Marsilya'ya varışımız öğlen 12:00. Akşam 18:00'de gemi tekrar demir alana dek yeterince vaktimiz var sayılır. Sayılır diyorum zira gemi 18:00'de hareket edecekse bizim en geç 17:30'da suyun üzerinde olmamız gerekiyor. Kurallar katı.Peki n'apacağız Fransa'nın güneydoğu ucu ve Provence-Alpes-Cote d’Azur bölgesinin başkenti olan bu liman kentinde?
Gemiyle Marsilya Kruvaziyer Limanı'na yanaşırken uzaktan göz kırpan tren yolu
Önceki gün rehberimizin dağıttığı tur programında seçenek bol. Farklı kod numaralarıyla listelenmiş "Aix-en-Provence" turu; "Cassis" turu (otobüs ve tren transferli eski bir balıkçı kasabası); Marsilya şehir turu; ve Fransa'nın güneyindeki Camargue bölgesinin tarihi şehri Arles turu (Vincent Van Gogh'un burada yaşadığı bir yıl boyunca 300'ü aşkın eserine ilham kaynağı olmuş. Yaa!) da bunlar arasında.
"Eh, turları saydın da hangisine gittin?" diye soracak olursanız, pişkin pişkin, "Hiçbiri," diyeceğim. Niye mi?
1- Marsilya'ya ilk gelişim. Şehri gezip görmeden civarını gezme fikri kafama yatmadı.
2- Hem Aix-en-Provence'ı hem de şehri gez işte, deseniz zaman yok (gemi seyahatinin tek eksisi).
3- Ve Four des Navettes! (Hönk? O da nesi? Buna birazdan döneceğim. Sakin.)
Diyorum ya, turla seyahat fikrini pek hazzetmesem de yürümeyi sevmeyen aile büyükleriyle seyahate çıkınca bir şekilde orta yolu bulmak da lazım. O zaman n'apıyoruz?
- Araştırmaları, notları icraate döküyoruz.
- Dört yıldır paslandığını düşündüğüm Fransızca'mı devreye sokuyoruz.
- Gemi içindeki "Excursion Desk"te satılan şehir merkezine gidiş-dönüş transfer servisi alıyoruz.
(Not: Rehberli turlar da oldukça bilgilendirici ve keyiflidir elbette. Ama yabancı diliniz ve araştırma merakınız varsa bahsettiğim transfer servisler çok daha hesaplı oloor. kıps.)
Şimdi gelelim gezme ve yeme faslına...
Marsilya (eski adıyla Massilia) şehir merkezinde gezecekseniz akla gelen ilk üç isim:
1# Le Panier
2# Vieux-Port (nam-ı diğer, Eski Liman)
3# La Canebière
* Notre-Dame de la Garde bazilikası da gelmişken görülesi yerlerden ama bizim anne hatun alışveriş ve gezme tozma yerlerini tercih ediyor, n'aparsınız?!
Le Panier ara sokaklarından biri
Aksi gibi günlerden Pazar. Hâliyle esnafın çoğu kepenk açmamış. Oysa limana inmeden önce Le Panier'nin ara sokaklarından geçip sabuncularını, mini mini dükkânlarını gezmek vardı hayalimde. Ama Vieux-Port'a giderken arşınladık yine de Le Panier'nin kaldırımlarını, yarı boş sokaklarını... Tarihi binaların da bulunduğu, ucu eski limana çıkan bir semt burası.
Vieux-Port ise "U" biçimli bir liman. Denizi karşınıza, "U" şeklini önünüze aldınız mı "Rue du Panier" sağ; Hard Rock Café ve "Four des Navettes" de sol kanatta kalıyor.
"Tutturmuş bir Four des Navettes, ne olduğunu da söylemiyor!" dediğinizi duyar gibiyim :)
Marsilya'nın en eski fırını deyince aklınıza gelecek isim: Four des Navettes. Oh, siz de rahatladınız ben de. Ama yetmez. 232 yıldır aynı fırında pişen ve Marsilya'nın en büyük sırrı diye bilinen kurabiye tarifi de buraya ait. Portakal çiçeği kokulu, bir yıla kadar bozulmadan muhafaza edilebilen ince uzun atıştırmalık kurabiyelerinin yanısıra civara özgü başka özgün tatları da satın almak mümkün aynı tarihi fırından. Mesela?
1. Marseillotes - ballı, portakallı, anasonlu ve çikolata kaplamalı şekerleme
2. Calissons - tepesi şeker hamuru, kendisi badem ezmesi bir tatlış3. Vin Cuit de Provence - tatlıların, kaz ciğerinin ve rokfor peynirinin beraberinde hüpletilmesi tavsiye edilen pişmiş şarap (adı üstünde - vin cuit).
