İzmir'den, 1 saat 15 dakikalık rahat bir uçuştan sonra sağ salim Adana'ya ulaşıyoruz. Şakir Paşa Havalimanı'na inip uçağın kapısına yöneldiğim an verdiğim o tepki hala aklımda; ''offf!'' o bir an da havanın kavruk ve nemli acı yüzüyle karşılaşıyorum. Sıcaklık İzmir'deki ile aynı fakat nemden dolayı hissedilen sıcaklık çok daha fazla ve boğucu bir yanı var.
Havalimanından çıktıktan sonra iç hatlar terminal girişi karşısında havaştan tutun da tüm firmalara kadar havalimanı servisleri yer alıyor ve sabahın 8'in de SunExpress'in servisine sırt çantamı verip en ön koltuğa yerleşiyorum.
Bu arada planlamayı düşünen arkadaşlarımız için belirtelim, 15 TL'lik ücret isteniyor Adana (havalimanı) - Mersin (son durak forum) arasında.
1 saat 20 dakikalık o hiç bitmeyecek sandıgım yoluculuktan sonra forumda iniyorum ve yerel ağızda ''meskop'' diye tabir edilen araçlar ile Erdemli'nin yolunu tutuyorum. Hava mı? Hala sıcak...
Erdemli'de inip, buralara kadar gelmişken tantuni yemesek olur mu? Adana veya Mersin tantuni bizim tartışmalarını hiçe sayarak karnımında acıkmasıyla Alparslan Türkeş Bulvarı dört yoldaki küçük tantuniciye oturup o lezzetli tadı bir kez daha tadıyorum... Havasından mı? Suyundan mı? İnsanından mı? İzmir'de de yediğim bu tantuni burada neden bu kadar lezzetli? Ferk nedir? İşte cevaplayamayacağım sorulardan biri daha :)
Fazla uzatmadan köy koop'lara binip ücretimi vererek o güzelim doğayı izleye izleye yollara düşüyorum tekrar. Amacım yaylalar... Karşılaşma umudum olan yörükler, konar göçerler...
Açıkçası amacıma da ulaşıyorum, o tertemiz dağ yaylalarında yol kenarlarında çadırlara rastlıyorum, inmek istesem de bunun mümkün olamayacığını anlamam çok üzün sürmüyor; nitekim şoför ''günde 2 arabamız var şehre çalışan, öğlen ve akşam olmak üzere'' diyor. Hayret ederek yola devam ediyorum...
Birkaç saat sonra Sorgun'a ulaşıyoruz ve eski bir konakta geceyi geçiriyorum. İnsanlar ne yaparlar acaba diye düşünüp biraz çevreyi kolaçan ettiğimde gördüğüm manzara çok samimi; nar ekşisi yapmak, pekmez ve incirli yapmak, reçeller kaynıyor anlayacağınız. Kışa hazırlık mı diye sorduğumda ''hem kışa hazırlık hem de satıyoruz çevre köylerden isteyen olursa'' diyorlar.
Israr etmeme rağmen bedelini almayıp bana bir kavanoz incirli (incir reçeli) hediye ediyorlar :)
Teşekkür edip ganimet kazanmış komutan edasıyla meydandaki kahvehaneye geçiyorum.
Neler konuşulmuyor ki? Siyaset kazanı kaynamış; İzmir'den geliyorum deyince ''oo sen bellisin'' diyeni de var, ''öte dur'' diyeni de... Tabi hepsi komedi ve hoşgörü içerisinde söylenen sözler, çay ve gözleme ikram ediyorlar. Domates ekmiş amcamız; para etmemiş bu yıl ondan yakınıyor. Bir diğeri araba almış, taksidi bu ay bitmiş sevinçten dört köşe, bir başkası evlenecekmiş beni de davet etti...
Kısaca; insanıyla, doğasıyla, hoşgörüsü ve misafirperverliğiyle özdeşleşmiş bu muhteşem coğrafyada Torosların eteğindeki bu güzel yörelerde insanın zamanı çok çabuk geçiyor; üzülerek, ''ilk fırsatta tekrar geleceğim'' diyerek, geldiğim yoldan geri dönüyorum...