerekli olan molamız 2 saat sonra olması gerekirken, Sao Paulo’dan uçağın 1 saat rötarlı kalkması, bu 2 saatlik molayı da 1 saate indirdi. Bu süre de uçaktan inmek, gümrük kontrolünden geçmek, nefes alıp kendimize gelmek ve diğer uçağa yetişmeğe ancak yetti. Biz yeni uçuş için saatinde koltuğumuzdaki yerimizi aldık da acaba! o kadar kişinin bavulu, aktarmalı gidecekleri yeni uçaklarındaki yerini zamanında aldı mı? Bugünkü uçuş süresince aklıma takılan soru bu idi!
Tabii ki aklıma gelen, başıma da geldi. Frankfurt’a inince uçaktan bavullarımız çıkmadı. Bizim gibi 3-4 ailenin daha bavulları Kazablanka’da kalmıştı. Ne olacak şimdi? 26 dereceden geldik 3 dereceye, ne üstümüzdekiler ne de ayağımızdakiler bu soğuğa alışık değiller. Tabii Brezilya sıcağında dolaşmışlar, güneşlenmişler, terlemişler hatta yorulmuşlar ve artık dinlenmek istiyorlar. Ama bu tatil onlara yetmemiş her halde, biraz da Kazablanka’da kalalım demişler ve 2 günlük mola vermişler. Hemen zabıtlar tutuldu, kalacağımız otel adı bildirildi ve bir taksi ile yazlık kıyafetlerle otelimize geldik. Yanımızdaki sırt çantalarımızda acil malzemelerimiz Allahtan var da acil durum çanları yarım çalıyor. Çanlar yalnız bir kişi için çalıyor, o da eşim. E tecrübe işte yanına niye ineceğin yere uygun kıyafet almıyorsun, hatta giymiyorsun!!!! Cezayı yine benim ayakkabılar ve cüzdan çekti. 44 numara ayakkabı 39 numara ayağa girdi ve otelin yakınında bulunan Skyline Plaza Shopping Mall’a kadar fıldır fıldır gidildi.
Yine şanslı bir günümüzdeyiz. Black Friday indirimleri varmış ve her şey yarı fiyatına inmiş. Bu sefer de aradıklarımızı bulabileceğimiz bir AVM’yi burada da bulduk. Almanlar ve Türkler % 20 indirim için bile bu günü bekliyor. Türkleri de bu kategoriye koyuyorum, çünkü her tarafta ve her mağazada ister satıcı olsun, ister kasiyer olsun ister müşteri hep Türkler vardı. Tabii iyi de oldu çok yardımcı oldular. Neyse üst baş düzeldi ve hemen normal modumuza dönüverdik. İşte bu da güzel bir saatte, gezeceğimiz şehre inmenin bize kazancı. Bu akşam hem alışverişimizi yaptık, hem de akşam yemeğimizi burada hallettik. 1 saatlik bir dolaşmadan sonra otelimize dönme ve dinlenme vakti geldi diyorum.
Aylar öncesinden odamızı ayırttığım otel seçimiz çok isabetli imiş. Otelimiz hem merkeze yürüme mesafesinde, hem de ter temiz, sıcak ve de muhteşem bir kahvaltısı vardı. Bu kadar uzun bir gemi seyahatinden geldikten sonra hiççç acele etmiyoruz. Saat 11.00’e kadar kahvaltımızı rahat rahat yapıyoruz.
Hatta kahvaltı salonu bile bizimle beraber toplanıyor. Kışlıklarımızı giydikten sonra otelden aldığımız bir harita ve yön tarifi ile merkeze ulaşmak ve şehri tanımak için bol vaktimiz var. Hiç acele etmiyoruz. 2 gün daha buradayız. Gemilerde biliyorsunuz o limanda günübirlik bulunduğumuzdan biraz zamanı dikkatli kullanma ihtiyatımız var. Yolumuz üzerinde ilk olarak Alte Oper (eski Opera binası)’in muhteşem silueti ile karşılaşıyoruz.
1880 yılında yapılmış olan bu opera binası, 1944 yılında 2. Dünya Savaşı sırasında bombalanmış, ama aynı mimaride ve modern bir şekilde yeniden 1981 yılında inşa edilerek hizmete açılmış. Şimdi gördüğünüz gibi eski heybeti ile Frankfurtluların ve tüm dünyalıların kulaklarının pasını opera olarak olmasa bile konser ve etkinlikleri ile silmeye devam ediyor. Junghof Strasse boyunca ilerliyoruz. Burası Frankfurt’un alışveriş çarşısı olmalı. Tüm küçük büyük mağazalar bu cadde devamına ve yan sokaklarına dağılmışlar. İlerledikçe önümüze birçok güzellik çıkıyor. İşte demokrasinin sembolü olmuş St. Paul Kilisesi ve etrafında kurulu rengârenk ve ışıl ışıl süslemelerle dolu Christmas pazarı. Bu pazarın aralık ayı boyunca burada kurulduğunu zannediyorum. Diğer zamanlarda tabii ki şehrin meydan ve sokakları olarak halka hizmet veriyorlar. Ama şimdi aralık ayına yakışır bir eğlence merkezine bürünmüş durumdalar. Hangi bir standa, hangi bir dükkana bakacağımıza şaşırıyoruz. Size hangi birini anlatacağım bilmiyorum. Bari fotoğraflarla bu anlatımımı destekleyeyim.