Antalya'dan beri takmışım bu minik ve tarihi fırını göreceğim diye. Eh, içimdeki çocuğun sesini kısamadığımdan internet sitesinde önceden araştırdığım güzel ambalajlı (bildiğimiz teneke kutu ama olsun) çeşit çeşit şekerlemelerinden de almayı koymuşum kafaya. Annemi ve teyzemi limanın yakınlarında dondurmalarıyla birlikte dinlenme moduna aldıktan sonra kuzenle tuttuk Four des Navette'in yolunu. Haritadan baktığım ve sorduğum kadarıyla takribi biliyorum yerini ama garanticiyiz ya yolda giderken bir iki kişiye daha sordum. Hard Rock Café'yi geçip ileriden limanın üst paralelindeki sokağa sapmamız gerekiyor. Saptık da, ama in cin top oynuyor burada. Dar bir sokak, eski liman manzaralı, iyi hoş da ne bir hareket ne de four des navettes! Neyse tam yanlış geldiğimize ikna olmuştum ki karşıda orta yaşlı bir çift geliyor. Bir de onlara sorayım hadi oldu olacak dedim. Meğer kadın da oraya gidiyormuş. Taktı bizi peşine, devam ettik. (Meğer doğru yoldaymışız). Kısacık yolumuzda iki lafın belini de kırdık. Ayaküstü memleketimizi övdüm. Fırından ne alalım deyu tavsiyeler aldım. Derken adımlar yavaşladı. Sessizlik. Şaşkınlık. Bugün Pazar be yavrum. Konduramadın ama kapalı işte o görmeyi çok istediğin F. d. Navettes!!! Nerede hani evrene pozitif mesaj göndermeceler, bir şeyi çok istersen olur zırvaları. Olmuyormuş işte.
Marsilyalı olmamasına rağmen yıllardır burada yaşadığını söyleyen sevimli hatunumuz da şaşırdı bu duruma. Uzun lafın kısası o kadar merak ettiğim ve tatmadan büyük bir güvenle övdüğüm kurabiyeler, şekerlemeler nanay! Siz siz olun, Marsilya'ya giderseniz buraya mutlaka uğrayın. Benim yerime de tadın, tattırın. Ben de bir dahaki sefere artık ;)
Üzgün üzgün dönerken buradaki güzel ara sokakları ve denize uzanan merdivenlerini de görsele kaydedelim dedik. Yolda giderken de "Les Petits Trains de Marseille"e denk geldik. Yani Marsilya'nın Turistik Mini Trenleri. Keşke baştan denk gelseydik. Annecikleri de bindirip güzel bir şehir turu yapardık. Eski Liman ve Notre Dame de la Garde Bazilikası arasında cüzi bir fiyata panoramik tur yapmak mümkün bu sevimli mavi-beyaz trenlerle.
Sırada La Canebière var. Tarihi 1600'lü yıllara dayanan 1 km uzunluğunda, eski liman bağlantılı bir cadde. Ama caddenin limana bağlantısı 1930'lardan sonra gerçekleşmiş. Şimdilerde mağazalara, müzelere, kafelere ev sahipliği yapan meşhur cadde, Paris'in Champs-Elysées'sine denk gösteriliyor. Zamanında az badireler atlatmamış. 1934'te Yugoslavya Kralı'nın burada düzenlenen bir saldırıda hayatını kaybetmesi de buna örnek.
Bir de etimolojik bilgi: Canabis ve Canebière'in sözcük yapısı aynı köke dayanıyor: kenevir/esrar.
Aklıma gelmişken bir de önemli uyarı... Marsilya'nın güzelliklerinden bahsettik ama burada çantalarınıza dikkat etmenizde fayda var. Kuzey Afrika'ya yakınlığı bakımından da çok göç almış bir yer. Akşamları ara sokaklarında dolaşıp kendinize macera aramayın derim.
LaFayette AVM'sinin yakınında bizi bekleyen servis aracımıza dönerken "U" şekilli limanın tam ortasındaki üstü aynalı meydanda foto çekinmeden olmaz dedik. Burada objektifi tepeye doğrultup "şakırt" yapmayanı dövüyollarmış zati (!)
Buraya gelir de yöreye özgü bir şeyler yemek isterseniz ise akla gelen ilk şey "Bouillebaisse". Bizim dilde bir tür balık çorbası. Ama çorba öncesinde aïoli sos ve kruton. Nerede yemeli?
Chez Fonfon; Le Miramer; La Cantine; ve L'Epuisette, seçenekler arasında.
Yok ben o kadar aç değilim atıştırmalık bir şeyler olsun derseniz de, Chichi-Fregi (İspanyolların Churro'suna benzer bir tatlı); Marronglacé (bildiğimiz kestane şekeri)'yi afiyetle mideye götürebilirsiniz.
Bir dahakine Marsilya'ya 25 km uzaklıktaki Aix-En-Provence'a gidip lavanta tarlalarını fotoğraflayıp Cour Mirabeau'yu gezmek de lazım. Cézanne müzesini de. Ressamın "İtalyan Genç Kız" adlı 1896 yapımı tablosu Yalova'ya kadar gelmiş, iadei ziyaret etmemek olmaz. Şaka bir yana, Yalova'da yakalanan kaçakçıların elindeki tablonun 150 ila 200 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Nereden nereye. Konuyu daha fazla saptırmadan Marsilya sayfasını kapatıyorum. Sonraki yazıda Mallorca (Mayorka) bizi bekler. Ve tabii ki "Cuevas del Drach" (Ejderha Mağaraları)...
Yazının ilk bölümü: https://gezimanya.com/GeziNotlari/gemiyle-akdeniz-turu