O dükkana saldırıyorum, bu dükkandan bir şeyin tadına bakıyorum. Oleyy be! Yine hayal ettiğim gibi bir gezi oluyor. Şükürler olsun, Allah sizlere de bu coşkuyu yaşamayı nasip etsin. İlerlemeye devam ediyoruz. İşte meşhur Römer meydanı. Kalabalıktan adım atmaya yer yok. Zaten akşam da oldu ve her yer ışıl ışıl oldu, ne de olsa hava burada erken kararıyor. Onun için buraların gecesi daha keyifli.
Dolaşıyoruz, dolaşıyoruz… O kadar keyifli ki insan soğuğu bile hissetmiyor. Nerede ne yiyeceğiz, karnımız acıktı bunun bile farkında değiliz. Kalabalıkta insanlar neler yiyor bakıyorum. Tabii ki bir Frankfurter sosis ve bira buraya gelmişken kaçırılmaması gereken lezzetler. İşte size enteresan bir mangal gösteriyorum. E tabii bu kalabalığa ancak böyle bir mangal gerekli. Afiyet olsun.
Şimdi önümüze, meydanın hemen yanı başında konuşlanmış, bence saklanmış olan meşhur Dom Katedrali çıkıyor. Ama çan kulesini hiçbir çuvala sığdıramamışlar. Her yerden görünüyor. İçerisini tabii ki ziyaret ediyor ve her kilise ve katedralde olduğu gibi bizimki yine mumlarını yakıyor. Sonrasında hemen yan sokakta nehre inen yol üzerinde yine meşhur 1479 yılından beri ayakta kalmış Haus Wertheym’a denk geliyoruz. E bu kargaşada bunun da önümüze çıkması ve restoranının içersine göz atmamın hatta fotoğraf çekmemin ilahi bir mesajı olmalı! Ancak bir seyahat bloğunda Frankfurt’un en pahalı ve en kötü yemek deneyiminin de burada olduğunu okumuştum. Onun için burada yemek işini atladım.
İşte bu duygular içersinde bu gecemizi burada geçiriyoruz ve dönüş yolunu da yan sokaklardan meydanlardan ve bar ve restoranların çoğunlukta olduğu Zeil caddesinden devam ederek otelimize, sıcacık yuvamıza dönüyoruz.
3 günümüzde sabah kahvaltısını yaparken aklım bizim hala elimize ulaşmayan bavullarımızda. Siz de hiç sormuyorsunuz yani bavullar ne alemde, yoksa geldiler de bizim mi haberimiz yok diye. Durun tabii ki aklımda ve bir taraftan kahvaltı yaparken, diğer taraftan da resepsiyondan elimizdeki evraklara göre havaalanına sormalarını istiyorum. Ohh iyi haber geldi. Havalimanına gelmişler, Kazablanka’ya nihayet veda etmişler ve 2-3 saat içersinde otelimize ulaşacaklarmış. E mecburen dışarıya hemen çıkmıyoruz ve bavulları beklemeye başlıyoruz. Zaten hava hem soğuk ve gökyüzü gri renkte keyifsiz bir Frankfurt günü. Bugün de yine dün gittiğimiz güzergahın başka bir rotasını kullanarak Römer Meydanı yoluyla Main Nehri’ne ulaşmayı planlıyoruz. Akşam olunca buraları gezmek daha keyifli oluyor. Bu arada size hediyelik eşya reyonlarını da göstereceğim merak etmeyin.
Römer Meydanı’na geldiğimizde bir grubun Christmas şarkıları söylediğini görüyoruz. Grup o kadar neşeli ki takılıp izlememek elde değil. İşte şimdi de Main nehrine geldik. Önümüzde 1479 yapımı Eiserner Köprüsüvar. Bu yaya köprüsü de aşk köprüsü olarak da adlandırılıyor. Çünkü çok güzel ve romantik bir manzaraya sahip. Hatta aşkları bozulmasın diye geleneklere uyup köprüye kilit bile takıyorlar. Böyle bir inanışınız var ise asma kilidinizi yanınızda getirmeyi unutmayın.
Şimdi nehir kıyısında demirlemiş nehir gezisi teknelerine gözümüz ilişiyor. Ee benim gibi bir cruise yazarının buraya kadar gelmişken hiç gemiye binmeden dönmesi düşünülebilir mi? Bilet gişesine gittiğimizde kış olması nedeniyle sezonun son seferinin 1 saat sonra kalkacağını ve mart ayına kadar ara vereceklerini söylüyorlar. 50 dakikalık bu kısa tur için hemen kişi başı 9€ ödeyerek biletlerimizi aldık. Bu turun 100 dakikalıkları da 14-15€ idi. Bir saat sonra geldiğimizde hemen tekneye aldılar ve alt katta sakin bir masada yerimizi aldık. Zaten yarı boş olan teknenin restoranında şöyle romantik bir akşam geçireceğimizin ilk işaretlerini hemen ortamın sıcaklığını gördüğümde almıştım. Ne de olsa bir kere kanıma işlemiş gemide olmanın rehaveti. Hemen birer bira siparişi ile Main nehri boyunca adeta bir kuğu edasıyla süzülerek gece manzarasının keyfine vardık. İyi ki yapmışız, size de tavsiye ederim. Kesinlikle, bilhassa bu akşam manzaraları seyretmeniz lazım.
Gezi sonunda tekrar başka bir güzergâhı kullanarak akşam yemeği yiyebileceğimiz bir yer arayışına girdik. Bu arada tabii ki yılbaşı hediyelerimizi ve hatıralarını almayı ihmal etmiyorduk. Çünkü artık yarın İzmir’e Sun Express’in direkt uçuşu ile dönüyoruz. Yaşasın!
Size bu şehir ile ilgili çok şey anlatmışlardır, burasının hatta tezatlar şehri olduğunu da belki okumuşsunuzdur. Bir tarafta zengin bankerler, gökdelenler ve dünyanın para merkezinin bulunduğu bir yer, diğer tarafta da sokakta yatanların ve fakirliğin diz boyu olduğu ara sokaklar. Bu akşam oturduğumuz büyük bir restoranda yemeğimizi yerken, kapüşonlu bir genç yemek artıklarını topluyor ve oracıkta da yiyordu. Hatta yan masamızdaki müşterinin yemeğinin bitip bitmediğini bile sordu. Adam şaşırdı. Sonra anladı ki aç. Gitti ona da bir self servis yemek aldı ve yan masamıza oturtup afiyetle yemeğini yedirdi. İşte bunun 16 yaşlarında bir kız çocuğu olduğunu kapüşonunu çıkardığında anladım. Çok acıydı. İşte Frankfurt’ta Avrupa’nın göbeğinde bunu görmek beni utandırdı. Biz neyin peşindeyiz, onlar neyin peşinde. Durup bir an düşünmeliyiz ve halimize şükretmeliyiz. Siz de şükrediyor musunuz?
Buradan çıkınca kalabalık içersinde sıcak şarap servisi ile karşılaştık. Ohh ne güzel geldi bu soğukta. Artık daha fazla sizleri iştahlandırmak istemiyorum. Etrafımızı seyrede seyrede, şarkılar eşliğinde otelimizin yolunu tuttuk ve bavullarımızı düzenleyerek, yarınki yolculuğumuz için hazırlıklarımızı tamamladık. Bu yorgunluğun üzerine tabii ki odamızda köpüklü bir banyo küvet keyfi de kaçınılmazdı.
Hepinize mutlu sıhhatli ve neşeli günler içerisinde, seyahatlerinizin keyifle tamamlamanızı diliyorum, benim sevgili dostlarım.
H.Oğuz Esen
[email protected]
Yazı dizisinin diğer yazıları:
http://gezimanya.com/GeziNotlari/izmir-santos-transatlantik-seyahatine-baslangic
http://gezimanya.com/GeziNotlari/gemi-ile-malta-gezisi
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-lizbon
http://gezimanya.com/GeziNotlari/lizbonu-kesif
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-tenerife-la-laguna-orotava
http://gezimanya.com/GeziNotlari/kanarya-adalarinin-baskenti-santa-cruz-de-tenerife
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-atlantik-okyanusu-seferi
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-denizdeki-gunler
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-salvador-de-bahia
http://gezimanya.com/GeziNotlari/pelourinho-meydani-salvador-de-bahia
http://gezimanya.com/GeziNotlari/mercado-modelo-pazari-salvador-de-bahia
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-rio-de-janeir0
http://gezimanya.com/GeziNotlari/rio-de-janeiro-corcovado
http://gezimanya.com/GeziNotlari/rio-de-janeiro-sugarloaf
http://gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-dunyanin-kesfi-santos
http://gezimanya.com/GeziNotlari/guney-amerikanin-en-buyuk-liman-kenti-santoshttp://gezimanya.com/GeziNotlari/santos-sao-paulo-yolculugu